Bölüm 6 "Ne Münasebet"

474 28 7
                                    

Her şey o kadar ani olmuştu ki. Benim mahsuscuktan ayağımın kabloya takılması ve elimdeki sıcak kahveyi Hakan'a doğu yanlışlıkla(!) dökecekken bir anda Can'ın kolları düşmeyeyim diye bana uzanmıştı. Ben de bana dokunmasın diye kendimi ondan uzağa atmaya çalışırken gürültüyle sırt üstü Hakan'a savrulmuştum. En üzücü kısım ise kahvenin Hakan yerine benim üstüme dökülmüş olmasıydı...

"Sezen iyi misin?!"

Alican'ın endişe dolu sorusuna cevap vermeyi gerçekten isterdim... gerçekten. Ama şu an Hakan sandalyeyle sırt üstü arkaya düşmüş ben de Hakan'ın göğsüne sırtım dayalı elimde boş kahve kupası ile ayaklarımı havaya dikmiş yatıyordum. Üstelik bembeyaz kar gibi gömleğim olduğu gibi kahve olmuştu. Sutyenim biraz korumuştu ama yine de yanıyordum. Nice sonra kendime geldim ve kahve kupasını yere bıraktım ve kalkmaya çalıştım. Hakan'ın altımda acı dolu inlemesine bakılırsa kalkmaya çalışırken onu da biraz ezmiştim.
Ayağa kalkmamla Can'ın kocaman açtığı gözleriyle ellerini gömleğime götürmesi bir oldu.

"Napıyorsunuz Can Bey!!" Diye cırlarken Alican elimden tutup beni tuvalete götürdü. Bir yandan söyleniyor bir yandan da beni çekiştiriyordu.

"Hem haşlanıyorsun hem millete çemkiriyorsun. Soyun da soğuk su çarp biraz. Boynun da kızardı."

Sıkıntılı bir ifadeyle üzerindeki kapüşonluyu çıkartıp bana uzattı. "Çıkarken de bunu giyersin üstüne" deyip bana bakmadan biraz uzaklaştı.

Tuvalete girip kapıyı kapattım ve aynada kendimi görünce telaşla gömleğimi çıkarttım. Gördüğüm görüntüyle ağzımdan bir çığlık koptu. O sırada Alican kapıyı açıp "ne oldu?!" diyerek içeri daldı.

Hem o hem ben hem de kapıdan bize bakan Hakan donup kaldı.
Çünkü ben üzerimde lacivert dantelli sutyenim ve kıpkırmızı olan göğsümle karşılarında duruyordum. Alican eli kapıda içeri bir adım atmış öylece bana bakıyordu. Hakan ise gözlerini bir bana bir Alican'a götürerek ağzını açmış bakıyordu. Sonra kendini toparlayıp Alican'ı dışarı çekti ve kapıyı da bana bakmadan kapattı.
Harika! Zaten yandığım için kızarmıştım bir de utançtan kızardım tam oldu.

Soğuk suyu çarptıkça biraz rahatlıyordum ama hemen ardından yanarak sızlamaya devam ediyordu. Böyle olmayacağına karar verip üzerime Alican'ın kapüşonlusunu geçirdim. Tenime mümkün olduğunca az değmesi için sırtımı kamburlaştırdım ve dışarı çıktım.
Can biraz endişeli bir ifadeyle yüzüme bakıyordu. Alican ve Hakan ise beni görünce bakışlarını kaçırmışlardı. E Allah da sizi bildiği gibi yapsın. Aramızda iç çamaşırımın rengini bilmeyen bir Can kalmıştı.

"İyi misin? Hastaneye gidelim mi?"

Can'ın sesi gerçekten endişelenmiş gibi çıkıyordu. Benim için endişelenmesi midemi bulandırmıştı. Sana ne? Nasılsam nasılım demeyi çok isterdim ama onun yerine,

"Merak etmeyin ben giderim şimdi kendim siz devam edin kayıtlara" diyebildim.

Tam ayaklanmıştım ki Hakan kendine gelmiş gibi atıldı.

"Olmaz öyle şey. Ben götürürüm seni zaten kayıt da alamıyoruz şu an" dedi ve önümden yürümeye başladı.

Onunla yalnız kalmak istemiyordum. Yalvaran gözlerimi Alican'a diktim. O da beni anlamış olacak ki atıldı.

"Ben de geleyim sizinle"

Can da eksik kalmasın, "E ben de geleyim madem" dedi.

Onu hiç mi hiç istemiyordum.

"Yok zahmet etmeyin zaten iki kişi bile gereksiz çocuk değilim ki ben. Siz eve dönün." dedim buzzz gibi bir sesle.

Alican elimden kirlenmiş gömleği alıp Can'a uzattı. Beni de kolumdan nazikçe tutup ilerletti. Beraber dışarı çıktığımızda Hakan çoktan arabaya geçmişti. Şoför koltuğunda Asım Abi vardı.

Menajerimin Sorunu Ne?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin