•5•

4.5K 149 88
                                    

   Sıkıntıyla oflayıp hocanın ne söylediğine yeniden odaklanmaya çalıştım. 40 dakikalık derste resmen 40 kez odaklanmam bozulmuştu. Dersleri başından sonuna kadar soluksuz dinleyen öğrencilerden olmamıştım hiçbir zaman, kabul. Ama hiçbir zaman da bu kadar 'Leyla' olmamıştım.

"Ve işte böylelikle de karboksilik asitler oluşur."

   Duyduğum cümleyle ne ara buraya geldiğimizi anlamaya çalışırken tekrar kafamı kitaba eğdim ve sanatımı konuşturduğum karalamalara baktım. Yanımdaki Ayşe koluyla dürtüp hocayı işaret ettiğinde ne demek istediğini anlamıştım.

"İlgimi çekmiyor Ayşe'm." diye fısıldarken, adeta yaz sıcağındaki buzlu su gibi hissettiren zilin sesini duydum. Nihayet öğlen arasına girmiştik ve sınıftaki 4-5 kişi çıkmaya başlamıştı bile.

   Ayşe kalemini kitabın arasından çıkarıp kalemliğine yerleştirdikten sonra hafiften çatık kaşlarıyla bana döndü. Masanın üstündeki kitabını eline alarak havada sallarken konuştu.

"Şu an bu kitaptaki şeyler benim de ilgi alanımda değil. Ama dinliyorum!"

   Sonra kitabı sertçe masanın üstüne bırakıp bana dönmeden öne "Peki sence neden?" diye sordu. Ağzımı açıp konuşacağım sırada sıramızın önündeki sıraya yerleşmekte olan Ece benden önce davrandı.

"Çünkü tıp isteyen bir ineksin."

   Ayşe hafifçe gülümseyip gözlerini devirirken ikisine kısa süreli bakışlar atıp kafamı sıraya gömdüm.

"Bak kimyacının anlattıkları ilgini çekmiyor olabilir, ama en azından not al."

   Kafamı kaldırmadığım hâlde Ece'nin abartılı iç çekişini duydum. 

"Sorun kimyacının anlattıklarında değil ki! Adam dersin ortasında 'Benim kuyruğum var.' dese Bihter yine kafasını kaldırıp bakmaz."

  Ah hayır bu dikkatimi çekerdi.

  Kafamı sıradan kaldırıp gözlerimi kıstım ve Ece'ye baktım. Saçlarının ucuna yeni renkler eklemişti. Hayatımda gördüğüm en güçlü saçlara sahip olabilirdi. Bir başkası saçlarını bu kadar boyasa mükemmel bir keçe görünümü elde ederdi. 

   Ayşe Ece'nin söylediğine başını sallayıp bana döndüğünde delici bakışlarından dolayı susadığımı hissettim ve çantamı açıp içinden su şişemi çıkardım.  Üstündeki çilek figürleri bana yara bandımı, yara bandım da Savaş'ı hatırlatınca gülümsedim. Yara bandımı sevdiğini söylemişti, dalga geçse bile.

  "Haklısın Ece, şu an onun dersi dinlemesi için derste Savaş'ın hayat hikâyesi, ilgi alanları falan anlatılmalıydı."

  İçtiğim suyu hızlıca yutup kahkaha atmaya başladım. Çok haklılardı. Ama ne yazık ki, istesem çok şeyini öğrenebileceğim bir dergiyi Savaş'ın yaşını öğrendikten okumayı bırakmıştım. Hatta dergiyi yakıp küllerini savurmayı da düşünmemiştim değil. Asla üzerine gitmeyi, mücadele etmeyi seçmiyor, daima kaçıyordum. 

  İçime yeniden düşen sıkıntı yüzüme yansımış olmalı ki Ayşe ve Ece aynı anda "Şşşt!" diyerek dikkatimi çekmeye çalışmışlardı. Kafamı kaldırıp gözlerimi yeniden ikisinin üzerinde gezdirdim ve solumdaki pencereye döndüm. 

  "Ne oldu kız şimdi, ne bu surat?" diyen Ece'ye bir süre cevap vermedim. Evet onlar en yakın arkadaşlarımdı. Büyüklerden hoşlandığımı biliyorlardı ama hiçbir zaman 15 yaş büyük birinden hoşlanmamıştım, nasıl bir tepki vereceklerini bilmiyordum. Ve ne yazık ki duygularımı içimde yaşayamıyordum. Ece ve Ayşe'ye anlatmazsam ciddi bir depresyona girme ihtimalim vardı. İşin kötü yanıysa duygularım ilk günden beri yok sayamayacağım kadar yoğundu.

Under the Moonlight | Daddy IssuesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin