Baekhyun ve Kai biraz önce ayaklarının dibinde yatan kızın şimdi düşmanın karşısında oluşunu görünce şaşkınlık krizi geçirmiş olsalar da emirlere uymak için harketlenmişlerdi ama Kai bırak başka birini kendini taşıyacak kadar bile güçlü görünmüyordu. Linna'nın kendisi uçmaya çalışabilirdi ama yine de bir bedeni taşıması imkansız ötesiydi. Buna rağmen denemesini izleyen Nike önünde dönüp Mina'nın gözünün içine bakmıştı. Tek şansı buradakileri temizleyip hep birlikte gitmekten geçiyordu. Mina sinirden köpürmüş bir şekilde ona bakarken "Sen nasıl hala ayaktasın!" diye bağırmıştı.
"Sayenizde ben de bu zehirden nasıl kurtulacağımı biliyorum artık. Beni gerçekten uyutmak istiyorsanız gözüme baka baka silahlarınızı zehirlemekten vazgeçmeniz gerekiyor. Sizin derdininiz ne biliyor musunuz? Hızımı her seferinde hafife alıyorsunuz. Kendini kanıtlamak için başta zehirli bir kılıçla başlamadığın gibi bir de gözümün içine baka baka kılıcına zehir dökmek de biraz fazla değil miydi ufaklık? Kibir iyi bir şey değil"
"Bana ders vermek için mi savaşmıyorsun yani?"
Mina aşağılanmış olmanın öfkesiyle gülüp bağırdığında tüm dağ titremişti. Çoğu şövalyeler Baekhyun yüzünden geri çekilmişti ve şimdi ana savaş meydanında Nike'ı görenler arkalarına bile bakmadan kaçmaya başlamıştı. Nike savaşmakla kaçmak arasında gidip gelirken Linna yerde yatan bedenlere bakarak gözlerini kapatmış sonra da yerde yatanlardan vazgeçip küçük adımlarla Kai'nin yanına yürümüştü. Ellerini çocuğun sırtına koyana kadar genç adam yanına birinin geldiğini bile fark edememişti. Kai bir düşman saldırısı diye düşünse de bir düşmana göre oldukça hassas olan ellerin sahibini görünce "Ne yapıyorsun Luhan öldürür beni!" diye bağırarak ondan uzaklaşmaya çalışmıştı. Linna kafasını eğip masmavi gözlerini kocaman açtığında Baekhyun elinde olmadan gülmüştü. Nike gözlerini kısa bir an için Linna'ya çevirerek "15 dakika yeter mi prenses?" demiş kızın kafasını aşağı yukarı sallamasıyla da önüne dönerek "Eh benim buradan öylece çekip gitmeme izin verecek gibi görünmüyorsun. Senin canını acıtmak istemiyorum ufaklık. Bunu anlatabildiğimi düşünüyordum ama ben ayrı bir olayım çocuklarım ayrı. Onlara daha fazla dokunmanıza izin veremem. Onlar gidecek ondan sonra benimle istediğin kadar burada kalabilirsin." demişti.
"Bana fedakar anne nutukları atıyorsun diye seni dinleyeceğimi düşünmüyorsun değil mi Nike?"
"O zaman ben de bu kadar merhametli olmam Espn"
Linna ellerini tekrar Kai'nin sırtına koymaya kalkmadan önce Baekhyun'a bakmış genç adamın kafasını salladığını görünce titrek ellerini Kai'nin sırtına koymuştu. Kai ikide bir dönüp dönüp omzundan kıza bakıyordu ama gözleri kapalı elleri sırtında öylece duran bir heykelden farkı yoktu Linna'nın. Linna işine başladığında Nike'da Mina'ya saldırmıştı. Canını yakmak istemese de onu etkisiz bırakmadığı sürece buradan çıkamayacaklarının da farkındaydı ve çok fazla vakti olmadığını da çok iyi biliyordu. Bir gözüyle Lay'i izleyip bir yandan da savaşa odaklanmaya çalışırken genç adam gözlerini bir an olsun ondan alamamıştı. Mina tüm gücüyle tekrar saldırıya geçmiş ve biraz öncekine nazaran daha büyük nefretle savaşmaya başlamıştı. Nike itiraf etmek istemese de Mina'nın gücünü kabul etmek zorundaydı. Baekhyun'dan en az iki kat belki de daha fazla güçlüydü. Üstelik şu an acıyla nefretini biliyor ve sınırlarını zorluyordu. Baekhyun'dan sonra onu bu kadar zorlayacak birinin daha var olduğuna inanamıyordu Nike. Kızın kılıcını mızrağı ile yere düşürmüş olsa da Mina hemen hançerleri ile karşılık vermişti. Nike bu sefer kendini tutmadan hızıyla kızın başını döndürmeye çalışmış ama Mina bunu fark edip gözlerini kapatarak onu hissetmeye odaklanmıştı. Nike "Lanet olsun" diye mırıldandığında Mina'nın hançerlerinden biri yüzünü sıyırıp geçmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kan Yemini
FantasiMitolojinin tozlu sayfaları günümüzde açılıyor! Gerçeklik ve hayal, savaş ve barış, dostlar ve düşmanlar... Ne aradığını bilmeden evrenin her köşesini dolaşan beş savaşçı ve herkesin kaderinin bağlı olduğu değerli bir hazine... Bu hazine avını kim k...