8- İyilik Meleği

13 2 0
                                    



Seokjin, Hyung Shik'i de zorla sürüklediği dersin bitiminde kitaplarını çantasına yerleştirirken Hyung Shik durmaksızın söyleniyordu. Seokjin arkadaşının her zamanki gevezeliğine aldırmamış ve kitaplarını koyduktan sonra sırt çantasını tek omzuna asmıştı.

"Senin yüzünden hayatımdan bir buçuk saat boşa gitti." dedi Hyung Shik başını ovuştururken. "Dersi sanki alt yazısı olmadan Fransızca bir filmi izler gibi izledim. Hiçbir şey anlamayarak."

"Sen salaksan benim suçum ne?" diye sordu Seokjin sırıtarak lafını yapıştırırken. "Bence hatayı biraz da kendinde aramayı denemelisin."

"Kim Seokjin bazen seni boğazlamak istiyorum. Ama dua et ki bunu yapamayacak kadar çok seviyorum seni."

"Duygulandım." dedi Seokjin yapmacık bir tavırla sahte göz yaşlarını silerken. "Lütfen aniden böyle şeyler söyleme. Senin azgın moduna alışkınım ben. Bir anda duygusal moda girince afallıyorum."

"Kalıp seninle laf dalaşı yapmayı ben de çok isterdim bebeğim ama saat on iki yönünde Ji Wook'u gördüm." dedi Hyung Shik gözlerini bir noktaya sabitlerken. Daha sonra da çapkınca sırıtarak Seokjin'in yanağından aceleyle bir makas almıştı. "Ben kaçtım. Kendine dikkat et. Tanrı seni sapıklarından korusun."

Hyung Shik koşar adımlarla ileride dikilen Ji Wook ve arkadaşının yanına giderken, Seokjin onun arkasından bakmış ve saniyeler sonra Hyung Shik'in bir öğrenciye bodozlama çarpmasını izlemişti. Seokjin şapşal arkadaşını izlerken kahkahalara boğulmuş ve daha sonra da bölüm binasından çıkmıştı.

Kampüsün devasa bahçesinde çıkışa doğru yürürken alt sınıflarının bazıları ona saygıyla selam veriyor, bazıları ise gözlerini ona dikmiş baştan aşağı süzüyordu. Seokjin gözlerin üzerinde olmasına alışkındı. Bu yüzden hiçbir bakışa karşılık vermeyerek, yüzündeki düz ifadeyle birlikte yürümeye devam etti.

Tam okuldan çıkmak üzereyken bahçedeki kırmızı çiçeklerin arasında bir kıpırtı dikkatini çekmişti. Yavaşça duraklayarak kıpırtının nedenini anlamaya çalıştı. Seokjin birkaç adım daha yaklaştığında yeşilliklerin arasında bir kedi görmüştü.

Kedi çalılıklara takılmış ve durmaksızın miyavlamaya başlamıştı. Seokjin bir süre onun rahatsızca debelenmesini izlemiş ve hemen ardından kediyi nazikçe kucaklayarak hapsolduğu çalıların içinden çıkarmıştı. Kedi elinde kıpırdanarak halsizce kıvranırken Seokjin onun patisine koca bir metal parçanın battığını fark etti. Hemen ardından siyah-beyaz tüylü kediyi kucağına dikkatlice sabitledikten sonra gerisin geriye kampüsün iç kısmına doğru yürümeye başlamıştı.

Kedi muhtemelen patisine batan parçanın acısıyla sürekli olarak miyavlıyor ve Seokjin'in kucağında kıvranmaya devam ediyordu. Seokjin kedinin başını şefkatle okşamaya başladı ve onu yatıştırmaya çalışırken nazikçe konuştu.

"Sakin ol minik şey. Birazdan iyi olacaksın. Söz veriyorum."

Seokjin bir süre yürüdükten sonra üzerinde devasa harflerle Veterinerlik Fakültesi yazan binaya hızlıca giriş yaptı. Binanın içinde öğrencilerin pratik yaptığı geniş bir alan olduğunu duymuştu. Bu da şu anda Seokjin'in ihtiyacı olan tek şeydi. Hızlı adımlarla ilerleyip daha sonra da köşede duran iki öğrenciye doğru yaklaştı.

"Af edersiniz, bu miniğin patisine bir parça batmış. Acaba onu tedavi edecek birileri var mıdır?"

"Buradan dümdüz yürüyüp ilk sağa dönün. Koridorun sonunda tedavi merkezi var." dedi öğrencilerden bir tanesi eliyle Seokjin'e gideceği tarafı gösterirken. "Eminim ki orada yardım edecek birilerini bulabilirsiniz."

"Teşekkür ederim."

Seokjin kibarca selam verdikten hemen sonra hızlı adımlarını çocuğun söylediği yöne doğru çevirdi ve upuzun bir koridoru geçti. Az önceki öğrencinin söylediği gibi ilk sağa döndüğünde ise hemen karşısında duvarları tamamen camla kaplı, hastaneyi andıran alanı görmüştü. Zavallı kedi kucağında kıpırdanıp miyavlamaya devam ederken, Seokjin de tek eliyle onu okşamaya devam etti.

"Az kaldı." dedi güven verici bir ses tonuyla kediyle konuşurken. "Birazdan bütün acıların son bulacak."

Seokjin cam duvarlı alanın otomatik kapısının açılması için durdu ve hemen sonrasında küçük bir bip sesiyle açılan kapıdan hızlıca geçti. Birkaç öğrenci hararetli bir biçimde başka bir hayvanla uğraşıyordu ve onu fark edemeyecek kadar meşgul görünüyordu. Seokjin onların yanından geçerek bu kez de devasa alanın sol tarafına doğru döndü.

Bir sürü adını bilmediği aletin bulunduğu tezgahın önünde iki öğrenci, arkaları Seokjin'e doğru dönük bir halde konuşuyorlardı. Seokjin onlardan yardım istemek adına sol köşeye doğru hızlıca ilerlerken iki öğrenciden bir tanesi diğerine el sallayarak yanından ayrılmış ve hemen ardından Seokjin'le kucağındaki kediye meraklı bir ifadeyle bakış attıktan sonra yanlarından geçip gitmişti. Seokjin ileride dikilen ve son umudu olan öğrenciye doğru ilerledi ve heyecanlı bir sesle konuştu.

"Af edersiniz. Bana yardımcı olabilir misiniz?"

Öğrenci Seokjin'in cümlesinden sonra elindeki garip aleti önünde bulunan dağınık tezgahın üzerine koydu ve hemen ardından Seokjin'e doğru döndü.

"Siz.."

Öğrenci şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırırken Seokjin de en az onun kadar şaşkındı. Bu aralar gri saçlıyla -teknik olarak adı Kim Namjoon'du- oldukça sık karşılaşır olmuşlardı.

"Merhaba Namjoon." dedi kibarca gülümseyerek başını hafifçe eğip gri saçlıya nazik bir şekilde selam verirken. Daha sonra da üzgün bir ifadeye bürünüp kucağındaki kediyi hafifçe havaya doğru kaldırmıştı. Namjoon onun bu hareketiyle birlikte gözlerini ilk kez ondan çekmiş ve elindeki kediye bakarak bir şaşkınlık daha geçirmişti. Seokjin'e bakmaktan kedinin varlığını bile fark etmemişti. "Bu tatlı şeyin yardımına ihtiyacı var."

Namjoon, Seokjin'in elindeki kedinin acıyla kıvrandığını fark ettiğinde ellerini hızlıca Seokjin'e doğru uzatmış ve Seokjin'in onu nazikçe kendi iri ellerine bırakmasını sağlamıştı. Hemen sonrasında ise kediyi ilerideki küçük bir sedyeye benzeyen gözlem masasına dikkatlice bıraktı.

NOTICE MEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin