•12•

3K 132 55
                                    

  Esmer, uzun boylu bir kadındı. Güzel bir fiziği vardı üzerindeki kırmızı straplez elbise onu çekici göstermişti. Belki de en önemlisi, yaşı Savaş'ın yaşına yakındı.

   Yutkunup kafamı çevirdim ve merdivenleri tek tek yavaşça çıktım. Ağır bir hüzünle dolmuştum ve boğazıma bir yumru oturmuştu. Odamdan içeri girip kapıyı kapattım ve sessizce kitledim. Yatağa uzanıp gözlerimi kapattığımda sol gözümden bir damla eş zamanlı olarak yanağımdan aşağıya yol aldı.

   Zaten ne olacağını düşünüyordum ki...

—————————

  "Bihter içecekleri dolaptan çıkardın mı?"

Görüp görmeyeceği hakkında fikrim olmasa da başımı sallayıp mutfak masasının üzerindeki bacaklarıma koyduğum matematik kitabına geri döndüm. Sandalyede otururken bacaklarımı masaya koymak sevdiğim bir pozisyondu ve kitabı da kucağıma doğru olan kısma koymuş önümdeki soruya odaklanmaya çalışıyordum. Yarın türev sorularını götürmem gerekiyordu fakat ben gördüğüm haberden beri hiçbir soruya doğru düzgün odaklanamıyordum. Daha çözmem gereken 200 soru vardı ancak beynim yoktu.

Daha kötüsü ise şimdi bu hâle gelmeme neden olan adam ve ailesi ile piknik yapmaya gidiyorduk. Babam yeni ortağına yağ çekmek, ona yakın olmak adına gereksiz bir samimiyetle onları pikniğe davet etmişti. Havalar bozmadan güzel olurmuş, güzel vakit geçirirmişiz. Gelmemek için anneme resmen yalvarmış olsam da izin vermemişti çünkü babam hepimizin orda olacağı emrini vermişti bir kere. Bize laf düşmezdi (!)

Sırf mutlu aile, iyi bir baba tablosu çizmek için beni zorla pikniğe götüren babama tahammül etmek mi yoksa gittiğim yerde Savaş'ı görecek olmam mı daha kötü karar veremesem de ikisinin de canımı acıttığını biliyordum. Yine de matematikçinin babamı arayıp onun canımı daha çok yakmasına engel olmak adına şu an önümdeki soru ile ilgilenmeliydim. Kafamda dönüp dolaşan gri, tozlu atmosferi elimden geldiğince süpürüp kaldığım soruyla devam ettim.

"Daha giyinmedin mi? İnanamıyorum sana!"

Annemin sitemle söylediği cümlesinin üzerine ona bakmadan omzumu silktim. Güzel veya özenli görünmeme gerek yoktu. Savaş zaten her hâliyle güzel bulduğu birini dahil etmişti hayatına. Belki benden önce, belki benden sonra. Fark eder miydi?

Aniden bacaklarımın masadan indirilmesiyle sinirle kafamı kaldırdım. Odaklanmıştım ve bu her zaman olmuyordu! Annem "Derhal kalkıyorsun ve hazırlanıyorsun." derken gözlerini bana öyle bir dikmişti ki itiraz edecek kadar yüreğim yoktu. Usul usul yerimden kalktım. Kitapta kaldığım yere kalemimi koydum ve masaya bıraktım. Saate baktığımda babamın arabayla birlikte gelmesine 10 dakika kaldığını fark ettim ve apar topar merdivenleri tırmanmaya başladım.

   Odamda, dolabımın kapakları arasında yarı çıplak bir şekilde gözlerimi kıyafetlerimin üzerinde gezdirirken kapımın hızla açılmasıyla gözlerimi devirerek mırıldandım. "Yine mi..?"

   Sesinden ablam olduğunu anladığım kişi kıkırdadıktan sonra konuştu.

   "Canın sıkkın gibi."

  Yutkundum. Hareketlerimden dolayı çok mu tahmin edilebilirdim yoksa o mu beni çok iyi tanıyordu bilmiyordum. Fakat bunu söylediğinde sık sık aklıma gelen görüntü yeniden gözlerimin önüne düşmüştü. Allah'ım... onu görmeye hazır değildim.

  "Öyle mi görünüyor?" umursamıyormuş gibi çıkarmaya uğraştığım sesimle devam ettim. "Farkında değilim." Muhtemelen bana inanmasa da sessizliğini korudu bir süre, sonra konuştu.

Under the Moonlight | Daddy IssuesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin