Bir kapalı havuz. Her yer basık mavi renginde, karamsar...Ortada bulunan devasa havuzun yanında adımlıyorum. Ancak düşecek gibiyim. Sanki yürüdüğüm yer değil bir cambaz ipi. Ve ben o cambaz değilim.
Başımı çevirip etrafa bakıyorum. Yapayalnızım. Havuzun kapıları kapalı, duyabildiğim tek ses havuzdan çıkan suların yeniden havuza girişi.
Bu ses beni ürkütüyor.
Ama adımlamaya devam ediyorum. Bir yandan da havuzun dibindeki fayansların suyun derinliğinden ötürü nasıl da yakın göründüğünü düşünüyorum. Beni içine çekiyor. Düşeceğimi anladığımda uzaklaşmaya çalışıyorum. Çünkü düşersem çıkamam.
Havuz kenarından uzaklaşmaya çalıştığım sırada aniden bir şey oluyor. Yürüdüğüm taban yan dönüyor ve ben umutsuzca yüzlerce metrelik, sonu olmayan havuza düşüyorum.
Gözlerim en son tavanda görünen eski floresanları görüyor. Ve ben batıyorum, battıkça derine gidiyorum ve dünyam maviden laciverte dönüyor. Nefesim kesiliyor.
Dingin su.
Ben dingin sudan korkarım...
Derin nefesler alarak uyandığımda, hiçbir şey yapmadan öylece nefesler çektim ciğerime. Yatakta yan yatıyordum. başım tek kolumun üzerindeydi ve diğer elim de yüzümün yanındaydı. Bir süre derin derin nefesler çekerek gözlerimi kırpıştırdım ve yatakta oturur hale geldim. Hava karanlıktı ancak tan yeri ağarmıştı. Başımı çevirip baktığımda, komidinin üzerindeki dijital saat dört buçuk civarını simgeliyordu.
Sırtımı yatak başlığına yaslayıp bir süre kendime gelmeye çalıştım. Bir kabustu. Ve ben bu kabusu sürekli görürdüm. Durmadan dingin, sessiz ve kaybolmuş bir havuza düştüğümü görürdüm ve orada boğulurdum. Ne yaparsam yapayım bu kabus benim yakamı bırakmıyordu.
Bunaldığımı hissettiğimde, yataktan kalktım ve saçlarımı tokayla bağlayıp banyoya gittim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra odaya döndüğümde Simge yatıyordu.
Sessizce televizyonun altındaki kahve makinasından kendime filtre kahve yamaya başladığımda, güne bir sıfır geriden başladığının farkındaydım. Kötü olmuştu bu. Ellerim dolan kupayı kavrayıp cama yaklaştığımda, dışarıyı izlemeye başlamıştım. Güzel görünüyordu. Her taraf kasvetli maviydi ve aşağıdan geçen arabaların farları etrafı aydınlatıyordu.
Gözlerim manzarada gezinirken gördüğüm kabusu düşündüm. O kadar aşinaydım ki artık... Hep aynı rüyayı görmeme rağmen her seferinde ölürcesine korkuyordum ve sebebini kimse bilmiyordu.
İki adet korkum vardı. Daha doğrusu bunlar korku değildi, bir çeşit travmaydı ancak sebebini psikolog bulamamıştı. Ya da yalnızca bana söylememişti, bilmiyordum. Bu sorunlarıma eğildiğim vakit on yedi yaşımdaydım ve ne zaman psikolog ile bir randevum sonlansa, annem arkadan odaya giriyordu ve doktorla özel olarak konuşuyordu. Derin bir nefes verdim.
Dingin havuz korkusu.
Ve yüksek ses korkusu. Saçmaydı, evet ama ikisi de beni kilitliyordu.Ne zaman dingin bir havuz görsem; kimsenin girmediği, bakarken bile ürküyordum. Oraya düşmek ise ödümü patlatıyordu.
Ve de yüksek ses korkusu biraz daha farklıydı, çıkan her sesten korkmazdım. Yalnızca... İnsan seslerinden rahatsız olurdum. Birinin bana hiç durmadan bağırması bu korkumu tetiklerdi ve ben istemsizce dingin suya düştüğümü sandığım anla aynı tepkileri verirdim.
İlk olarak hızlı hızlı nefes almaya çalışırdım, ciğerlerim daralır gibi olurdu. Ve sonra da sanki nefes borum tıkanmış gibi kalakalırdım, öylece donardım, birinin bana yardım etmesini beklerdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sunrise | Eun Woo FF
Fiksi PenggemarYağmur yağdığında kiraz çiçeklerinin halini bilir misin? Beni merak ettiğinde, bir bahar günü, yağmur sonrası çık. Ve ben sakuraların yanında olacağım. Ama beni görmek için başını yukarı, pespembe hayallerle süslenmiş dallara kaldırmana gerek yok. ...