B4.

751 49 21
                                    

"Abla!" Ses tellerimin yırtılmasına neden olacak kadar bağırmıştım ama duymuyordu bile! "Abla!"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Abla!" Ses tellerimin yırtılmasına neden olacak kadar bağırmıştım ama duymuyordu bile! "Abla!"

Bir ara fazla bağırdığım için boğazım acımış ve sesim titremişti. Telaşlı adım sesleri duydum. Odamın kapısı açıldı.

"Noldu?!" Annemin korku dolu gözlerine iki saniyeden fazla bakamadım.

"Nerede o ablam?! Bağırıyorum da duymuyor! Zaten bu zamana kadar ne zaman duyuldum ki?!"

"Noluyor be?" Serseri ses tonu bile beni çıldırtmaya yetiyordu üstelik!

"Sana kaç kere dedim kulaklıklarımı kullanma diye? Kabak mıyım ben? Laflarımı neden ciddiye almıyorsun?! Üstelik lavaboda saç maşası yine orda-burda. Bu görüntüden hoşlanmadığımı biliyorsun ya. Bir kere de beni şaşırt!" Bir ara sesim titremiş ve gözlerim dolmuştu ama bunu farketmemeleri için eğilerek çantamın içine bir şeyler tıkıştırma işine devam ettim.

"Destur de kızım! İyi misin? Toplarım şimdi. Ve kulaklıklarını kullanmadım. Bitli kulaklıklarına kalmadım her halde." Al işte! Şimdi bul bahane bulabilirsen.

"Neyse ne! Yapmaman hiç yapmadığın anlamına gelmiyor. Markete gidiyorum ben bir şey gerekli mi?"

Biraz daha toparlanınca yüzümü kapıya çevirdim. Annemin elindeki deterjanlı bulaşığı şimdi farkediyordum. Ablamla ikisi tam odamın kapısının eşiğinde durmuş, anlamsız bakışlarla bana bakıyordular. Tek kaşımı kaldırarak baktım onlara.

"Ay bu gerizekalıyla uğraşılmaz boş ver." Ablam son kelimelerini söyleyip gözlerini devirerek arkasını dönüp uzaklaştı. Annemse ne diyeceğini bilemiyor gibi bana bakıyordu.

"Imm, tamam o zaman. Sen şey yap. Hava al bir, aman! Yani, markete git gel. Çekirdek de alırsın."

Yarım dakika daha bakıştıktan sonra odadan kapıyı kapatarak çıktı. Tenin tene çarpma sesi kulakları dolduracak bir şiddetde elimi yüzüme çarptım. Tam altımdaki yatağa bıraktım kendimi. Bok gibi hissediyordum. Nedenini ben bile bilmiyordum üstelik!

Bal gibi de biliyorsun!

Ya sen bir muhalefet olmasana!

Tamam, kabul ediyordum, dünden beri mesajımı okuyup asla yazmaması beni üzüyordu. Birinin kalbini kırma düşüncesi beni o kadar ruhtan ve enerjiden salıyordu ki! Ben onun kalbini kırmak istememiştim ki. O an espiri yapılıyordu ve ben de kendimce bir şaka yapmıştım. Belki de biraz gaza getirme isteği..? Ama kırmak? Asla. Belki de özel hayatında fazla dalga geçilen ve özgüvensiz kişiydi. Benim yazdıklarımı okuyunca kendini kötü hissetmiş midir?

Burada konu onu düşünmem ve yahut kim olduğu değildi. Birinin kalbini kırma düşüncesi bile yetiyordu bana.

O ruh haliyle kalkıp bir kaç parça kıyafet aldım dolabımdan. Bu gün hava soğuktu.

Altıma geniş bir jean aldıktan sonra tam ruh halimi yansıtan bok rengi hoodie giymiştim. Üzerine siyah bir mont aldıktan sonra çantamı da alarak kapıya ireliledim. Saçlarım evde topladığım saçma-sapan topuz halindeydi ve bozmama kararı almıştım. Tam o an son bir kararla şifoniyerin üzerinde duran likit allığı alarak hafif göz altıma gelecek şekilde elmacık kemiklerimi güneşte yanmış gibi renklendirmiştim.

Markete yürürken havayı derin bir şekilde içime çekiyordum. Sakinleşmem gerekti. Böyle ömür geçmez ki, cınım!

Telefonun kilidini açarak son görülmesine baktım. 4:27. Yuh be!

Son mesajımı okuduktan sonra çıkmıştı.

Marketin otomatik kapısı benim için açılırken elime market arabası aldım. 1/4-ini bile dolduramayacağıma emindim ama şu an canım onu almak istiyordu. 1001 çeşit abur-cubur aldıktan sonra-çünkü evde hiç abur-cubur olmaz- arabaya ekmek, peçete gibi bir kaç gerekli şey daha attım.

Elimde market arabası, ürünlere bakarak arka-arkaya giderken bir anda ayağımın altında garip bir şey hissettim. Şu an birini eziyordum.

Hemen kendimi ireli atarak temastan kurtuldum ve arkamı döndüm.

"Ay pardon, pard-"

"Önüne baksana be!"

Bu kahverengi gözleri tanıyordum. Yıllar öncesine aitti. Benim ter-temiz kalbime ilk çizgiyi atan gözler. Üstelik bunu yaparken darma-dağın olduğumdan habersizdi. Bu daha ezikleyici ve acıydı ya!

"Görmedim her halde. Bağırman yersiz şu an."

Gözlerinin beyazı fazla kırmızıydı. Bir şeylere tahammül edemiyor gibi hızlı bir şekilde dilini dudaklarının üzerinde gezdirdi.

"Önüne baksaydın görürdün. Bunu bu yaşına kadar öğrenememen ne büyük acı!"

Neden bir it gibi davranıyordu? Ona bir cevap vermek için dudaklarımı araladım ama beni susturdu.

"Çoluk-çocukla uğraşıyoruz resmen. Çekil önümden."

Rüzgar hızıyla önümden geçtiğinde arkasından bir kaç saniye baktım. Çoluk-çocuk. Beni hiç görmemesine sebep olan neden. O 15-inde aşkın ne olduğunu keşfederken ben 11 yaşında bir çocuktum. O 18-inde partilerden partilere koşarken ben 14 yaşında duvarın arkasından onu izliyordum. Şu an 22 yaşında önümden rüzgar gibi geçiyorken, ben 18 yaşında arkasından baka kalmıştım. Onun için hep çocuktum!

Onu artık eskisi gibi hayal etmiyor, eskisi gibi istemiyordum. Benim olmayacağını zaten biliyordum. Ama tarafından böyle ezilmek koyuyordu işte.

O'nu da böyle mi ezmiştim? Böyle incinmiş midir acaba? Kendini gereksiz çöp parçası gibi mi hissediyordur? Tıpkı benim şu an hissettiğim gibi?

Cebimden telefonu çıkardım. Bilindik numaranın üzerine tıkladım. Parmaklarım klavyenin üzerinde hiç bu kadar emin gezmemişti.

Ç: Özür dilerim..

BALKON|TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin