Önlerinde dünya küçücük bir top iken hızla ona doğru ilerleyen beş savaşçının sesleri uzay boşluğunda yankılanıyordu. En çok ses burnu hala kıpkırmızı olan Kai'den çıkıyordu. Burnunun acısı bile şu andan aldığı keyiften dolayı onu rahatsız etmiyordu.
"Yani beş senedir vaktimizi boşa harcıyorduk öyle mi?"
"Vaktimizi boşa harcamıyorduk Kai. Nerede olduğunu bilmiyorduk ve önümüzde gidilecek iki seçenek vardı. O zaman ikisinin de doğru seçenek olduğundan emin bile değildik"
"Ama o zaman sana söylediğimi dinleseydin şimdi beş yılı burada geçirmiş olacaktık ve o kıçı kırık şövalyelerden birkaç adım önde olacaktık. Belki de şimdiye Gullinkambi'yi bulurduk"
Nike bu densiz konuşmalara kaç saattir sabırla katlandığını bilmiyordu bile. Yumruklarını sıkıp bir anda arkasını döndüğünde dengesini kaybeden Baekhyun ve Luhan ona çarpmıştı.
"Bana bak Kai tamam beş yıl önce seni dinlemediğim için bir hata işlemiş olabilirim ama itiraf edelim ki senin o zamanlardaki asıl amacın Gullinkambi'yi bulmak falan değildi. Sadece aç karnını doyurmak istiyordun ve buna izin veremem gayet normaldi değil mi?"
"Belki de içgüdülerimdi nereden biliyorsun"
"Senin tek içgüdün midene çalışıyor bilmiyor muyum ben!"
"Ama o mide doğru yeri işaret ediyordu."
Nike şu an var olan tüm ejderha şövalyeleri ile dövüşmeye hatta esir düşüp sonsuza kadar eziyet görmeye razıydı ama bu keçi gibi inatçı lanet olasıca kuşla ağız dalaşına girmeye razı değildi. Gözlerini kapatıp yumruklarını sıktığında derin derin nefes almıştı.
"Bak Kai seninle bir anlaşma yapalım. Şimdi çeneni kapat ben de dünyaya gittiğimizde istediğin kadar insan yemene izin vereyim olur mu?"
"Ciddi misin? İki tane sınırını kaldırıyor musun? İstediğim kadar değil mi?"
Luhan Nike'ın yanına gelip yan gözlerle Kai'ye bakarak "Nike emin misin? Bu hayvan en son 100 tane yemişti de patlamaktan son anda kurtarmıştık. Dur durak bilmiyor, bilmiyor musun?" demişti.
"Bırak Lulu ya! Yesin yesin patlasın da ben de kurtulayım bütün evrende kurtulsun bunun çenesinden."
"Tamam anlaştık. Bak söz verdin Nike istediğim kadar yiyeceğim."
"İyi tamam patlayana kadar ye. Yeter ki sus artık!"
"Sustum bile!"
Nike kafasını sallayıp rotalarına devam ettiğinde Luhan "Nike ben de bu konuda üzerinde gitsem benim de istediğim kadar insan yeme hakkım olur muydu?" diye şansını denediğinde Nike uçar halde arkasını dönüp ona sadece bakmıştı. Luhan bir anda rengini kaybettiğinde ilk dönüşüm zamanındaki renge bürünmüştü adeta.
"Tamam, söylemedim farz et."
Diğerlerinin gülüşleri arasından yenilginin acısını yaşayan Luhan suratını asarak uçmaya devam etmişti. Ara sıra Kai'nin yemek istediği suçluların profillerini dinleyip ağzından akan suları görmeleri, Sehun'un ve Luhan'ın içlenmelerini saymazlarsa oldukça sessiz geçen yolculuğun ardından şimdi tam dünyanın üzerinde süzülüyorlardı. Kocaman bir topu andıran gezegende 206 ülke ve milyarlarca canlı vardı. Nike kollarını birleştirmiş tek gözünü kapatmış önündeki gezegene bakıyordu.
"Nerden başlamalıyız sizce?"
"Bence Amerika'ya gidelim."
"Orayı suç oranı yüksek diye ve insanlarının tadını seviyorsun diye istiyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kan Yemini
FantasyMitolojinin tozlu sayfaları günümüzde açılıyor! Gerçeklik ve hayal, savaş ve barış, dostlar ve düşmanlar... Ne aradığını bilmeden evrenin her köşesini dolaşan beş savaşçı ve herkesin kaderinin bağlı olduğu değerli bir hazine... Bu hazine avını kim k...