16 - " Bazen.. "

60 9 17
                                    

Heeeeeeyyyyyyy !!! Ben geldiiimmm. Biliyorum çok uzun bir süredir girmiyorum ama birçok olay oldu bu karantina sürecinde.

Bir günlük bir boşluk bulmuşken yb atayım dedim.

Son bölümü tekrar okuyun, olayları unutmuş olabilirsiniz.

Umarım beğenirsiniz. Yazım yanlışlarım olabilir, görmezden gelin lütfen. Oy atmayı ve yorum yapmayı unutmayın.

Sizleri seviyorum.

Veeee çok uzatmadan sizleri yeni bölümü okumaya davet ediyorum ^^
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.

" NE ! "
Sesimin yankılanmasıyla çok az uzaklıkta olan ağaçların dallarına konmuş kuşlar kanatlarını hızla çırparak uçtular.

" Ne saçmalıyorsunuz? " derken sesimin titrediğini hissedebiliyordum.

Woohyun tek kaşını kaldırarak Hoya'ya gülümsedi.

" Hımmm güzel bir istek oldu ama istemiyorum" dedi gözlerini bana çevirerek.

" Ben çok istiyorum gerizekalı" dedim. Kahretsin ki sesim hâlâ titriyordu.

O sırada oyun bozancılık yaptığım gerekçesiyle çemberde oturanlar alkışlamaya ve " öp, öp, öp " tezahüratları yapmaya başladılar.

Woohyun'un pis şırıtışını izlerken kolumu kavrayan bir el hissettim.

Kim Sunggyu !

Tanrım bu neydi şimdi? Jun Pyo'nun kendisini parçalamak isteyen kalabalıktan kurtaran Jan Di gibi hissediyordum.

Ellerimin titrediğini bileğimi kavrayan o narin ele baktığımda anlamıştım.

" Hadi gidelim. " dedi bal sesiyle.

Öhm! Burada araya girmem lazım. Sunggyu'nun bal sesli olduğunu sadece ben değil sadece okul müdürümüz değil ülkenin başkanı bile biliyordu. Tamam, biraz abartmış olabilirim. Neyse, biz devam edelim.

" Mızıkçı mızıkçıyı oyundan kaçırıyor. " dedi Woohyun.

Sunggyu'nun dudaklarını ısırdığını ve sinirinden Woohyun'un kafasını ortada yakılan ateşe sokmak istediğini anlamıştım.

"Sunggyu, gidelim. " dedim fısıldayarak.

~~~~~~~~~~

Ertesi sabah uyandığımda tüm vücudumun ağrıdığını hissettim. Hava hâlâ soğuktu ve bu da demek oluyordu ki sabahın erken saatlerinde uyanmıştım.

Bir anda dün gece Sunggyu'nun beni yamyamların arasından çekip çıkardıktan sonra kampın arka tarafına geçip yaptığımız konuşmayı hatırladım.

O sırada hocalarımızın çaldığı düdüğü duydum ve yanımda yatan Yoo Jae'yi uyandırdım.

Birlikte kıyafetlerimizi giyerek çadırdan çıktıktan sonra hocayla konuşan Woohyun'la göz göze geldik.

Diğer öğrenciler de yavaş yavaş çadırlarından çıkıyorlardı.

Hocamız " bugün çuval yarışı, unda yüzük bulma gibi yarışmalar yapacağız, yarınız katılacak yarınız yardım edecek. Aranızda belirleyin " dedikten sonra kendi çadırının içine girdi.

Tanrım.. Benim burada ne işim vardı. Şimdi sıcacık yatağımda yatıyor, Black Mirror izliyordum..

"Sunggyu nerede? " diye sordu Yoo Jae ve ben o sormadan bunu fark etmemiştim bile.

" Bilmem.. " dedim.

"Şey.. aslında ben... dün sizi gördüm! Ama yanlış anlama sizi gözetlemiyordum. Yatmak için çadıra gelirken bir ses duydum, biraz yürüyünce sizi gördüm. Şey.. siz..?"

Yoo Jae'nin sözünü Dongwoo kesmişti.

" İki dakika Soul'ü almak zorundayım" diyerek kolumda tutup beni biraz ileriye götürdü.

" Ne oluyor Dongwoo? " diye sorduğumda etrafına bakınıyordu.

" Ona kötü davranma Soul. Ona lütfen kötü davranma. "

" Kime? Neyden bahsediyorsun Dongwoo? Doğru düzgün anlatsana! "

" Woohyun'a.. Kötü davranma. İnan onun hiçbir suçu yok. O sadece.. bak şimdi anlatamam ama zamanla sen de anlayacaksın. Woohyun'un ne kadar çaresiz kaldığını, asıl kötü olanın Sunggyu olduğunu.. çok az kaldı inan bana anlayacaksın. Ama lütfen, sen ona iyi davran. Şimdilik tek istediğim bu! "

Yoo Jae gelip Dongwoo'ya gülümseyerek " Ne konuşuyorsunuz bakalım? " dedi. Ben onları yalnız bırakarak çadıra doğru koştum.

Insanlar niye sürekli onları savunuyordu? Onların aralarında geçen bu büyük olay neydi? Ne olabilirdi ki?

Hem ben niye Woohyun'a iyi davranmalıydım?

Sunggyu nasıl kötü bir insan olabilir? Mümkün müydü bu?

Düşüncelerimi bölen beden hocamız yardım edecekler listesine beni de eklediğini, sorun olup olmayacağını sorup yanıtını bile almadan gitti.

~~~~~~~~~~

Akşama doğru bütün yarışmalar bitmişti ve kazanan takım A4 kağıdı gibi bir kâğıda baskılanan belgeyi almıştı.

Ben ve diğer yardımcıların ise akşama kadar koşuşturmaktan canı çıkmıştı.

Ama işin en güzel yanı yarışmacılar oyun oynarken ve puanlar hesaplanırken bizim kendimize ayırabileceğimiz vaktimizin olmasıydı.

Akşam ateşin başında bacaklarım ağrımış bir şekilde tek başıma otururken gelecekte ne yapmak istediğimi sorguladım.

Sınava çok az bir süre kalmıştı ve ben doğru düzgün çalışmıyordum bile. Hayalinin ne olduğunu bilmiyordum, neyde yetenekli olduğumu, nasıl hayatta kalabileceğimi bilmiyordum.

Üniversitede ne yapacaktım? Nasıl bir ortam olacaktı? Hangi arkadaşlıklar başlayacak hangileri son bulacaktı?

"Beni mi düşünüyorsun? "

Boğuk sesiyle beni kendime getiren kişi Woohyun'du.

Yanımdaki boş sandalyeye otururken ona havamda olmadığımı benimle uğraşmak için daha güzel bir gün seçmesini söyledim.

Önce uzun bir sessizlik oldu. Arkadan yardım edenlerin meraktan kendi aralarında yarışırken bağırışları geliyor, yüzümüze ateşin sıcaklığı vuruyordu.

Woohyun'un yanakları şimdiden al al olmuştu ve benimkinin de öyle olduğunu biliyordum.

"Bazen.. " dedi tekrar tok bir sesle.

"Bazen her şeyi unutmak istiyorum."

Gözlerimi ateşten alıp onun yüzünde gezdirdim. Yüzünde alaycı bir ifade yoktu. Gayet ciddiydi ve oldukça düşünceli görünüyordu.

" Bazen buralardan uzaklaşmak ve ayaklarımı kumlara sokmak istiyorum. Gökyüzündeki kuşların resmini çekmek, yağmurda yürümek istiyorum. Bazen.. "

Durdu ve bana baktı.

" Bazen uzun uzun sana bakmak istiyorum! "

.
.
.
.
.
.
.
.
.

Uzunca bir aradan sonra yeni bölüm geldi nihayet.

Nasıl buldunuz? Merak ediyorum :))

Bu bölümde bir kaç detay verdim ama detayları açıklamadım, Sunggyu ve Soul'ün o gece ne konuştuklarını mesela☺☺ Bunları ileriki bölümlerde vereceğim.

Umarım beğenmişsinizdir.

Çok büyük bomba olaylarla geliyorum yeni bölümlerde.

Sıkı tutunun, asla bilemeyeceğiniz şeyler olacak 😝

SCHOOL 2019-2020 / INFINITEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin