Navigasyon ile geldiğim alışveriş merkezininde dolanırken etrafa bakıyordum. Gerçekten her taraf parıl parıldı ancak yazılanların büyük çoğunluğunu anlayamadığım için kafama göre geziyordum.Yürüyen merdivenlerden birinci kata çıkararak mağazaların önünde dolanmaya başladığımda, buranın çok güzel sweat'leri olduğu bir gerçekti bu yüzden en şirin görünen mağazalardan birine girip kendime birkaç tane parça aldım. Türkiye'de bulunan asya butiklerine aşık biri olarak burası kısa süre içinde bir cennete dönüşmüştü çünkü ben bir alışveriş merkezine girdiğim anda Miniso'ya uğramadan çıkamayan biriydim.
Elime karton çantaları alıp çıktıktan sonra etrafa bakınıp büyük bir bijuteriye girdim. Her çeşit eşyanın satıldığı bir yerdi ve aynı bahsettiğim Minisoların büyük haline benziyordu.
Elimdeki çantaları kasaya emanet bıraktıktan sonra bir adet kol sepeti aldım ve rafların arasında gezinmeye başladım. Kendime boyun yastığı, şirin bir suluk, cüzdan, biraz abur cubur ve birkaç tane bucket şapka aldığımda, hala aklımda Eun Woo'ya ne alacağım vardı.
Eun Woo benden daha kıdemli ve daha ünlü biriydi. Pek çok alanda çalışıyordu ve biliyordum ki, onun kendi parasıyla alamayacağı bir şey yoktu bu yüzden ona maddi değeri yüksek bir şey alamazdım.
Elimi saçıma atıp yavaşça kaşırken bunu düşünüyordum. Mağazada hoş bir şarkı çalıyordu ve ben de ne yapacağımı bilmiyordum.
En sonunda oflayıp hadiye işini sonraya bırakmaya karar verdim ve anneme biraz yüz maskesi almak için arka raflara ilerledim. Berk'e de birkaç tişört çıkardıktan sonra kasaya ilerledim ve sepetimi tezgaha bıraktım. Kasadaki görevli kadın aldıklarımın barkodlarını okuttuktan sonra karton çantalara koyup bana verdi.
Teşekkür edip çıktıktan sonra yapacak bir şeyim kalmamıştı bu yüzden tüm poşetlerimi sırtlayıp giriş kata indim ve Starbucks'a ilerledim. İçeriye girdiğimde dünyanın neresinde olursam olayım aynı olan mükemmel kahve kokusu başımı döndürdüğünde, kafenin boş olmasına şükrederek eşyalarımı karşılıklı iki koltuktan birine bıraktım ve kasaya giderek kendime büyük boy bir latte alıp geldim.
Eşyalarımı koyduğum koltuğun karşısına oturduktan sonra telefonumu çıkarıp bildirimlere baktım. Beğeni ve yorumlar vardı. Biraz yorumları okuduğumda Eun Woo ve benim hakkımda pek çok dedikodunun olduğunu görmüştüm. Gerçekten Berk'in dediği kadar vardı, her kafadan ayrı ses çıkıyordu.
Bakışlarım ekranda gezerken bir yandan da mekanda çalan caz müziğini dinliyordum ancak başka bir sesin bana yöneldiğini fark ettiğimde başımı kaldırarak gelene baktım.
"Hey, Nova!" Bu Simge'nin buradan Türk arkadaşıydı.
Ayağa kalkıp kendimi gülümsemeye zorladım.
"Seni buralarda görmek güzel yalnız mısın?"
"Kayraydı... Değil mi?" Başını olumlu anlamda salladığında gülerek devam ettim. "Ah evet, ama kalkacağım birazdan. Sen ne yapıyorsun?" İkimizin gözü de neredeyse hiç içilmemiş latteme gittiğinde yalan söylediğimi anlamamış olup geçip gitmesini diledim ancak umursamadı bile.
"Kulaklığım kırılmıştı, yenisini almaya geldim." Elindeki o ana kadar fark etmediğim poşeti salladığında kısaca yüzüne baktım. "İstersen kalkana kadar sana eşlik edebilirim?"
İçimdeki kız oflayıp kendini yerden yere atarken zorla gülümsemeye devam ettim.
"Zahmet etmene hiç gerek yok, ben içer kalkarım." Ancak daha sözüm bitmeden o karşımdaki koltuktan poşetlerimi indirip oturmuştu bile bu yüzden ben de sessiz bir nefes aldım ve karşısındaki yere geçtim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sunrise | Eun Woo FF
Hayran KurguYağmur yağdığında kiraz çiçeklerinin halini bilir misin? Beni merak ettiğinde, bir bahar günü, yağmur sonrası çık. Ve ben sakuraların yanında olacağım. Ama beni görmek için başını yukarı, pespembe hayallerle süslenmiş dallara kaldırmana gerek yok. ...