7. Bölüm ~Bebek Gibi~

2.6K 103 8
                                    

Gözlerimi hafifçe açtığımda karşımda, hatta yanımda, hatta sarmaş dolaş bir şekilde Rüzgar'la uyumuş olduğumu gördüm. Karşıdan bakıldığında çok sert duran bu adam, uyurken bebek gibiydi. Elimi istemsizce saçlarına götürüp biraz okşadım. Sonra şefkatli bir sesle onu uyandırmaya çalıştım:
- Rüzgar. Rüzgar uyanman gerekiyor. Dedim.
- Beş dakika daha. Dedi boğuk bir sesle. Onu öyle görmek gerçekten çok komikti. Aniden elini üstüme atıp bana sıkıca sarıldı.
- Rüzgar. Diye fısıldadım kulağına. Uyanmasını istemiyordum sanki. Sesim onu uyandırmak istemiyor gibiydi. Elim yine saçlarına gitti. Ama artık uyanması gerekiyordu.
- Rüzgar, kalk hadi. Dedim. Usulca gözlerini açtı ve bana gülümsedi. Gözlerini ovuşturduktan sonra tekrar bana baktı ama bu sefer kaşları çatıldı.
- Ben burada mı uyumuşum? Diye sordu.
- Hı hı. Dedim.
- Uyuyakalmışım. Özür dilerim. Dedi.
- Sorun değil. Dedim. Odadaki dolapta benim birkaç kıyafetim vardı. Onları alıp kapıya yöneldim.
- Sen istersen aşağıya inebilirsin. Yada beni bekleyebilirsin birlikte ineriz. Nasıl istersen. Dedim.
- Odadaki lavaboyu kullanabilirsin, kullanılmamış diş fırçası da var orada. Dedim elimle işaret ederek. Kafasını "Tamam" anlamında salladı. Ben de odadan çıkıp o kattaki bir lavaboya gidip yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım ve üzerimi değiştirdim. Bora'nın evinde de, Eylül'ün evinde de kıyafet bıraktığım için onlarda kaldıktan sonra eve uğramama yada yanımda kıyafet taşımama gerek kalmıyor.

Odaya girdiğimde Rüzgar ayaktaydı ve galiba odayı inceliyordu.
- İnelim mi? Dedim. Kafasını "Evet" anlamında salladı. Galiba bir süre konuşmayacaktık.

Yemek masasında oturan Eylül ve Bora'ya "günaydın" dedikten sonra Eylül'ün imalı bakışlarına maruz kalmaktansa gitmek daha mantıklı geldi. Zaten Rüzgar'da stres olmuştu.
- Gidelim mi? Diye sordum Rüzgar'a.
- Tamam. Dedi ve devam etti:
- Bora ben uyuyakalmışım kusura bakma. Dedi.
- Sorun yok. Dedi Bora rahat bir şekilde. Rüzgar'ın aksine Bora tüm içtenliğiyle gülümsüyordu.
- Da siz nereye gidiyorsunuz? Diye ekledi Bora.
- Benim dersim var. Dedim.
- Sen dün akşam hiçbir şey yemedin. Öğle yemeği de yemezsin sen yani dün sabahtan beri hiçbir şey yemedin. Dedi Bora. Haklıydı da.
- Sen kahvaltını yap sonra okula git dersin bittikten sonra ararsın beni. Dedi Rüzgar. Ne yani, gidecek miydi?
- Gitme. Yani, birlikte kahvaltı yapalım. Yani hep birlikte. Dedim.
- Tamam. Dedi gülümseyerek.
- İyi o zaman. Ben kendime kahve yapayım. Dedim gülümseyerek.

Mutfakla yemek odasının arasındaki mesafenin çok az olduğunu ve benim buradan her şeyi çok net duyabileceğimi unuttular heralde. Çünkü benim hakkımda konuşuyorlar.
- Bizim Lal, hala çocuk gibi, inadı tutunca durduramıyoruz. Dedi Bora.
- Onu düşündüğümüzü anlamıyor. Diye devam etti Bora.
- Gördüm dün. Dedi Rüzgar gülerek.
- Çikolatalı sütle de arasında bir aşk var, sen ona içme deyince sinir olmuş sana. Dedi Bora gülerek. Sanki dokuz yaşındaki bir çocuktan bahsetiyormuş gibi.
- Ama sen gelince nasılda sesi kesildi. Sanki senin gelmen için olay çıkarmış gibi. Dedi Eylül. Hiçtebile! Birde gülmeye başladılar. Yok öyle bir şey!
- Ben bir bakayım. Dedi Rüzgar. Neye bakacaktı? Ayak sesleri yaklaşıyordu. Sana bakacak Lal! Kapıdan girdi ve yanıma geldi. İyice yaklaştı, nefesini yüzümde hissedebiliyordum.
- Sen, kahve yapmıyor muydun? Dedi. Yüzüme gelen saç tellerini kulağımın arkasına atıp.
- Hı hı. Dedim. Daha doğrusu sadece bunu diyebildim. Çünkü ona bu kadar yakın olduğumda, sanki bugüne kadar öğrendiğim her şeyi unutuyordum. Nefesimi bile kontrol edemiyordum. Kalbim çok hızlı atıyordu.
- Yap o zaman. Dedi. Gözlerini gözlerimden ayırmıyordu.
- Hı hı. Dedim yine. Ama bu sefer kafamı da salladım. Bence de bir gelişme var. Rüzgar güldü. Çok güzel gülüyor ya. Biraz daha kedinin ciğere baktığı gibi Rüzgar'a bakarsan ona aşık olduğunu falan düşüneceğim.
- Yok öyle bi şey. Dedim aniden.
- Ne yok? Dedi Rüzgar sırıtarak.
- Ben kahve yapacaktım. Dedim ve onun önünden çekilip fincan almaya gittim. Sen onun önünden çekilmedin Lal, resmen kaçtın.
- Sen her kahvaltıda kahve mi içersin? Dedi Rüzgar.
- E-evet. Dedim yüzüne bakmadan.
- Bana da yapar mısın? Dedi.
- Sende mi kahvaltıda Türk kahvesi içiyorsun? Diye sordum. Şaşkın bir şekilde gülümseyerek.
- Evet. Dedi. Hala gülüyordu. Tezgaha yaslanmış beni izliyordu.
- Bana annemden geçen bir özellik. Dedim buruk bir gülümsemeyle. Anneme çok benziyordum ama benzemek istemiyordum. O beni bu hayatta yalnız bıraktı. Onu çok seviyorum, geri gelse affederim ama ona benzemek istemiyorum. Rüzgar gülümsemesini, annemden bahsettiğim için olsa gerek, perdeledi. Gelip bana sarıldı. Ona sarılmak gerçekten huzur veriyor. Nedenini bilmediğim bir huzur.

Kahvaltımızı yaptıktan sonra Bora'nın evinden çıktık.
- Okula mı gideceksin? Diye sordu Rüzgar.
- Evet. Dedim.
- Gel bırakayım seni. Dedi.
- Gerek yok ben taksi çağırırım. Dedim. Önümü kesip konuşmaya başladı:
- Saçmalamaz mısın lütfen. Dedi. Kaşları çatıktı ve karşımda duruyordu.
- İyi tamam, nerede araban? Dedim. Eliyle önümüzde duran arabayı gösterdi.
- Lal! Okula mı gidiyorsun? Diye bağırdı Eylül. Ya bu kız biraz önce salonda oturuyordu ne ara çıktı da buraya geldi!
- Evet. Dedim.
- Benide bırakır mısın enişte? Dedi Rüzgar'a. Enişte demese olmaz mı?! Rüzgar'da enişte tipi yok ki.
- Bırakırım tabii, gel. Dedi Rüzgar.
- Senin araban yok mu? Dedim Eylül'e.
- Taksiyle geldim buraya. Dedi umursamaz bir şekilde Eylül. Arabanın ön koltuğuna geçip oturdum, ardından yanımdaki koltuğa Rüzgar, arkaya Eylül geçti.
***
Okulun önünde durduk.
- Teşekkür ederim. Dedi Eylül ve arabadan indi.
- Ben de teşekkür ederim. Dedim.
- Önemli değil. Dedi Rüzgar. Elimi kapıya attım, tam açacağım sırada:
- Bu akşam müsait misin? Diye sordu.
- Ne için? Dedim.
- Yemeğe gidelim. Dedi.
- Yani, sevgili olduğumuzu daha çok kişinin bilmesi gerekiyor. Bizim siteye yakın bir restoran var, orada dedikodumuzu yapacak kişilerle kesin karşılaşırız. Dedi.
- Tamam, saat kaçta orada olayım? Dedim soğuk bir sesle.
- Ben seni akşam sekizde evinden alırım. Dedi. Kafamı "Tamam" anlamında salladım ve arabadan indim. Niye soğuk yapıyorsun çocuğa? Çünkü millet dedikodumuzu yapsın diye yemeğe gidecekmişiz. Ha sen çıkma teklifi sandın? Hayır! Sadece, insanlar dedikodumuzu yapsın diye gitmek çok saçma geldi. Neden saçma olsun ki? Zaten sevgili rolünü babanın düşmanları için yapıyorsunuz. Daha güçlü gözükmek için.

Hızlı adımlarla Eylül'e yetiştim. Kafeteryada bir masaya oturduk.
- Arabadan inerken boya havuzuna batırılmışların sana nasıl baktığını gördün mü? Dedi Eylül heyecanla. 'Boya havuzuna batırılmışlar' çok makyajlı, çok süslü ve çok yapmacık olan cemiyetten kızlar oluyorlar.
- Nasıl bakmışlar? Dedim.
- Kıskançlıktan çatlayacak gibi. Eniştem hakkında dün bir araştırma yaptım ve öğrendim ki cemiyetin en yakışıklı, en zengin ve en başarılı bekarlarındanmış. Dedi Eylül. Yuh.
- Sanki ben çok çirkinim, çok fakirim ve gerizekalıyım gibi konuşuyorsun. Dedim.
- Yok canım. Tam birbirinizi buldunuz işte. Şimdiye kadar hiç sevgili yapmamana değdi. Dedi.
- Naber Lal? Dedi bir kız sesi. Bu sesi tanıyorum. Bi sen eksiktin!
- Ne var Pınar? Dedim bıkkın bir sesle. Beni Rüzgar'ın yanında gördü ya, sormazsa meraktan çatlar. Pınar: Pırasa saçlı Pelin'in finosu.
- Hal hatır da mı sormayayım canım. Dedi Pınar ve yanımdaki sandalyeye oturdu.
- Senin Rüzgar Demirtaş'la ne işin var? Dedi Pınar. Şimdi içimden "sana ne" demek geliyor ama daha çok çatlaması gerek o Pelin'in. Pınar'ı Pelin'in gönderdiğini biliyorum.
- Sevgilim olur kendisi. Dedim sırıtarak.
- Ne! Diye bağırdı Pınar gözlerini pörtleterek.
- Aman bana ne canım. Dedi sonra şaşkınlığını gizlemeye çalışarak.
- Neyse ben gideyim artık. Dedi ve ayağa kalktı.
- Selam söyle Pelin'e. Birdahaki sefere kendisi gelip sorabilir. Dedi Eylül. İşte bu yüzden seviyordum Eylül'ü. Sevmediğim insanları düşmanı yaptığı için.

Okuduğunuz için teşekkür ederim. Haftada bir yeni bölüm geliyor ve bu iki bölümde herhangi bir olay olmadığı için ikisini atmak istedim. Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum💚

Yenge Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin