YN: Merhabalaar. Sanırım bu bölüm, yazarken kalemimin en çok titrediği bölümdü. Notlarımda çokça değişiklik yapmış, çokça oynamışım kelimelerle. Ama çok içime sindi. Ayrıca, bu bölümde bazılarımızın belki de hiç yabancı olmayacağı alıntılar yaptım. Tam olarak alıntı demem pek doğru da olmaz, bazı şeyleri hayal gücümle yoğurup sizlere sunuyorum, demem daha doğru olur sanırım. Desteklerinizi benden esirgemeyin. Şimdiden keyifli okumalar diliyorum. Ayrıca '°°°' gördüğünüz yerde, medyayı açmayı da unutmayın :)
Tanışmıştık.
Sonunda Ayasofya ile tanışmıştık. Gül kurusu taştan duvarları arasından yükselen sessiz kalmış minareler, teknik hataların bu kadar kusursuz olabileceği kubbeyle birleşmiş; bu yedi tepeli şehrin, en zirvesinden İstanbul'u seyrediyordu.
Binlerce yıl öncesinin Hipodrom'unda, Osmanlı'nın At Meydanı'nda şimdinin ise Sultanahmet Meydanı'nda bir bankta oturmuş, tarihi tek başına yüklenmiş, sarsıntılara karşı koymuş, yaşlı Ayasofya'yı, bilgeliğin efendisini süzüyordum.
Düşünmeden alıkoyamıyordum kendimi, Doğu Roma'nın zenginliği ve karmaşasıyla aynı yerde üç kez yükselen Ayasofya, ya şimdi değil de bundan asırlar önce karşıma çıksaydı ne olurdu diye. Muhtemelen o zamanların tutkulu Hristiyan alemi gibi ben de, Meryem'in kanatları altına aldığı, İsa'nın Tanrı'nın bilgeliğine bürünmüş haliyle koruduğu bu kubbenin altına sığınırdım; tüm bağlılığımla.Pagan sembolleriyle çevrelenmiş, dünyanın dört bir yanından devlerin ve perilerin taşıdığı mermer sütunların arasında, tarihin tozlu sayfaları dile gelmeyi bekliyordu sanki. Ayasofya karşımda öylece dururken, kubbesinin ağrılığını temizlikleri ve saflıklarıyla sırtlanıyordu, Tanrı'nın dört büyük meleği.
Bu ilahi tebessüme daha fazla karşı koyamayacağımı anladığımda, kendimi Ayasofya'nın ikinci kez yükseldiği yerde bulmuştum. ''Büyük Kilise'nin'' ardında bıraktığı birkaç mermer sütunun arkasında, Güneş ışınlarının çarparak, aydınlattığı merdiven basamakları, o an belki de üzerinde yükselmek isteyeceğim tek yerdi. Tek bir adımımla ve Ayasofya'nın kutsallığıyla, gökyüzüne; belki orada olduklarını düşündüğüm meleklerin yanına, ya da çok sevdiğim ama benden gitmiş olanların yanına yükselmek istiyordum. Çocukluğumdan beri, annem bunun inancını ne kadar içime aşılasa da, dedemin hep göklerde olduğuna, dürüstlüğüyle, iyilikleriyle; bulutların arasına yükseldiğine inanırdım. Buluşacağımız gün geldiğinde, onu toprağın altında değil, sonsuz maviliğin arasında göreceğimi düşünüyordum. Buna inanmak istediğim için böyleydi. Keşke yaşadığım her şeyi, hurafelere bağlayıp 'inanmak istediğim için böyle' diyebilseydim şimdi de.
Bu bin bir bilinmeyenli, çözülmeyi bekleyen denklem içinde, artık tek başıma kalmıştım. Soruların cevaplarının peşine düşmeyi beklerken, Fatih önüme çözülmeyi bekleyen yeni problemler koyacaktı; telefondaki kısa konuşmamızdan, hayatı bana bundan sonra, öncekileri hiç yaşamamış gibi zindan etmeyi planladığını, sesindeki kanlı iktidardan anlamıştım. Müzenin içine girmeyi planladığımda, geri dönmemi, başladığım yerde öylece durmam için beni ikna etmeye çalışan ses; vicdanımdan bile ağır basıyordu şimdi. Ellerimi yeteri kadar pisliğin içine gömmüşken, bir de şimdi koşulsuz şartsız kabul edeceğim, boyun eğeceğim her şey, bana, aileme yarardan çok zarar verecekti. Bugün, Egemen'e tüm bunları anlatmamın sebebi aslında, ondan yardım dilenmekti. Bana nasıl olursa olsun,bir şekilde yardım edebileceğini, bu bataklığın içinden Gökalp'le olmasa da beni, tek başıma çıkartacağını biliyordum. O beni buradan kurtardığında, sıra bende olacaktı. Gökalp'e yardım elini uzatmak için, sıra bana geçecekti. Artık hayatımda görmek istediğim, yaşamak istediğim tek şey buydu. Anlamsız bakışlarında, aşkımla kaybolacağım adamın da güvende olmasını, yanımda olmasa da bir yerlerde hayata tekrar bağlandığını hissetmek; Roma'dan döndüğümden beri hayallerimi süsleyen tek şeydi. Bir zamanlar sokaklarında, caddelerinde kaybolmamın bile hayallerimi süslediği Roma'dan, kim olduğunu bilmediğim bir adamın kalbine tutsak düşmüştüm. Bu esaret bile, bana özgürlüğün en zirvelerini yaşatabiliyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
bi' adın kalmalı geriye
Romancebir adın kalmalı geriye bütün kırılmış şeylerin nihayetinde aynaların ardında sır yalnızlığın peşinde kuvvet evet, nihayet bir adın kalmalı geriye bir de o kahreden gurbet