Kafenin en yoğun zamanına ek olarak bir de dışarıda bitmek bilmeyen yağmur yüzünden üç genç adam ve bir genç kız oradan oraya koşuşturuyordu. Geçen 6 ay boyunca düşünemedikleri tek şey insanların bu kadar sıcakkanlı olabilecekleriydi. Özellikle Kore halkının bu kadar sıcak olması işlerine yarasa da bazen çıldırmanın eşiğine geliyorlardı. Özellikle insanlarla iletişim kurmaktan yoksun Nike için hayatının en sorunlu dönemiydi bu geçen 6 ay. Onların sıcak işletme anlayışları ve lezzetli yemekleri o kadar çabuk dilden dile yayılmıştı ki kafe dolup dolup taşıyordu. Şimdi de dördü servise yetişmek için resmen koşuşturuyorlardı. Ta ki bar kısmındaki genç adam kafasını koyduğu masadan kaldırıp bağırana kadar. Kafedeki herkes dönüp masadaki renkli saçlı çocuğa baktığında genç adam tekrar kafasını masaya gömmüştü. Herkesin onaylamaz bakışları bir süre genç adama takılı kaldıktan sonra kendi işlerine dönmüşler ve yaklaşan felaketten habersizce mutlu hayatlarından şikayetler etmeye devam etmişlerdi. Zaten işlerden bunalan Nike bir de bu tavır yüzünden iyice sinirlenmişti. Elindeki tepsiyle bar masasında oturan baş belasının yanına gidip tepsisini genç adamın kafasına monte etmişti. Masadan can havlile kalkıp kafasını tutan Sehun acı dolu bir ifadeyle Nike'a bakmıştı.
"Kafayı mı yedin sen ne yaptığını sanıyorsun?"
"Düşünüyordum. Kafam acıdı Nike!"
"Kafanı kırmadığıma dua et küçük baykuş. Kafenin ortasında bağırmakta nerden çıktı."
"Of tamam br daha rahatsız etmem müşterilerini"
Dudaklarını büzüp Nike'a tavır alan Sehun yüzüne fırlatılan önlükle tekrar genç kıza bakmak zorunda kalmıştı.
"Kaldır kıçını da yardım et. Benim hızım bile yetmiyor buna."
"Moda evinde çalış, gel burada çalış, git dışarıda çalış, çalış çalış çalış!"
"Sehun ikinci geliyor"
Nike elindeki tepsiyi kaldırdığında Sehun ışık hızıyla önlüğü üzerine geçirip çoktan diğerlerinin yanına katılmıştı. Nike gözlerini kapatıp derin bir nefes alırken adım atmanın bile zor olduğu kafeye gelen yeni müşterilerini karşılamak için artık yüz kaslarını acıtan gülümsemesini takınmıştı. Fazlasıyla gürültücü üç kız içeri girdiğinde Nike yok olmak istemişti. Çoktan kontrol ettiği ama birçok arkadaşını getirdiği için başından def edemediği, yapışkanlıkta sınır tanımayan genç üniversite öğrencisi "Nike" diye ahtapot misali boğazına sarılıp genç kızın içindeki savaşçının ısararla damarına basıyordu. Arkasındaki iki kız da bir yandan şemsiyelerini toplayıp bir yandan da şu an servis yapan yakışıklı Stymphaliaları birbirlerine gösterip gülüşüyorlardı. Nike'ın gözünden kaçmamıştı ama kızları ilk kez gördüğü için bu işine bile geliyordu.
"Seohyun ölüyorum! Hoş geldin"
"Özür dilerim özür dilerim. Bak sana arkadaşlarımı getirdim. Mina ve Jun Hee"
"Hoşgeldiniz kızlar"
Nike efsanevi gülümsemesi ile yeni gelen kızlara baktığında sonunda dikkatlerini çekebilmişti. Utangaç bir şekilde selam vermiş "Seohyun cheesecakeinizi o kadar çok övdü ki yağmura rağmen gelip bir deneyelim dedik" demişlerdi. Nike abartılı bir referans yapmış sonra kafeye dönüp "Yalnız hiç boş masamız yok ne yapalım?" diye sormuştu. Tam da bu sırada bir şempaze omuzlarına tırmanmıştı. Kai Seohyun'dan eksik kalmayacak bir yapışkanlıkla boynuna sarılıp onu eğilmek zorunda kalacak kadar ittirdiğinde "Seohyun gelmiş. Hoşgeldin arkadaşlarını mı getirdin?" demişti. Nike çocuğun karnına bir dirsek darbesi indirip kafasını koltuğunun altına sıkıştırdığında "Siz kardeşimin kusuruna bakmayın kızlar. Şimdilik bar kısmına geçin masa boşaldığında sizi oraya alalım olur mu?" diye sormuştu. Kai nefes alamıyorum diye inlese de onun bu hali kızların çok hoşuna gitmişti. Bu haldeyken bile kızları göz kırpmaya ihmal etmeyen genç adam zor bela Nike'ın elinden kurtulup "Abla beni öldürmek istiyorsan bu güzel kızların yanında yapma bari. Beni ölü bedenimle hatırlamalarını istemiyorum" diye kızlara kıkırdadığında üçü de mum gibi erimişlerdi. Nike, Kai'nin kafasına vurduğunda kızların kalplerini hoplatacak bir şekilde kahkaha atıp işine dönmüş Nike'da uzak bir masa ile ilgilenen Sehun'a seslenmişti. Sehun tamam anlamında kafasını sallayıp kızların siparişlerini almak için yanlarına gelmişti. Ama anlaşılan dikkatlerini çeken kişi o değildi. Sehun daha kızların yanına gider gitmez yüzünü ekşitmiş ve mutfak bölümüne geçerken Nike'a bakıp olumsuz anlamında başını sallamıştı. Bu da demekti ki kızların ilk anlamda ilgisini çekememişti ve utangaç Sehun için şu an masalarına oturmak zor bir durumdu. Nike gözlerini devirip umarım Luhan için gelmemişlerdir diye geçirdiğinde kapının önünde durduğunu ancak kapı ona çarptığı zaman fark etmişti. Acı dolu bir şekilde kafasını tuttuğunda artık patlayan Nike kibarlığı elden bırakıp "Dikkat etsene!" diye bağırmıştı. İçeri giren genç adam "Özür dilerim kapının önünde birini unutacaklarını düşünmedim." diye dalga geçtiğinde Nike iyice köpürmüştü.
![](https://img.wattpad.com/cover/27518386-288-k117972.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kan Yemini
FantasyMitolojinin tozlu sayfaları günümüzde açılıyor! Gerçeklik ve hayal, savaş ve barış, dostlar ve düşmanlar... Ne aradığını bilmeden evrenin her köşesini dolaşan beş savaşçı ve herkesin kaderinin bağlı olduğu değerli bir hazine... Bu hazine avını kim k...