•3•

6K 170 49
                                    



 "Ya anlamıyorum. Takıntından dolayı ruh sağlığını kaybetmediğine ve gerçekten o adam olduğuna emin misin?"

  Ece ve Ayşe onları arayıp 'Acil durum' diye çığırmam üzerine sabahın 9'u olsa bile sağ olsunlar yataklarından fırlamış ve evime gelmişlerdi. Kapıyı açtığım halim ise, muhtemelen zombilere benzediği için, onları daha da ürkütmüş ve ne olduğunu hemen öğrenmek için beni odama sürüklemişlerdi.

   Ve sonuç; ikisi de en az benim kadar şaşkındı. Ece fazla düşündüğümden dolayı akıl sağlığımı kaybettiğimi savunurken, Ayşe bunun kaderin oyunu olduğunu ve o adam, Savaş, aynı şekilde bana karşı hissettiği için bir araya gelmiş olduğumuzu savunuyordu. Bense dün akşamı hayatımın sonuna kadar unutamayacağımı söyleyip duruyordum.

 "Ee yani bu kadar mı her şey? Sadece tokalaştınız ve gidip oturdun mu? Bu mu yani?"

   Devamında olan şeyleri hatırlarken elim saçlarımın ucuna gitti ve işaret parmağıma dolayarak gülümsedim.

 "Aslında... Devamı da var."

   Olanları sindirmeye çalışırken sürekli Savaş'a bakmamak için büyük bir çaba sarf ediyordum. Heyecanımı bastırmak için her zamanki gibi elimi saçlarımın ucuna götürüp oynamaya başladım.

   Bu hareketimi heyecanlandığımda, düşünceli olduğumda, stresli olduğumda yapardım. Artık benim için bir refleks haline gelmişti neredeyse.

 "Bihter."

   Ablamın sesini duymamla ona baktım. Mutfak kapısının eşiğine yaslanmış eliyle gelmemi işaret ediyordu. Usulca yerimden kalkıp eteğimi düzelttim. Savaş'a bakmamak için kafamı çevirmeden mutfağa yöneldim ve ablama bile bakmadan direkt ocağın başına gittim.

 "Çorbayı mı koyayım diğer yemekleri mi?" diye sorarken ablama bakmadan yemeklerin kapağını kaldırıyordum. 

 "Çorbayı... da... Sana bir şey mi oldu?"

  İşte tam olarak bu yüzden onunla göz göze gelmemeye çalışmıştım ancak nafile. Ablam beni okumakta o kadar iyiydi ki bazen beni benden daha iyi bildiğini düşünmüyor değildim. Ona her zaman her şeyimi anlatırdım ancak şu an sırası olduğunu düşünmüyordum.

 'Hayır' anlamında başımı sallayıp ona gülümsedim. Bakışları bana inanmadığını açık açık belli ediyordu ancak omuz silkti ve olayın peşine düşmedi. İçimden Allah'a teşekkür ettim. 

  Titreyen ellerim çorba doldurmamı istemiyormuş gibi engel oluyordu. Yine de dişimi sıkarak heyecanımı bastırmaya çalıştım ve diğer tabaklardan birini elime aldım.

"Ben de memnun oldum."

  Savaş'ın sessizce söylediği cümle aklıma gelirken bir anlık dalışım, yakacak kadar sıcak sıvının elime dökülmesiyle son buldu. Ama bu bana pahalıya patlamıştı, canım çok acıyordu.

  İnleyerek dişimi sıktım ve elimdeki kaseyi sertçe tezgaha bıraktım. Hatta tabir-i caizse fırlattım. Sol elimin baş parmağıyla işaret parmağını birleştiren kısma dökülmüştü ve çoktan derim soyulmuştu bile. Beyaz tenli oluşum kızarıklığın 'Ben buradayım.' diye bağırması için güzel bir ortam oluşturmuştu. Ablamsa muhtemelen olanları yeni idrak etmişti. "Bihter?" diyerek yanıma geldi. Elimi görünce direkt parmaklarını gözlerine götürüp siper etti. 

  Kan ve yara izleri ablamı tutar. Kendi yaraları için bile çoğunlukla anneme veya bana kremini sürdürür. Bense onun tam tersiyim. Yaralar ilgimi çeker, tedavi etmek ya da incelemek için can atarım. Yine de bu canımın çok tatlı olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Under the Moonlight | Daddy IssuesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin