Ellerimi olumsuz manada sallarken bir yandan da karşımdaki çocuğa Korece bilmediğimi İngilizce açıklamaya çalışıyordum. Ancak ya anlamıyordu ya da anlamamazlıktan gelip inatla telefonunun numara tuşlama kısmını açıp elime tutuşturmaya çalışıyordu.Tam o sırada telefonum çaldığında bunun yukarılardan gelen bir kurtuluş olduğunu hissettim ve özür dileyip çocuğun yanından topukladım. Simge arıyordu.
"Alo?"
"Neredesin?"
"Lobideyim, şimdi çıkıyorum," dediğim sırada otelden çıkmış etrafa bakınıyordum. Simge de otelin geniş kapısının yanında, ayaklı bir küllüğün önünde telefonla, yani benimle konuşuyordu. Sağ elinin parmaklarının arasında sigara vardı.
Onu gördüğüm an telefonu kapatıp yanına ilerlediğimde beni fark etti ve sigarasından son yudumu çekip küllüğe bastırdı.
"Hadi gidelim." Başımı sallayıp yanında ilerlemeye başladığımda etrafa bakınıyordum. Otelimiz Seul'de, Gangnam'ın merkezinde bulunuyordu ve etraf şık rezidanslar ve pahalı mekanlar ile doluydu. Bu ülkeye gelmeden bir hafta önce internetten Kore hakkında yazılanları ve gezi rehberlerini okuduğumda, Gangnam'ın bir nevi iş ve pahalı mekanlar caddesi olduğunu öğrenmiştim. Zengin flörtünüzle olan ilk buluşmanızda buraya gelirdiniz ancak liseden arkadaşlarla içmeye Itaewon'a giderdiniz çünkü Gangnam bir nevi İstanbul'un Nişantaşı; Itaewon ise Beşiktaş'ıydı. Cadde boyu ilerlemeye başladığımızda Simge elindeki telefonunda açık olan Google Maps ile bir mekan arıyordu. Çok sorgulamamıştım, istediği yere gidebilirdik çünkü ben de bu şehri merak ediyordum.
"Kulübe gidiyoruz," diye mırıldandı bakışları hala telefondayken. Sormamıştım aslında ama bilsem de sorun olmazdı. "Ve bir arkadaşım da bize eşlik edecek," diye eklediğine kafamı çevirmeden başımı salladım. Bir süre daha ışıltılı binaların ve vızır vızır işleyen trafiğin yanından yürüyüp ilerlemeye devam ettik. Yanımızdan geçen onlarca insanı incelerken, yürüdüğüm caddenin tam manasıyla bir zengin caddesi olduğunu anlıyordum. Çünkü adeta yanımdan geçen her kadının parfümü beş yüz doların üzerinde; erkeklerin saatleri de bir motor parasına bedeldi.
Sosyal medyada belirli bir kitlenin üzerinde kişinin sizi izlediğinden haberdarken, ister istemez bazı gündemleri takip etmek zorunda kalıyordunuz ve bunların başında endüstri yer alıyordu. Küçük çaplı marka bilgim buradan geliyordu.
Yaklaşık on dakikanın sonunda Simge aniden durup ileriye doğru heyecanla el sallamaya başladığında, bakışlarını takip ettim ve siyah camlı, bas sesinin buraya kadar geldiği bir mekanın önünde bizim yaşlarımızda bir çocuğun bize gülümseyerek baktığını gördüm.
Simge koşa koşa yanına gidince arkasından yanlarına gittim. Simge ve çocuk selamlaşıp sarıldıktan sonra ikisi de bana doğru döndü ve Simge bizi tanıştırmaya başladı.
"Nova, bu Kore'den arkadaşım Kayra. Kayra, bu dostum Nova."
Kayra kocaman gülümseyip eliniz uzattı ve "Memnun oldum," dedi. Çok şirindi, gözleri parlıyordu. Kanım hemen ısınmıştı.
Ben de gülümseyerek elini sıktım.
"Ben de memnun oldum, Kayra." Elimi çektiğimde gözlerini kıstı ve parmağını bana doğru uzatıp kısaca baktıktan sonra Simge'ye dönüp," Şimdi çıkarttım, Nova senin yedi yirmi dört hikayende etiketlediğin arkadaşın," dediğinde, Simge gülümseyip elini silah yapar gibi Kayra'ya tuttu.
"Bingo!" Başını sallayıp yeniden bana döndü ve ellerini kaprisinin ceplerine sokarken gülümseyip şaşırmışçasına başını salladı.
"Hayatın işine bak, böyle güzel bir kızla tanıştığıma göre büyük bir iyilik yapmış olmalıyım," dediğinde şakaya vurarak, "Muhtemelen dün sabah bitkilerine su verdin ya da bir kedi besledin çünkü ben burada birden fazla sürü güzel kız görüyorum," diyerek kulüpten gülüşerek çıkan enfes kızlara bir bakış attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sunrise | Eun Woo FF
FanfictionYağmur yağdığında kiraz çiçeklerinin halini bilir misin? Beni merak ettiğinde, bir bahar günü, yağmur sonrası çık. Ve ben sakuraların yanında olacağım. Ama beni görmek için başını yukarı, pespembe hayallerle süslenmiş dallara kaldırmana gerek yok. ...