Sabah kafama beyzbol sopasıyla vurulmuş ve sokağın ortasında kanlar içinde bırakılmış gibi bir baş ağrısıyla uyandım. Belki de abarttım. Ama gerçekten dehşet bir ağrıydı. Göz kapaklarım acıyla kıvranıyordu. Açmaya çalışsamda çalışmasamda göz kapaklarıma incecik bir iğreyle saniyede defalarca batırıyorlarmış gibiydi. Jong Soo oppanın izin verip vermemesi umurumda değildi. Kesinlikle bir daha içmeyecektim.
Ranzanın üst katında olduğumdan komidinim duvara çiviliydi. Uzun gayretler sonucu yatakta doğrulduğumda komidinin üzerinden telefonumu alıp saate baktım. On ikiyi geçiyordu! Panikle diğer yataklara bakınca kızlarında hala uyuduğunu gördüm. Deli gibi sarhoş olan bendim, niye bu çatlaklardan önce uyanmıştım ki? Ayrıca neden saat bu kadar geçken hala uyuyorduk ki?!
"Kızlar uyanın!" kimseden ses çıkmamıştı, "Uyansanıza, geç kaldık!" bir kaç mırıltı ve homurtu gelmişti ama hala hareket yoktu. Son çare olarak uyanın, diye bağırdım. Yüksek mırıltı ve homurtularla cevap aldım... Bir de yüzüme ani bir yastık yedim tabii.
"Bugün izinliyiz gerizekalı. Yat ve uyu!" Boş boş duvara bakarak Sera'yı ilk kez ciddi bir şekilde bağırırken görmüş olmanın şokunu yaşamıştım bir süre. Sonra ona geri dönünce yastıksız bir şekilde yorganına sarılmış ve tekrar uykuya dalmış bir halde buldum. Yastığını onun aksine nazik bir şekilde ona geri attıp kafamı yumuşak yastığıma bıraktım.
Ne zaman uyuduğumu hatırlamıyordum. Zihnim uyanmıştı ama yataktan kalkmaya pek niyetli olduğum söylenemezdi. Ranza büyük bir şiddetle sallanmaya başladığı zaman korkuyla hemen merdivenlerinden aşağı indim. Büyük ihtimal betim benzim atmıştı. Depremden değilde depremin ben uyurken olmasından ve uyanamamaktan deli gibi korkardım. Panikle kızlara döndüğümde kahkahalarla güldüklerini yeni fark ediyordum. Resmen katıla katıla, yerlere yata yata gülüyorlardı. Şakalanmıştım! Önümde kahkaha atan Sera'ya kıstığım gözlerimle bakarken üzerine atladım. Bu kararı ne zaman verdiğimi bile hatırlamıyordum. Sera'yı deli gibi gıdıklarken gözlerinden yaş gelmeye başlamıştı ve ben de gülüyordum. Sera'yı kurtarmak isteyen diğer suçlular da benim üzerime atladı. Herkesin birbirini gıdıkladığı bir kaos ortamı oluşmuştu.
"Tamam, yeter. Yeter, dedim!" Evie gülerek bizi durduğunda gülmemizin bitmesi fazladan bir kaç saniye almıştı. "Hadi yemek yiyelim." Kate unnie gözündeki çok gülmekten oluşuş yaşı silerek hatırlatınca midem boş olduğunu bir takım seslerle belli etmişti. Herkes tekrar gülmeye başlamıştı. Güle güle mutfağa ilerledik. Birlikte kişi başı bir dilim tost, salatalık, zeytin, peynir gibi sağlıklı şeylerden oluşan bir kahvaltı hazırladık. Yanına da sütlü kahve yaptık. Hava o gün çok güzeldi bu yüzden üst terasa çıkmaya karar verdik. Salondaki camdan yapılmış teras kapısından geçtik ve kapının hemen yanındaki merdivenleri kullanarak ust kata çıktık. Puflara oturduk ve ellerimizdeki tabakları önümüzdeki minik sehpaya bıraktık.
Kızlar fısıldaşarak gülmeye başladıklarında bir şeyler karıştırdıklarını anlamıştım. Onlara neler oluyor, der gibi baktığımı fark edince aralarında bir münazara geçti. En son Evie konuşmaya başladı.
"Öhm, dün geceyle... ilgili neler hatırlıyorsun?" Al işte kesin bir boklar yemiştim ama bozuntuya vermemeliydim.
"Restorantdan çıkarken başım döndü biraz, sen de koluma girdin. Araçda omzuna yattım. Sonra Jong Soo oppa olduğunu tahmin ettiğim biri beni yukarı taşıdı. Bu kadar. Değil mi yoksa?"
Evie telefonunu çıkartıp biraz karıştırdı ve bana uzattı, "Bu ve sonraki fotoğraflara bak," dedi.
Kahvemden bir yudum daha alırken telefonu elime aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
For A Dream || Can I Be An Idol?
Fanfiction#Türkidol "Beş eksi bir sıfır eder Sun hee. Biz sen olmadan Five Hearts olamayız." Neler yapabileceğinizi keşfetmeye var mısınız?