22- Neden?

12 2 0
                                    



Seokjin ders notlarını laptopuna dikkatlice geçirirken çalışma masasının sağ tarafında duran kahvesinden büyük bir yudum aldı. Kahve bardağını tekrardan yerine koyarken ise bir hayli düşünceliydi.

Taehyung'un onu aniden almak için okula gelmesi ve Seokjin'in kardeşi yüzünden Namjoon'la olan öğle yemeğini bir sonraki güne ertelemesinin üzerinden iki hafta geçmişti. Ve Seokjin ile Namjoon o yemeği asla yemedi.

Öğle yemeği şöyle dursun, Seokjin o günden beri Namjoon'u görmemişti bile. Seokjin gri saçlı olanı ertesi gün arayıp onu ektiği için özür dilemiş ve beraber yemek yiyebileceklerini söylemişti ama Namjoon acil bir işi çıktığını söyleyip yemeği iptal etmişti.

Seokjin ilk birkaç gün onun meşgul olacağını düşünüp rahatsız etmemek için aramamış fakat Namjoon'dan ses çıkmayınca beşinci günde şansını tekrardan denemişti. O zaman da Namjoon aramasını yanıtlamamış ve ardından beş saat geçtikten sonra ise kısa bir mesaj yollamıştı.

'Kardeşimle ilgili bir mesele var. Seni müsait olunca ararım.'

Ve Seokjin iki hafta geçmesine rağmen onun bir türlü müsait olmadığını fark ettiğinde onu aramaya son vermişti. Belli ki Namjoon onunla görüşmek istemiyordu. Bu düşünce Seokjin'in canını bir hayli yakmış olsa da buna alışkındı. Daha önce birçok defa böyle bir acıyı tecrübe etmişti. Ama en çok akılda kalanı iki tanesiydi.

İlk hayal kırıklığı lise ikinci sınıftayken onunla ilgilenmeye başlayan ve birkaç hafta görüştükten sonra bir anda onu aramayı bırakan üst sınıflardan biriydi. Seokjin sonrasında onun kendisiyle babası istediği için görüşmek zorunda kaldığını öğrenmişti. Zira Seokjin'in babası oldukça tanınan bir iş adamıydı ve onunla iş yapmak isteyenler onun ailesini kullanmakta herhangi bir sakınca görmüyordu. O da babasının baskısına dayanamamış, Seokjin'in güzelliğinden etkilenip bu işe girişmişti. Fakat Seokjin beklediği gibi ona istediğini vermeyince de ipler koptu. Seokjin'in bu ilk aşk acısı zorluydu ama nihayetinde Yoongi'nin de desteğiyle atlatmıştı.

İkinci hayal kırıklığı ise lisenin son yılındayken yaşanmıştı. Seokjin geçmişte yaşadığı o kötü tecrübenin onu hayattan koparmasına izin vermemiş ve Yoongi'nin sporcu arkadaşlarından birinin arkadaşıyla yeni bir ilişki denemesine başlamıştı. Fakat ilişkilerinin daha ikinci gününde çocuk niyetini açıkça belli etmiş ve Seokjin'i güzel bulduğu için onunla yatmak istemişti. Seokjin onu 5. kez reddettiğinde ise ilişkileri sona erdi.

Seokjin iki travmatik denemeden sonra artık denemekten vazgeçmişti. Zira ona yaklaşan herkesin belli bir amacı oluyordu ve Seokjin artık bu durumdan oldukça sıkılmıştı. Ona yaklaşan herkes en başta masummuş gibi görünse de çok geçmeden onun güzelliğinden bir pay almak istiyordu ve Seokjin yüzeyselliklerden o kadar bunalmıştı ki kendisini tamamen bu tarz şeylere kapadı. Artık kimseden hoşlanmak şöyle dursun tanımadığı hiç kimseyle arkadaş bile olmuyordu. Ona yaklaşan tüm insanlarla arasına kalın duvarlar örüyor ve kimsenin kendisini sadece güzel bir yüze sahip olduğu için kullanmasına izin vermiyordu. Bu zamana kadar da bu konuda gayet başarılıydı.

Ta ki iki yanağında da kocaman gamzesi olan gri saçlıya kadar..

Seokjin, Namjoon'un ona diğerleri gibi yaklaşmadığını fark ettiğinde onunla olan mesafeleri çöpe atmış ve uzun zamandır belki de ilk kez yeni birini hayatına dahil etmenin tadını çıkartmıştı. Namjoon'la birlikteyken her şey son derece kolaydı. Sanki olması gereken buymuş gibi giderek birbirlerinin hayatlarına daha fazla dahil olmuşlar ve ikisi de bunu sorun etmemişlerdi. Nasıl olduğunu bilmiyordu ama Seokjin ona güvenmişti.

Fakat Seokjin şimdi odasında oturmuş ders notlarını temize geçerken yanağına düşen bir damla göz yaşını sildi ve üçüncü ama en büyük hayal kırıklığını da sindirmeye çalıştı. Geçen defakilerde bir hayli üzüldüğünü düşünmüştü fakat şu ankiyle kıyaslandığında diğer ikisi hiçbir şeydi. Seokjin'in kalbi o kadar fazla acıyordu ki sadece ve sadece hiçbir şey yapmadan günlerce uyumak istiyordu. Belki bu şekilde zaman geçer ve bu içindeki sancı biraz olsun katlanılabilir bir hale gelirdi.

Kelimeleri göz yaşları nedeniyle bulanık bir şekilde yazarken kapısı tıklandı ve Yoongi beklemeksizin içeri girdi. Seokjin eliyle hızlıca göz yaşlarını silmiş ve hiçbir şey olmamış gibi boğazını temizlemişti.

"Seokj-"

Yoongi'nin cümlesi bir anda kesildi ve arkadaşını ağlarken görmek beynindeki tüm sinyallerin ötmesini sağladı. Seokjin kolay kolay ağlamazdı. Onu ağlatmak için ciddi anlamda canını yakmanız gerekirdi. Ve Yoongi bunu en iyi bilen kişilerden biri olarak arkadaşı için sonsuz bir endişe duydu.

"Hey! Neler oluyor?"

"Yok bir şey Yoongi." dedi Seokjin burnunu hafifçe çekip laptopun ekranına bakarken. Yoongi'yle yüzleşecek gücü kendisinde hissetmiyordu. Bu nedenle arkadaşının gözlerine bakmayı kesinlikle reddetti. "Ders notlarımı geçiriyorum."

"Bırak şimdi şunları." dedi Yoongi laptopun kapağını kapatarak. Gözleri Seokjin'i ciddi bir ifadeyle süzmüş ve sonrasında derin bir nefes vermişti. "Jinnie neler oluyor? Anlat bana."

"Yoongi.." dedi Seokjin üzgün bir ifadeyle arkadaşına bakarken. Daha sonra da kendi kendisine gülmüş ve acınası bir ifadeyle konuşmaya devam etmişti. "Ben çok salağım değil mi? Çok salağım. O kadar salağım ki bu kez gerçekten birinin beni sevdiğini düşünüp kendime ondan hoşlanmak için izin verdim."

"Hey! O yemeğe gelen herif sana bir şey mi yaptı yoksa?" diye sordu Yoongi sorgulayıcı bir şekilde arkadaşına bakarken. Eğer Seokjin'e dokunduysa o pisliğin Yoongi'nin elinden bir hayli çekeceği vardı. "Zaten neredeyse iki haftadır böylesin. Ne oldu? Ne yaptı sana o şerefsiz?"

"Hiçbir şey." dedi Seokjin kafasını iki yana sallarken. "Düşündüğün gibi bir şey yapmadı. Aksine her şey gayet iyiydi."

"Sorun ne o halde?"

"Bilmiyorum. İki haftadır onu görmüyorum ve telefonla aradığım birkaç seferde ulaşamadım. Kardeşiyle ilgili bir sorun olduğunu ve beni arayacağını söyledi. Ama aramadı."

"Belki de ciddi bir meseledir." dedi Yoongi fikir yürüterek. "Biliyorsun ailevi meseleler bazen oldukça karmaşık olabiliyor."

"Ben de öyle düşünüyordum. Ama beni görmezden geldiğine eminim." dedi Seokjin derin bir iç çekerek. "En başta Tae yüzünden onunla olan öğle yemeğini ertelediğim için onu kırdığımı düşünmüştüm ama artık eminim ki benimle konuşmak istemiyor."

"Neden seninle konuşmak istemesin ki? Çok saçma." dedi Yoongi kendi fikrini söyleyerek. "Bunun için bir nedeni yok. Ayrıca anlattıklarına bakacak olursak eğer senden hoşlanıyor. Bence cidden dediği gibi kardeşiyle ilgili önemli bir sorun olabilir Jinnie."

"Öyle mi diyorsun?"

"Evet. Öyle diyorum." dedi Yoongi kararlı bir ifadeyle kafasını aşağı yukarı sallayarak. "Ona biraz zaman ver. İşlerini hallettiğinde seni arayacaktır. Böylece sen de ona bu konuyla ilgili doya doya trip atabilirsin hem."

Yoongi sinsi bir şekilde sırıttığında Seokjin'in de gülmesine neden olmuştu. Yoongi böyleydi işte. Her zaman ne söyleyeceğini bilir ve Seokjin'i rahatlatırdı. Seokjin ona sahip olduğu için oldukça şanslıydı.

"Teşekkürler Yoongi." dedi gülümseyerek arkadaşına bakarken. "Sayende biraz olsun rahatladım."

"Ortada bir şey yok. Güven bana."

Yoongi arkadaşına güven verici bir gülümseme yollarken Seokjin'in içi ciddi anlamda rahatlamıştı. Ve birkaç saniye sonra aklına bir şey gelmiş gibi durup Yoongi'ye baktı.

"Sahi sen ne için gelmiştin?"

"Jimin geldi." diye açıkladı Yoongi yüzünü aydınlatan koca bir gülümsemeyle birlikte. "Abisinden kaçabilmiş. Beraber kahve içelim diyecektim."

"Olur." dedi Seokjin gülümseyerek çalışma masasının üzerindeki kahve bardağını alırken. "Gidelim hadi."

Seokjin ve Yoongi salondaki kanepede oturan Taehyung ve Jimin'in yanına gittiklerinde Jimin kocaman gülümseyerek Seokjin'i selamlamıştı.

"Hoş geldin Jimin."

"Hoş buldum Seokjin Hyung." dedi gözleri bir çizgi haline gelene kadar gülümserken. Bu hali oldukça sevimliydi. "Nasılsın görüşmeyeli?"

"İyiyim." dedi Seokjin kahve bardağını sehpaya bırakıp tekli koltuğa otururken. "Asıl sen nasılsın? Neredeyse on gündür yoksun ortada."

"İyiyim demek isterdim ama pek iyi sayılmam." dedi Jimin üzgün bir ifadeyle iç çekerken. Seokjin ise hemen onun için endişelenmişti.

"Sorun ne? Hasta falan değilsin ya?"

"Yok, değilim." dedi Jimin kafasını iki yana sallarken. "Sorun da ben değilim zaten, abim.."

"Niye hiç şaşırmadım acaba?" diye söylendi Yoongi gözlerini devirerek. Seokjin ise ona uyarıcı bir bakış atmakla yetinmişti. Ne olursa olsun o Jimin'in abisiydi ve sevgilisi böyle söyleyerek onu daha da fazla üzmemeliydi.

"Ne oldu yine? Abin Yoongi'yle görüşmenize izin vermiyor mu?"

"Hayır." dedi Jimin iç çekerek. "Keşke sorun sadece bu olsaydı."

"Meraktan çatlamama şu kadarcık kaldı Jimin." dedi Taehyung en sonunda araya girerken. "Ne olduğunu doğru dürüst anlatacak mısın artık?"

"Bağırma sevgilime." dedi Yoongi gözlerini kısarak Taehyung'a bakarken. Fakat Taehyung da ona umursamaz bir bakışla karşılık vermişti.

"O da doğru düzgün anlatsın o zaman."

"Ne anlatacağını sana mı soracak?"

"Anl-"

"Yeter." dedi Seokjin, Yoongi ve Taehyung'un bu tipik tartışmalarını keserken. İkisini bıraksa sabaha kadar bu inatlaşma bitmezdi. Seokjin onların küçük birer çocuk gibi davranmalarına bazen cidden sabredemiyordu. "İkiniz de kesin artık. İzin verin de Jimin neler olup bittiğini anlatsın."

Seokjin'in azarından sonra ikili susmuş ve birbirlerine öldürücü bakışlar atmayı tercih etmişlerdi. Seokjin ise onlara gözlerini devirerek karşısında üzgünce oturan Jimin'e doğdu döndü.

"Anlat Jimin. Dinliyoruz."

"Abim.." dedi Jimin mutsuz bir ifadeyle iç çekerken. "Depresyona girdi."

"Ne?" dedi Yoongi kaşlarını şaşkınlıkla çatarak. "Depresyona mı girdi?"

"Evet."

"Kusura bakma bebeğim ama bize yaptıklarından sonra depresyona giren tarafın biz olması gerekmiyor mu? Gerçekten sadece merakımdan soruyorum."

"Yoongi." dedi Seokjin tekrardan arkadaşını uyarırken. "Bırak da Jimin konuşsun."

"Tamam."

"Birden bire büyük bir depresyona girdi." dedi Jimin konuşmaya devam ederken. "Yemiyor, içmiyor, sadece öylece yatağında uzanıp tavanı seyrediyor."

"Peki buna neden olabilecek herhangi bir şey?" diye sordu Taehyung tek kaşını kaldırırken. "Juliet'le tartışmış falan olmasın?"

"Ben de öyle düşündüm en başta ama tartışmamışlar." dedi Jimin kahrolmuş bir ifadeyle. "Juliet'in sevgilisi varmış."

"Ne?!"

Jimin dışındaki herkes gözlerini kocaman kocaman açarak bağırdığında Jimin mutsuz bir şekilde başını aşağı yukarı salladı.

"Evet. Maalesef gerçek bu."

"Emin misin?" diye sordu Seokjin bir anda Jimin'in abisi için üzüntü duyarken. Büyük bir hayal kırıklığı yaşamış olmalıydı. "Yani arkadaşı falan olmasın?"

"Yok, değilmiş." dedi Jimin yeniden iç çekerek. "Abim onu kendi gözleriyle görmüş. Çok yakışıklı ve havalıydı diyor. Juliet'in o varken kendisine bakması imkansızmış. Onun sevgilisini görüp eve geldiği gün perişandı. Bir anda yanıma gelip bana sımsıkı sarıldı ve ağlamaya başladı. Birden bire ne yapacağımı bilemedim."

"Voah!" dedi Taehyung ağzını kocaman açarak. "Alçak Juliet! Resmen abinin duygularıyla oynadı yani öyle mi?"

"Sanırım öyle Tae." dedi Jimin onaylayarak. Daha sonra da gözleri bir anda dolu dolu olmuştu. "Abim hala çok kötü. Benimle bile konuşmuyor. Hasta olmasından korkuyorum. Geceleri sessizce ağladığını duyuyorum ve bu beni mahvediyor."

Seokjin üzgün bir ifadeyle Jimin'e bakarken, Jimin'in gözyaşları birden bire çoğalıp yanaklarından süzülmeye başlamıştı. Yoongi ona sımsıkı sarılırken Jimin hafifçe hıçkırarak ağlamaya başladı.

"Jiminie.." dedi Yoongi onun sırtını okşarken. "Her şey düzelecek, merak etme sen."

"Ya düzelmezse Yoongi? Ya abim kendine bir şey yaparsa?"

"Öyle bir şey olmayacak." dedi Yoongi geri çekilip Jimin'in gözyaşlarını nazikçe silerken. "Sen bütün bu süreçte onun yanında olacaksın. Bana küfür etse bile ben de size destek olacağım. Tamam mı?"

"Yoongi haklı. Hepimiz sana ve abine destek olacağız." dedi Seokjin güven veren bir şekilde gülümseyerek Jimin'in elini tutarken. "Sen hiç merak etme."

"Çok korkuyorum Seokjin Hyung. Abimi ilk kez böyle perişan bir halde görüyorum. Anne ve babamız vefat ettiğinde bile oldukça güçlü durdu. Ama şimdi sanki ölü gibi bakıyor. Dört yıldır Juliet'i uzaktan uzağa seviyordu. Nihayet ona bu kadar yaklaşmışken böyle bir şey yaşaması beni kahrediyor. Keşke bu işe hiç başlamasaydık. Keşke bu planı yapmasaydık. Hepsi benim yüzümden."

"Saçmalama." dedi Yoongi Jimin'in yeniden akmaya başlayan gözyaşlarını kurulayarak. "Beraber yaptık bunu. Senin suçun değildi. Sadece abine yardım ettik. Juliet'in bir sevgilisi olması bizim suçumuz değil."

"Yine de çok garip." dedi Seokjin düşünceli bir şekilde konuşurken. "Sevgilisi olsa bu zamana kadar abinle bu kadar sık takılabilir miydi ki? Ben hala arkadaş olabileceklerini düşünüyorum."

"Belki de daha yeni sevgili yapmıştır." dedi Taehyung gözlerini kısarak. "Önce Jimin'in abisine umut verdi ve daha sonra da başka birini buldu. Pislik! Umarım o da, sevgilisi olacak o şerefsiz de cehennemde yanarlar!"

"Jimin, lütfen üzülme." dedi Seokjin burnunu çeken Jimin'e bakarken. "Senin şu anda güçlü olup, abine destek vermen lazım."

"Bence de." diye onayladı Taehyung kafasını sallarken. "Güçlü ol Jimin. Biz yanındayız."

"Teşekkürler." dedi Jimin ağlaması nihayet son bulduğunda hafifçe gülümseyerek. "İyi ki varsınız."

"Sen de iyi ki varsın sevgilim." dedi Yoongi onun alnını öptükten sonra. "Merak etme. Abin iyi olacak."

"Evet. İyi olacak." dedi Taehyung da gülümseyerek. Daha sonra da gülümsemesi tehlikeli ve oyunbaz bir sırıtmaya dönüşmüştü. "Sen abini birkaç güne toparlayıp, daha sonra da bize getir. O kesin abimi görünce abayı yakar zaten. Ne dert kalır, ne tasa.. Böylece daha sonrasında ikisini evlendirip, ikisinden de aynı anda kurtulmuş oluruz. Nasıl fikir?"

Jimin ve Yoongi kahkahalarla gülerken Seokjin kardeşine ters ters bakmış ardından da odasına gitmeden önce kafasına bir tane yapıştırmıştı. Bu durum Yoongi ve Jimin'i daha da fazla güldürürken Taehyung neşeli bir şekilde abisinin arkasından bağırdı.

"Bence gayet güzel plandı bu. Romeo ve Rahibe Teresa'nın yıldırım aşkı! Tam bir başyapıt."



*** *** ***



Seokjin ders notlarını geçirmeye bir son verdiğinde saat akşam on buçuğu gösteriyordu. Derin bir nefes verdi ve çalışma masasından kalkıp kendisini yatağının üzerine gelişigüzel attı. Birkaç dakika düşünceleriyle boğuşmuş ve sonrasında komodinin üzerindeki telefonu alıp Namjoon'u aramak için yatakta doğrulmuştu.

Rehberine tıkladı ve Namjoon'un ismini bulana kadar ekranı dikkatlice kaydırdı. Onu bir kez daha arayacak ve hala kendisiyle görüşmek istemezse eğer, Seokjin de onu rahatsız etmekten sonsuza kadar vazgeçecekti.

Elindeki telefon bir anda titreyerek büyük bir gümbürtüyle çalmaya başladığında yerinde sıçradı ve ekrana baktı. Aramayı cevaplarken kalbi hala korkuyla atıyordu.

"Hyung Shik?"

"Ne haber bebeğim?"

Hyung Shik'in büyük bir gürültünün arasından gelen sesi Seokjin'in yüzünü buruşturmasına neden olmuştu. Tanrı bilir yine neredeydi?

"Neredesin sen?" diye sordu Seokjin arka taraftan gelen yüksek sesli müziğin verdiği rahatsızlıktan dolayı kaşlarını çatarak. "Yine şu aptal partilerden birinde mi?"

"Hayır." dedi Hyung Shik müzikten dolayı bağırarak konuşurken. "Hyun'la şu seni geçenlerde götürmeye zorladığım bara geldik. Ortam acayip iyi Jin. Yıkılıyor burası."

"Madem aşırı eğleniyorsun, ne diye beni arıyorsun o zaman?" dedi Seokjin gözlerini devirerek. "Eğlenmene baksana."

"Öyle yapacaktım ama bil bakalım kimi gördüm?"

Hyung Shik oyuncu bir ifadeyle sorduğunda Seokjin bıkkınlıkla derin bir nefes vermişti. Arkadaşı bazen ciddi anlamda canını sıkıyordu.

"Kimi?"

"Seninkini."

"Ne?"

"Senin Namjoon'u diyorum." dedi Hyung Shik gülerek. "Görünen o ki senin dışında hepimiz eğlenmeyi biliyoruz."

Seokjin Hyung Shik'in Namjoon'u gördüğünü söylediği kısımdan sonrasını dinlememişti. Zira şu anda büyük bir şok yaşıyordu. Namjoon ona kardeşiyle ilgili problemleri olduğunu söylemişti ve şu anda bir barda eğleniyordu öyle mi? Harika! Zaten bütün suç Seokjin'deydi. Onu hayatına almış ve ona neredeyse kalbini açmıştı. Neyse ki aptalca bir şey yapıp ondan hoşlandığını söylememişti. Bir an için buna şükretti.

"Namjoon, orada mı?" diye sordu emin olmak istercesine. Kalbine bıçak saplanmış gibi olmuştu ve nefes alamıyormuş gibi hissediyordu. İçinden bu olanların hepsinin aptal bir şaka olmasını dilemişti ama Hyung Shik'in cevabı gerçekliği yüzüne acımasızca çarpıyordu.

"Evet. Barda oturuyor. Ve sünger gibi içiyor."

"Yalnız mı?"

"Hayır. Bir arkadaşı var yanında. Hani şu uzun boylu olan."

"Seo Joon?" dedi Seokjin uzun boylu çocuğu hatırlarken. Bunun üzerine Hyung Shik onu onaylamıştı.

"Evet evet o." dedi Hyung Shik biraz daha yüksek sesle bağırırken. Daha sonra da muzip bir şekilde devam etti. "Senin selamını yollamamı ister misin?"

"Hayır!"

"Hey! Şaka yapıyorum. Neden panikledin bu kadar?"

"Yok bir şey." demişti Seokjin daha fazla dayanamayarak. "Taehyung beni çağırıyor. Kapatmam lazım. Size iyi eğlenceler."

"Tamam bebeğim. Görüşürüz."

"Görüşürüz."

Seokjin telefonu kapattı ve kapatır kapamaz da kendisini yastığına bastırıp ağlamaya başladı. Gerçekten birine her güvenmeye çalıştığında başına böyle bir şey mi gelecekti? Seokjin hiç kimseyi sevemeyecek miydi? Yoongi ve Jimin gibi, Taehyung ve Hoseok gibi mutlu olamayacak mıydı? Seokjin şansına lanet etmişti. İlk kez birine gerçekten güvenebileceğini hissetmiş ve tamamiyle kandırılmıştı. Yeniden.. Bu kadar salak olmaktan nefret ediyordu. Her şeyden nefret ediyordu.

Gözyaşları bir sicim gibi yanaklarından inerken sesinin duyulmaması için yüzünü yastığına bastırdı. Canı çok yanıyordu ve bunu kolay kolay atlatamayacağından neredeyse emindi.

Hıçkırıkları önce hızlanıp, daha sonra da yavaşlarken ağlamaktan yorulmuş bir şekilde iç çekti. Aynı anda telefonuna gelen mesaj sesi onu yerinde zıplatmıştı. Bitkin bir halde telefonu eline aldı ve tuş kilidini açtı. Mesajın kimden geldiğini gördüğünde ise sinirle kaşlarını çatmıştı.

Hangi yüzle ona mesaj atıyordu? Barda eğlenirken bir anda aklına gelmiş ve Seokjin'in duygularıyla acımasızca oynamaya devam edeyim mi demişti? Seokjin sinirle mırıldandı ve Namjoon'un gönderdiği mesajı açtı. Sonrasında ise gördüğü cümleye anlam vermeye çalışırken, parlak ekrana uzun bir süre bakakalmıştı.

'Neden ben değilim?'

NOTICE MEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin