KARANLIK

746 30 7
                                    

★gzdnuzak★》

Hissizliği istiyordum. Bu denli soğuk olmayı. Karşımda ki soğuk karanlığın buz kütlesinin aldığı gözleri istiyordum. "Kıraç." dedim ağzımdaki güçsüz çıkan sesimle. Gözleri gözlerime uzun bir hasret gidererek bakarken "Sendin o." dedim konuşmasına izin vermeden. Cümlemin her bir hecesi soluk aldığımız havada toz duman olurken. Bir eli hala bileğimdeydi. Hala bana tutunuyordu. Gözlerinin altı morarmış şekilli yüzünün rengi solmuştu. Cevap vermek için ağzını araladı kelimeler ağzından çıkmayınca tekrar kapattı. Konuşmaya hali yokmuş gibi duruyordu. Sanki ağzından çıkan bir kelime onun sonu olacaktı...O gece bana küçük kız diyen Kıraç mıydı? Ya o kırmızı zarf. Ya o gölge. Ya da bu eve nasıl girmişti. Dinlemek için bekledim. Açıklama yapmasını bekledim. Ama o sadece karanlık gözlerle bana bakıyordu.

Korkuyordum yine ama bu kez ondan değil. Kendimden korkuyordum. Evet; kendimden, içimdeki bitmeyen yitirilmişliğin tazelenmesinden. Belki de bu yüzdendi. İkimizin de sevgiye muhtaç olması...

Daha fazla gözlerine takılı kalmamak için elinden kurtulup kapıya doğru ilerledim. Amacım kapıyı sonuna kadar açıp git demekti. Ne yazık ki olmuyor kalın parmaklarından kurtulamadım. "Lütfen." dedi fısıltı halinde, kendini zorlayarak. "Lütfen birlikte uyuyalım." dedi az önceki cümlesinin devamını getirirken. Kaşlarım çatılıyor hırsla elimi çektim buz kütlesine batırılmış elinden. "Hasta mısın?" dedim hala o kadar bağırmalarımı duymayan komşulara hitaben. "Git!" dedim bu kez sesimi daha fazla yükselterek. Artık öyle bir dünyada yaşıyoruz ki. Şurada cesedimi yiyen çakallar olsa. Kimse korkusundan değil de kokusundan yaklaşmaz. İstanbul da böyle bir şehir. Kimsenin kimseden haberi olmayan dokunaklı şehire hoşgeldiniz. Kurduğum hayatı dağıtan Kıraç'ın yere yıkılması oldu. Ellerini dağınık saçlarına götürürken bir hışımla saç diplerini çekti. Ne olduğunu anlamadan "ihtiyacım var!" diye fısıldadı. Dizlerimin üzerine çöküp ellerini tuttum. Gözleri bana bakıyor ama beni görmüyordu. "İyi misin? " diyorum cevap vermedi. Elini elimden çekip cebine uzandı. "Sen kriz geçiriyorsun." dedim titreyen ellerine bakınca. Bu sabah da öyle olmuştu. Elleri boşluğa düşerken " sakinleştirici." dedi bana yorgun gözlerle bakarken. Elimi cebine atıp, dar pantalonundan zorla çıkardığım kutunun kapağını açtım. Elime aldığım hapı ona uzatırken elleri titreyerek alıp ağzına attı. Şuan iki günlük tanıdığım çocuk benim evimde ve ben ona yardım ediyorum...

