OYUN

378 29 3
                                    

《★gzdnuzak★》

Titrememe eşlik edecek ses duyulduğunda buz tutmuş ellerimle çantamın içindeki telefonu bulmaya çalıştım. Sonunda elime gelen telefonla ikonu kaydırıp kulağıma götürdüm. Arayan Selvaydı. Derin bir nefesi dudaklarımın arasından azât edip 'Alo' diye cevapladım.

"Çağla yardıma ihtiyacım var. Buraya gelebilir misin?" dedi ses tonu halsizlik içeriyordu.

"Tabi ki gelirim adresi atman yeterli." Zaten bu evde kalmak istemiyordum. "Sen iyi misin?"

"Ufkun gelip seni alıcak. Evdesin değil mi? Lütfen acale et iyi sayılmam!" Soluklanmadan konuşması tedirginlik yaratıyordu.

"Evdeyim. Beş dakika ya hazırlanırım." diye cevap verdim. Onun gibi hızlıydım. Telefonu kapatıp çantama tekrardan koydum. Çantayı yatağın üzerine koyup üzerimdekileri çıkarttım. Dolaba doğru ilerleyip oduncu gömleği ve kot pantolon alıp giydim. Beyaz converslerimi de giyip dolabımın alt rafında duran sırt çantama pijama takımımı ve yarın için giyebileceğim günlük kıyafetlerimi de koyup fermarını çektim. Aynada kendime çeki düzen verdiğimde gür korna sesi kulaklarımı mest etti. Kol çantamı ve sırt çantamı alıp evden çıktım. Nefes nefese arabaya bindiğimde Ufkuna ters bir bakış atıp sırt çantamı alıp arka koltuğa attım.

Sessiz sedasız geçen bir yolun ardından müstakil bir evin önünde indik. Evin etrafı sarmaşıklarla seriliydi. Ve koca arazide bu evden başka ev yoktu. Ufkun anahtarla kapıyı açtığında bana tuhaf bir bakış atıp yol verdi. Karşıma devasa bir salon çıktığında daha etrafı inceleme faslı bitmeden Selva' nın beyaz koltukta kıvranışlarını fark ettim. Önüme çıkan basamaklardan hızla aşağı inip yanına gittim. Yüzünde boncuk boncuk terler vardı. Avuç içimi şakağına götürdüğümde ateşi olduğunu anlamam uzun sürmedi. Ufkuna döndüğümde hangi ara aldığını bilmediğim kristal bardakla şöminenin karşısındaki tekli koltuğu oturmuş viskisini fondipliyordu.

"Ona ne yaptın!" dedim sesimi olabildiğince yükselterek.

"Seni buraya bağırman için getirmedim." dedi sesi olabildiğince sakindi. "İki tane hap verdim."

"Hap?" dedim Kıraç' ın içtiği haplar mıydı?

"Uyuşturucu!" dedi şaşkınlığımı yanlış anlamaya varsayarak rahatça açıklamaya girdi. "Cezası! Vücudu iki tane kırmızı tablet aldığı için kabul etmedi."

"Derdin ne senin? Onu öldürmek mi? Bağımlı yapmak mı?" Üst üste sorduğum sorular karşısında parmaklarımı saçlarımdan geçirdim.

"Seni buraya hesap sorman için de getirmedim. Ve Selvayı ilk defa dinledim diye de beni pişman etme!" diye gürledi.

"Çağla--" diye fısıltı duyduğumda arkamı döndüm. Selva sayıklıyordu.

"Selvaya banyo yaptırmamız gerekicek." diye söylendim. Fakat kayde değer bir şeyin olmayışıyla mutfağı aramaya koyuldum. Holün sonunda olan mutfağa girdiğimde ilk işim bir kab bulmaktı. Kilerin yanındaki dolaptan bulduğum küçük kaba su doldurdum. Henüz kullanılmamış olan bir bezde bulup salona gittim. Kabı cam olan orta sehbaya bıraktım. Bezi ıslatıp Selva' nın terini silip şakağına koydum. Üstündeki kalın battaniyeyi kaldırdığımda ellerini birbirine kenetledi.

"Lütfen üşüyorum." dedi dişleri birbirine değiyordu. Şakağındaki bezi alıp ıslatarak tekrar koydum.

"Ağrı kesici var mı?" dedim Ufkuna hitaben. Hala aynı yerinde oturmuş bizi izliyordu. Vicdanı susar mıydı insanın hiç?

"Mutfaktaki kilerin çekmesinde olacaktı." dedi rahatlığından ödün vermeyerek. Sinirle nefes alıp-verdim. Mehmet Amca' nın dedikleri için dayanacaktım. Mutfağa tekrar gidip ağrı kesici aldım. Tezgah' ın üzerinde duran surayi ve bardağı da kapıp salona gittim. Paketinden çıkardığım ağrı kesiciyle bardağa su koydum. Selvayı yattığı yerden dikleştirip avuç içime koyduğum ağrı kesiciyi uzattım.

KARANLIĞIMDAKİ IŞIĞIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin