Multimedia ki yazıyı okumanızı tavsiye ederim. Fazlasıyla anlamlı ve çok güzel yazılmış. Tumblr'dan buldum. Hem içeriği hemde anlatım şekli insanı düşündüren seviyede.
Uzun bir süre yazma taraftarı değilim. Çünkü ilk yayınlandığında okuyucu sayısı fazlaydı. Ancak git gide azaldı. Boşuna yazmanın da bir anlamı yok. Kalır öyle. Anca ayda bir kere veya iki kere bölüm yazarım. Baktık olmuyor silerim. Okuyucu sayısını arttırmanızı umuyorum. Şu ana kadar herşey için teşekkürler. Sizi seviyorum ♥. Görüşmek üzere."Kimdi o ?"
"Bilmiyorum."
Pencereden dışarı gözetlemeyi sürdürdü.
"Yatmayacak mısın?"
Bir süre daha baktıktan sonra perdeyi çekti. Yastığını düzeltti.Yavaşça uzandı. Belimden tutup kendisine çekti. Elimi kolunun üzerinde gezdirdim. Dikkatimi çeken birşey vardı. Kolundaki derin yaralar..
"Koluna ne oldu?"
"Eski."
"Ne kadar eski?"
"Senden önce olan birşey."
"Ben neden hiç farketmedim onca zaman?"
"Uyu Defne."
İzler korkunç derecede derin ve kötüydü.
"Bıçak izleri.. Kavga ettin."
"Sen ne anlarsın izden?"
Gözlerimi kapatıp yeniden açtım. Derin nefes aldım.
"Abimden."
Saçlarımı okşayan nefesi bir kaç saniyeliğine yok oldu.
"Sürekli kavga eder miydi?"
Arazla bu kadar uzun ve sakin konuşmak tarihe geçilmeli bence.
"Her gün."
"İstersen anlatabilirsin."
Sen isteyecen de ben anlatmam mı be.
"Annem öldükten sonra parçalandık. Babam evini unuttu. Abim içerdi,çekerdi. Bende arkasını toplardım. Kaç milyon kez onu ara sokaklarda baygın buldum. Karakol karakol gezdim. Hatta onun arkadaşlarına peşini bırakması için bıçak bile çektim. Ama yine olmadı, yaranamadım. Benim başımı yaktı. Onun yüzünden çevresinde ki insanlar beni dövdüler yeri geldi hastanelik ettiler. Yine ve yine ayakta durdum. Durmak zorundaydım. Çünkü annem böyle olmamızı istemezdi. Onu üzmek istemiyordum. Her ne kadar yanımda olmasa da. Abim bağımlı da olunca işler daha çorba oldu. Para bulamadı. Beni satmak istedi para karşılığında. Ki teyzem yetişti. Onun yanına kaçtım. Sonra da bir daha görmedim. Sadece kaza yaptıklarında seninle gitmiştik... Özlemiyorum. Onları, abim, babam demeyi, onlarla geçirdiğim vakitleri. Ciddi anlamda özlemiyorum. Bir istediğim vardı annem hep yanımda olsun. Gitti... O da istemezdi bu hallere gelmemizi. Oldu işte. Herkes kendi bataklığında yaşamak için çırpınıyor. Keşke başa dönecek yeteneklerimiz olabilse. Yani sen yine çıksaydın karşıma. Ama annem ölmeseydi, babam, abim değişmeseydi. Ne yapalım yaşanması gerekenlere duvar öremeyiz."
Gece gece ona içimi dökmek çok iyi gelmişti. Birbirimize sarılıp yatakta beni soluksuz dinlemesi gösteriyordu bana herşeyini. Tepkisini bekledim. Belimdeki kolunu daha da bastırıp sesli bir şekilde nefes aldı.
"Sen benim yanımdayken kimse sana birşey yapamaz."
Yapamaz. Araz korur Defne'yi. Peki ya senin yanında olmadığım zaman beni kim korur Araz? Hiç düşündün mü?
•
"Okulu bu yüzden sevmiyorum işte Çağla."
Defteri karalamaya devam ederken kendi kendine ders anlatan İngilizceci Ayça Hoca'yı izliyorduk. Aslında herkes kendi âleminde demek en doğrusu.
"Şu kadın Türk değil mi ya. Ne demeye İngilizce konuşuyor?"
"Şuan süper zekana hayran kaldım Çağlacım. Ben bunu nasıl düşünmedim?"
"Kes be sana da espri yapılmıyor ha."
Ters bir bakış attım. Araz en arkada uyuyordu. Gece yarısı hiç uyumamıştı. Sabaha kadar bir paket sigara bitirdiğinden eminim.
Okulda az buçuk gelişmeler oluyordu. Yavuzla konuşmuyorduk. Ezgi bu aralar okula bir geliyor bir gelmiyor. Çağla'nın durumu aynı. O yaşadığımız olayı anlattığım da bir hafta aralıksız ağlamıştı. Düzeldi yani sayılır. Rüzgar, Araz yanımda yokken geliyor. Arkadaşça konuşuyor. Açıkçası ben öyle anlıyorum. Bu aralar sevdiği bir kız varmış falan filan. Uyuz Müdürümüz birkaç kez yanına yine çağırdı. Bu sefer daha sakindi. Kavga olmuyor. Sıkıcı günler geçiyor.
Ayça Hoca daha fazla dayanamayıp
"Pekala. Dinlediğiniz yok zaten. İstediğinizi yapın. Serbestsiniz."
Sınıf, hocaya övgüler yardırıyordu. Çağla telefonuyla oynamaya başladı. Karaladığım sayfayı koparıp sıranın üzerinden geçtim. Kafasını duvara yaslamış ayaklarını sandalyeye uzatmıştı. Sessizce yanına gittim. Masanın üstüne oturup izlemeye başladım. Çok yorgundu. Yanağına masum öpücük kondurdum.
"Araz." Mavi gözlerini zorlukla araladı.
"Zil mi çaldı?" Tok sesi yanağımı okşadı.
"Hayır. Daha ders bitmedi."
Konuşmasına izin vermeden elimdeki kağıdı uzattım. Kaşlarını çatarak baktı.
"Açsana."
Kağıdı açıp sadece baktı.
"Güzel olmuş mu?"
"Hayatımda ilk defa bu kadar iğrenç amaçsızca kağıt karalayan birisin."
Gözlerimi kıstım.
"Hı çok komik."
Yaklaşıp yanağımı öptü. Yeni çıkmaya başlamış sakallari yanağıma battı. Gülümsedim.
"Sinirini kağıttan çıkartmayı bırakırsan daha güzel çizersin bebeğim. "
Kokusu bedenimi ele geçirmiş etkisiz hale getirmişti.
"Ondan hiç şüphem yok."
Nefeslerimiz çarpışıyor yok oluyorlardı. Ta ki zil çalana kadar.
"Bu koduğum zilini bir gün halledeceğim. "
Fazlasıyla seviyordum. Fazlasıyla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YALNIZ.
Storie d'amoreDüşmanlık ve kavgayla başlayan iki insan, kendilerini artık ruh ikizleri olduklarının farkına varır. Aralarında 'aşk' yoktur. İkiside sevgiden yanadır. 'Şeytan Meleğe aşık olur. ' "Ben sana aşık olamam Araz Kurtçuoğlu. Seni seviyorum. "