《★gzdnuzak★》
Gözlerimi büyük bir ihtişamla yeni bir güne araladığımda dudaklarımdan acı bir inleme firar etti. Ellerimi yağlanmış şaçlarımın arasından tarak misali geçirirken bakışlarımla etrafı kolaçan ettim. Üzerimdeki turkuaz nevresimin arasından sıyrılıp doğruldum. Koyu kahverengi olan odamın kapısı aralanıp içeriye elinde tepsiyle Selva girdi.
"Sonunda birileri uyanabilmiş! Bir an için içine uyuyan güzel kaçtı zannettim." diye neşeyle şakıdı.
Tepsiyi kucağıma yerleştirirken gözlerimi devirdim. Elimi komedinin üzerinde ki çalar saate uzattığımda ters tarafa bakan saatin yönünü çevirip ekranına baktım. Saat dokuz olmasına çeyrek vardı ve okula geç kalmıştık.
Selva,"Merak etme. İlk iki ders izinliyiz." deyip çalışma masamın sandalyesine oturdu.
"Burada ne işin var!" dedim olabildiğince yüksek çıkan sesimle.
"Bartı' nın seni eve bıraktıktan kısa bir süre sonra telefonuma mesaj geldi. Gönderen sendin. 'Yardıma ihtiyaçım var bana gelebilir misin?' diye bende Ufkundan rica ettim beni buraya bıraktı." dedi. Devamını beklercesine irislerine baktım. Derin bir nefes alıp önümdeki kahvaltıyı yemem için işaret yaptı. Elime çatalı aldığımda memnun bir ifadeyle gülümsedi.
"Kapının önüne geldiğim de kapıyı çaldım. Fakat tekrardan senden bir mesaj geldi. 'Anahtar kırmızı paspas' ın altında.' dedin bende dış kapının önünde ki paspas' ın altında, anahtarı alıp kapıyı açtım. Işıklar sönüktü. İçeriye girip kapıyı kapattım. Lakin korktuğumu söylemeden edemeyeceğim." deyip eliyle dudaklarını kapadı. Muzip bir şekilde gülerken çatalla hala bana direnen zeytini halt etmeye çalışıyordum. Sonunda benden daha inatçı çıkan zeytini çatalımı bırakarak baş ve işaret parmağımın arasına aldım. Selva elini yüzünden çekip ciddi bir ifadeyle bana bakarken gülümseyip zeytini ağzımı attım. Devam et dercesine başımı salladığımda hala aklımda ki senaryonun kurgusunu kurmaya çabalıyordum.
"Önüme gelen bütün odalara baktım. En sonunda seni yatağında ateşler içinde yanarken buldum. Dünden kalan beyaz elbiseyle kıvrılmıştın ve sürekli 'kimsin, ne istiyorsun!' diye sayıklıyordun. Bende senin kendine gelmen için duş aldırdım. Hepsi bu kadar." dedi.
"Bu kadar!?" dedim imayla.
"Bu kez de soğuk terler dökmeye başlayınca azıcık da başında bekledim." dedi eliyle baş ve işaret parmağını kaldırıp arasını hafif araladı. "Ve senin yüzünden uykusuzum!" diye cırladı. Gözlerini pörtleşmiş haline kahkahalarla gülerken ayağa kalktı.
"Peki, aç mısın?" deyip yaptığı çayı yudumladım.
"Sabahları yemek yemeyi sevmiyorum." dedi. Arkasını dönüp dolabıma doğru ilerledi. Dolabımın kapağını açtığında bende önümdeki tepsiyi yere koydum.
"Dün sende oradaydın?(!)" dedim. Diğer konunun bittiğini varsayarak. Elinde lacivert okul eteği ve üzeri için çıkardığı spor gömleği yatağıma bıraktı.
"Nerede?" dedi. Daha önce fark etmediğim çantasına doğru ilerledi.
"O kulübelerin içinde ne vardı?" dedim sorusuna cevap vermeyip soru yöneltirken.
Çantasından çıkardığı telefonunu kurcalarken başını kaldırdı. Selva derin bir soluğu hücrelerinden âzad etti. Gönderdiği mesajları Selva benim yazdığımın kânâtindeyken dün geceye karşı Bartı' nın beni eve bıraktıkan sonra hatırladığım tek şey ensemdeki iğne sızısıydı. "Bilmiyorum." deyip gözlerini kaçırdı. Hızla bana doğru yaklaşıp, eğildi. Tepsiyi yerden kaldırdı. " Sen üzerini giyin!" dedi. Ve hemen ardından odadan çıktı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIMDAKİ IŞIĞIM
Genç KurguKaranlık odayı duvarda asılı duran floresan lamba aydınlatıyordu. Gözlerini bir kaç defa kırpıştırıp nerede olduğunu hatırlamaya çalıştı... Beyaz duvarlar,beyaz stor perde,beyaz demir komedin, ve beyaz çarşaflar; hiçbiri, ne yaşadığını hatırlatamıyo...