•8•

3.3K 118 32
                                    

  Kalbim durduk yere, sanki ilan-ı aşk etmişim gibi küt küt atıyordu. Cevabını çok merak ediyordum. Hatırladığını biliyordum ama sormak istemiştim.

"Hayır, hatırlamıyorum."

 Cevabı asla beklediğim bir şey değildi ve kırılmıştım. Evet, gerçekten kırıldığımı hissediyordum. Dudağımı ısırıp yere baktığımda çünkü dediğini duydum. Kafamı hızlıca yerden kaldırıp tekrar karşımdaki, yaratanın sanatına baktım.

"Çünkü, hiç unutmadım."

------------------------

  Bu adam isterse beni 2 dakika içerisinde 10 kez güldürüp 10 kez ağlatabilirdi. Şimdiden ona tüm benliğimi teslim etmiştim sanki. Hatırlamıyorum dediğindeki yıkılışımı asla unutmadığını söylediğinde asla yıkmamış gibi toparlamıştı. Beni tek bir cümleyle yerlere vurup yine tek bir cümleyle göklere çıkarmıştı. Çok kaptırıyordum kendimi ve sonu kötü biterse nasıl toparlanacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Savaş'a baktığımda bana o kadar güzel baktığını hissettim ki kötü biteceğine dair her düşünceyi bir kenara attım ve ona gülümsedim. Savaş bana gülümsemedi ama bunun benimle ilgisi olmadığını biliyordum. Pek gülen biri değildi. Olsun, diye geçirdim içimden. Gözlerinin içi gülüyordu ve bu bana yeterdi.

  "Pek konuşmuyorsunuz." diyerek saçımı geriye atmaya çalıştım. Hafif olan rüzgar biraz daha artmıştı ve saçlarımı uçuşturuyordu. Yine de saçlarımdan yayılan koku çok hoşuma gittiği için şikayetçi değildim. İçten içe Savaş'ın da kokuyu almasını istiyordum hatta belki benim gibi kokuyu ezberlemek istemesini. Ancak aramızdaki mesafeye bakılırsa bu pek mümkün değildi.

  "Gün içerisinde çok fazla insanla muhatap oluyorum ve akşamları bundan dolayı yoruluyorum." açıklarcasına devam etti "Yani konuşmaktan."

  Başımı sallayıp güldüm. Ece ve Ayşe de muhtemelen benim yüzümden bu durumu yaşıyorlardı. Çok konuşuyor, konuşturuyordum. Ama bence şikayetçi değillerdi, bence.

  "Açıkçası buraya konuşmaya da gelmedim."

  İki eliyle hafif çıkmış olan sakallarını ovuşturup devam etti.

  "Seni dinlemeye geldim."

  Başkası söylese bu cümleyi bana yürüdüğünü açık açık söyleyebilirdim. Ancak Savaş'ın yüz ifadesi hep ciddiydi ve yüz hatlarının keskin oluşu da zaten ciddi ifadesini daha da ciddi kılıyordu. Yine de her kelimesini özenle seçiyormuş gibi hissettirdiğinden gülümseyip sordum.

  "Ne anlatmamı isterdiniz?"

  "Fark etmez." dedi önce. 2-3 saniye sonra ekledi. "Kendini, sevdiğin ve sevmediğin şeyleri. Hayallerini, hedeflerini."

  Gerçekten merak ettiğinden mi yoksa sıkıldığından mı soruyor acaba, diye kendi kendime sordum ama gereksizdi. Benimle ilgili bir şeyleri öğrenmek istiyordu ve seve seve yardımcı olacaktım.

  "Bundan yaklaşık 18 yıl önce serin bir sonbahar akşamı..."

---------------------------

  "Artık kendi yolumu çizmek istiyorum ama o kadar bastırıldım ki neye yatkın olduğumu bilmiyorum."

  Neredeyse 45 dakikadır konuşuyordum ve Savaş, ona sorduğum sorulara cevap vermek dışında bir kere bile ağzını açıp konuşmamıştı. Bir kere bile gözlerini benden ayırmamıştı. Bu akşam Savaş, bana hayatım boyunca hissetmediğim kadar özel hissettirmişti ve bunun için ona minnettardım. Bu akşam bitmeden önce bunun için teşekkür etmeyi aklımın bir köşesine not ettim.

Under the Moonlight | Daddy IssuesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin