Simge yatağının yanında parfüm sıkarken onu izliyordum."Ben çıkıyorum aşko, gelmek istemediğine emin misin?"
"Evet," diyerek cevapladım kısaca.
Boy aynasından sabahki elbisesine bakarak üzerini düzeltti ve minik krem kol çantasını koluna asıp bana döndü. Bayık bayık suratına öylece baktığımı görünce o da somurttu.
"Yok olmayacak böyle. Kızım bugün senin ilk çekim günündü farkında mısın? İlk. Çekim. Günün. The Ring ile. Bugün senin "İnanamıyorum Simge, harika bir gündü! Artık ben bir süperstarım,"diyerek kulağımı patlatman lazımdı. Ama gel gör ki sen elin kaçığı yüzünden hem kendinin hem de benim güzel moralimi bozuyorsun. Olmaz böyle, aa!"
Sinirle söylenerek telefonunu açıp birkaç saniye ellerini klavyenin üzerinde gezdirdiğinde benim telefonumun ekranı parlamıştı. Göz ucuyla ekrana baktığımda Simge'nin WhatsApp'tan mesaj attığını gördüm.
"Sana gideceğim mekanın konumunu attım, bunalırsan çıkar gelirsin. Hem bu arkadaşım Kore'den birkaç tanıdığını da getirecek ortam eğlenceli olacak." Gözlerime baktı. "Hem benim İngilizcem çok iyi değil, biliyorsun. Yardım da etmiş olursun," dediğinde cevap olarak yataya bir seksen uzandım. Oflayıp birkaç defa bana çemkirdikten sonra kapıyı çarpıp çıkmıştı.
Saat altıya geliyordu ve ben deyim yerindeyse ri3 ile konuştuktan sonra kafayı yemiş ve tüm gün hiç kalkmadan yatakta oturmuştum. Şimdi ise çürüdüğümü hissediyordum. Öyle ki, biraz daha bu pozisyonda bulunmaya devam edersem popom yatağa yapışıp bir olacaktı.
Kafamı kaşıya kaşıya ayağa kalktım ve dolabıma yerleştirdiğim eşyalarımın arasından siyah bir jean ve halter yaka bordo bir bodysuit çıkartıp hemen giyindim. Saçlarımı da tarayıp yukarıdan sıkı bir at kuyruğu yaptıktan sonra uğraşmadan airpodslarımı kulağıma geçirdiğim gibi telefonum ile cüzdanımı da arka cebime koyup odadan çıktım.
Alt kata yemek yemek için indiğimde kendime bir tabak aldım ve üzerine yemek istediklerimi doldurup tek başıma bir masaya geçtim. Yiyeceklerimi yerken bir yandan da telefonla konuşuyordum. Çok depresif hissetmiştim aniden ve bu yüzden WhatsApp'tan Berk'i aramıştım.
"Alo?"
"Oo, siz arar mıydınız ya?" Suratımda istemsiz bir gülümseme oluşurken onun da yarım ağız gülen suratı gözümde canlanmıştı.
"Napıyorsun," diye sordum onun neşeli halinin aksine. O da zaten direkt anlamıştı, yanımda olmasa bile harika bir dosttu ve birbirimizi çok iyi tanıyorduk. Resmen şu anda yüzünden hızla uçup giden gülümseyişini görmüştüm.
"Dışardaydım. Bir şey mi oldu?" Çatalıma bir köfte geçirirken, moralimin bozuk olmasına rağmen tatlı yiyemeyeceğimi bilmek sinir bozucuydu. The Ring'de olmanın bile bir bedeli vardı.
"Evet," dedim hiç uzatmadan. Anlatmam için beklediğini fark ettiğimde kısaca tüm olayı özetledim ve sustum. O da susmuştu.
"Sence çok mu abartıyorum?"
"Hayır, pezevengin teki seni rahatsız etmiş ve moralinin bozulmasında çok haklısın. Ama şu anda üzülmene gerek yok çünkü beynini kullanabilen biriymiş ki özür dilemiş. Endişe etmene gerek yok, tekrarlanmaz."
"Tekrarlanmaz mı?" Diliyle cık sesi çıkardığında ben de sustum. Berk benim en yakın arkadaşımdı, ama sevgilim değildi bu yüzden ona her şeyimi anlayabiliyordum ve bu çok güzeldi. Mantıklı davranmamı sağlıyordu.
Sırtımı sandalyeye yaslarken, derin bir nefes verdim.
"Oh, rahatladım be." Güldüğünü duydum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sunrise | Eun Woo FF
FanfictionYağmur yağdığında kiraz çiçeklerinin halini bilir misin? Beni merak ettiğinde, bir bahar günü, yağmur sonrası çık. Ve ben sakuraların yanında olacağım. Ama beni görmek için başını yukarı, pespembe hayallerle süslenmiş dallara kaldırmana gerek yok. ...