Ortaya sinen sessizlik kapı ziliyle son buldu. Ayağa kalkmak için yaptığım atakta Kıraç bileğimden tutup zorla çıkan sesiyle "gitme!" diye fısıldadığında kafamı hayır anlamında salladım. Kapıya gidip kapıyı açtığımda karşımda saçlarına ak düşmüş ev sahibi duruyordu. "Kızım kötü bir şey yok ya?" dedi son derece mütevazi sesiyle. Bu adamı seviyordum. Yüzünde asılan yanaklarını sıkasım geliyor tontonluğuyla kızaran elmacık kemiklerini öpesim... Karısı 5 sene önce ölmüştü. Çocukları hiç olmayan Mehmet Amcanın hayatında hiç isyana dayalı bir duygu yoktu. "Evde fare var sandım da Mehmet Amca kusura bakma." dedim dudağımı büzerek. Bana gülerek karşılık verdiğinde "Bir ihtiyacın olursa biliyorsun numaram sende kayıtlı." dedi. Her ne kadar attığım yalana inanmayarak baksada inanmış gibi davrandı. Kafamı aşağı yukarı sallarken iyilerin en iyi attığı tebessümü atıp gitti. Kapıyı arkasından kapatıp "demek ki arada bir iyi insanlar çıkıyor." diye kendi kendime söylenip salona girdim. Etrafıma baktığımda Kıraç ortalıklarda gözükmüyordu. Gitti diye düşünsemde odaları aramaya başladım. Sonuçta kapıda ben vardım pencereden atlama ihtimali olmayacağı için de tuvalete ve banyoya baktım. Odamdan gelen tıkırtıyla kendi odama bodozlama daldım. Kıraç benim yatağımda üstü çıplak bir şekilde yastığıma sarılıp uyuyordu. "Oha! kalk yatağımdan ve üstüne bir şey giy." dedim ellerimle gözlerimi kapatırken. "Olmaz. Çok uykum var." dedi hırıltıyla. Ellerimi gözlerimden çekip yumruk yaptım. "Oradan bakınca sürtüğe mi benziyorum?" dedim tıslarcasına. "Öyle bir niyetim olsaydı. Çenesi düşük olmayan bir sürtük seçerdim." dedi hafif alaylı. İyileşmişti; yine benle dalga geçtiğine göre. "Korkma asi yıldız sana zarar verecek değilim." dedi ben hala ona bön bön bakarken. "Asi yıldız mı?" dedim o kadar laftan dikkatimi çeken kelimeye odaklanmışken. Cevabımı vermek yerine daha deminden beri açmadığı gözlerini açtı. "Hala oradamı dikileceksin." dedi sorduğum soruya cevap vermeden. Sesim hafif kırılıp cevap verdim. "Ne sanıyorsun iki günlük tanıdığım çocukla uyumamı mı?" Yataktan kalkıp beyaz tekli koltuğun üzerine attığı tişörtu eline aldı. "Çocuk mu?" dedi kahkaha atarak. V yaka olan tişörtü kafasından aşağı geçirirken kusursuz fiziğini dikizliyordum. Sorusuna onun yaptığı gibi es geçtim. Yanımdan geçerken omuzuma çarptı bilerek. "Hey o gece ki adam sen miydin?" dedim kapıya doğru ilerliyen Kıraç' a. "Bir çocuk oluyorum. Bir adam öyle mi?" dedi kapıyı arkasından kapatarak. Gitmişti, sorduğum sorulara cevap vermeden. Buraya nasıl girdiğini söylemeden. Gitmişti...

"Bu gidişlerin bir sonu olmalıydı. Yitirilmemeliydi; içimdeki aşkın külleri. Son bulmalıydı. Karanlık..."

Evden çıkan Kıraç' ın arkasından bende çıktım. Yürümeliydim, yağmura karışan toprak kokusunu içime çekmeliydim...Hasta olacağımı bile bile yağmurda ıslanmak hele ki duş alıp ta tekrar duş almak kadar aptallığa inat...

Ben yürüdükçe içimde körü körüne yaşadığım dertleri, ayaklarımın bıraktığı ayak izine anlatıyordum. Ağzımdan çıkan nefesin dumanına yakınıyordum. Çektiğim acıları karanlık sokaklara karalıyordum. İçimdeki asıl beni, sokak lambalarında kaybettiriyordum. Ben karanlığın içinde ışığı arayıp, ışığı bulduğum zamanda sırtımı dönecek kadar nefretime anlatıyordum. Ben 6 senelik bir aşkın içimdeki yanar dağa döküyordum. Suskunluğun verdiği bu şehire mezar taşı dikiyordum. Yalnızlığın ortasına karanlığın verdiği siyah bayrağı koyup, sallıyordum...

Duran yağmurla beraber bende durmuştum. Islak saçlarım yüzüme yapışırken yine evden fazla uzaklaşmış ve bunu alışkanlık haline getirmiştim. Saattin kaç olduğundan haberdar değildim bilakis, ama etrafta insanların azalmasında geç olduğunu belirtiyordu. Yürümek için neden bu saatleri seçtiğimde anlaşılıyordu zaten. Etraftaki yabancı insanları görmüyor. Hatta onların uğultulu sesleride gece karanlığında kayboluyordu. İzmirde de çok sık yapardım. Evden gizlice kaçıp saatlerce gezer tekrar eve giderdim. Bunun sebebi ise karanlığı sevmemdi.

"Her ne kadar korkutucu gözüksede ben karanlıktan değil. Karanlığın içine hapsolan insanlardan korkuyordum..."

"Yine mi sen." dedim karşıma çıkan kömür karası gözlere. Alayla kaşlarını havaya kaldırdı."Vazmıgeçtin fikrinden?" dedi konuşmasının hemen arkasından gelen sırıtışıyla. İmrenerek yüzüne bakıp yanından geçtim. Attığı bir adımla bana yetişip bileğimi tuttu. Ona doğru dönüp iğneleyici bakışlar sergiledim. O da bana alayla bakıp "çok çirkinsin." dedi. Kolumu onun soğuk elinden kurtarıp "seni neden ilgilendiriyor bu." dedim hala aynı bakışlar sergilerken. Yüzünü buruşturup arkasını döndü. "Bu saatte dışarı çıkmanın amacı bu değil miydi?" dedi işaret parmağını havaya kaldırırken. "Senin ne peki; gece kimseye gözükmeden tedavi olmak mı? " dedim onun yaptığı gibi her hecesine alay yüklerken. Bir anda arkasını dönüp hızlı adımlarla yanıma geldi. Elleri boğazıma giderken nefesimiz birbirine karışıyordu. "Derdin ne senin ölmek mi?(!)" dedi tıslarcasına. Nefes alamamam sonucunda gözümden yanaklarıma bir damla yaş süzülürken sert ellerinden kurtulmak için tepindim. Kıraç'ın aniden geri çekilmesiyle yere düştüm. Geçen gün ki sapık olan çocuğun Kıraç'a yumruk atmasıyla iki adım sendeliyen Kıraç, ani bir anda kendini toplayıp çocuğun yakasına yapıştı. Attığı kafayla karanlık ortama renk katmıştı. Ben hala boğazıma dokunurken onları ayırmaya bile mecalim yoktu. Yavan olan karanlık sokakta tek bir insan olmayıp sadece kendini gölgeleyen sokak lambasıyla tek başındaydık. Kıraç' ın o çocuğun üstüne çıkmasıyla deri ceketinin yaka kısmı hafiften yırtıldı ve mucizevi beni gözüktü.

"Bartı..."

"Oranda böcek var. Hemde siyah iri bir böcek." dedim korkarak. Elimi tutup boynuna getirdi. Elimi çekmek istesem de ona güveniyordum. Ve benim istemediğim şeylerin yapmıyacağını da biliyordum. "Bu benmiş, babam söyledi." dedi gururla. İşaret parmağımı onun siyah iri benine sürtdüğümde bana hafifçe yaklaşıp burnumun üzerini öptü.

İlk ve son busesi... 6 sene önce yitirdiğim ama hala içimde ki küllerin sahibi karşımda...

Arkadaşlar, beğeni ve yorum yapmadan geçmeyin. Lütfen!

KARANLIĞIMDAKİ IŞIĞIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin