BERBAT SABAH

122 9 0
                                    

      Bir çığlıkla uyanıyorum kafam kazan. Alara'yı görüyorum ilk olarak karşımda.
"Ne oldu?"
Üzerimde gezinen şeyi gösteriyor bana, bense hala şaşkın halde ona sormaya devam ediyorum. Ya ne oldu anlatsana.
"Böcek!!!"
Böceği görmemle bayılmam bir olmuş ayılınca kendimi odadaki yatakta buldum. Bir adam başımda durmuş beni ayıltmaya çalışıyor ama yüzü pek net değil, yavaş yavaş kendime geliyorum. Alara eline aldığı şişedeki sıvıyı bana koklatmaya çalışıyor iyice ayılmam için. İçindeki iğrenç kokudan anlıyorum ki elindeki kolonya şişesiymiş. Elimi iyice oynatırken sağa sola Alara'nı elindeki şişeye elim çarpıyor, kolonya hem benim yüzüme hem de karşımdaki adamın üzerine dökülüyor.
"Ne yapıyorsun kızım?" diyorum doğrulurken yüzündeki hafif mutluluk ifadesinden de anlaşılıyor mutlu olduğu.
"Ayıldı yaşasın!" diye bağırıyor, adam beni doğrulturken kendini tanıtıyor.
"Merhaba ben Doktor Yaşar.
Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?"
Gözlerim iyice düzelmeye başladığında doktordan kolumu yavaşça çekip baştan kekeleyerek sonra normal şekilde konuşmaya başlıyorum:
"Biraz iyi hissediyorum ama başım."
Başım gerçekten çatlayacak dereceye gelmiş bir şekilde ağrıyordu. Doktordan duyduğum o sözler biraz baş ağrımı rahatlatmaya yetti sanırım:
"Meraklanmayın başınızı biraz çarpmışsınız ama bir iki güne hatta bir iki saate bile olabilir hiçbir şeyiniz kalmaz."
Kafa sallamakla yetiniyorum, tek kelime edecek gücü kendimde bulamıyorum. Sanki dünyanın en büyük ağrısıymış gibi yüzümü buruşturuyorum istemsizce.
"Adınızı hatırlıyor musunuz?"
"Deniz"
"Evet peki ya buna neyin sebep olduğunu?" Dur bir dakika yakın geçmişim o anlık kaybolmuştu.
"Hayır ne oldu bana?"
Doktor olanları bana söylemesin diye Alara'yı tembihlemiş ki "Düştün" lafı çıkıyor ondan. Alara'ya yalvarır gözlerle baksam da nafile, kar etmiyor.
"Kızım söylesene benim neyim var?"
"Merak etme kuzu bak doktoru duydun sadece düştün. Kafanı çarpmışsın o kadar." Deyip geçiştiriyor.
"Peki ya tansiyonum?"
"O da gayet iyi az önce ölçtüm yerinde."
Doktorun dediği hiçbir şey iflah etmiyor. Böceğin küçük ısırdığı yere -yani koluma- merhem sürüyor ve bana o merhemin aynısından almamı söylüyor. İğrenerek banyoya girip duşumu alıyorum, güne bu kadar berbat hiç başlamamıştım.
Doktoru uğurlayıp duşa giriyorum. Çıktığımda "Geri geleceğim" yazan bir not buluyorum kapının önünde. Nereye gittiğini düşünmeme fırsat kalmadan geri geliyor.
"Nereye gittin?"
"Eczaneye."
"İlaçlar?"
"Para almayı unutmuşum o yüzden geri döndüm ama hemen gelirim."
Yanağımdan öpüp hemen gidiyor. Kupama kahve koyup televizyonun karşısına geçiyorum. Karşımda Cenk beliriveriyor. Tıpla ilgili konuşması dikkatimi çekiyor. Biraz dinledikten sonra Alara geliyor. Kapıyı açtığımda sesi duyar duymaz koşuyor içeri ayakkabılarını bile çıkarmadan.
"Aç sesini aç."
"Hayrola"
"Eczanede gördüm koşarak geldim."
"Orda dinleseydin."
"Kahve mi?"
Cevabımı beklemeden kahvemi içmeye başlıyor.
"Kızım sen iyi misin?"
"Evet evet şunun sesini açsana."
"Kumanda sende sen açsana. Hem ilaçlar nerde?"
Gözü televizyonda benimle konuşmaya çalışıyor oturduğu koltuk tepesinden.
"Ne ilacı?"
"Sen ilaç almaya gitmedin mi?"
"Ay evet doğru, ben televizyonda Cenk'i görünce unutmuşum.
"Neyse tamam ben alırım. Reçeteyle kimliğimi versene."
"Ne reçetesi, ne kimliği?"
"Boşver."
İçeriye gidip kitap okumaya çalışıyorum ısırık izini unutana kadar ama olmuyor. Kafa dağıtmak için içeri gidiyorum.
"Ya ben napıcam böyle bununla."
"Unutmaya çalış."
"Unutmaya çalışırım, olmayacak ama olsun." Israrla unutmam için elinden geldiğini yapmaya çalışıyordu.
"Bitti mi seninki?"
"Evet bitti. Hem merak etme çok sürmez belki, uyursan geçer."
Ne güzel de demişti.
"Uyursam geçer."

Geçmiş Aşkın İzleri - Bir Tatil HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin