Hoşçakal Kadar
"Aklıma biri gelecekse, elim hep sana gidiyor
Bindiğimiz vapurlar, seferlerine devam ediyor
On geçeler, on kalalar
Sevmedin mi beni hoşçakal kadar
Hangi eczanede kahvaltı
Bir sabah seni unutturacak
Manzaralı mezara döndük
Senle ben fotoğraflara çıkıyorduk
Herkesle tanışamam artık
Günler gece gücüme gidiyor
Ettiğimiz danslar, sessiz kavgalar
Nerede, nerede, onlar da kaybolamaz
Yattığımız yataklar
Uuu yavrum
Battığımız bataklar
Onlar da ikimizindi
Hoşçakal kadar
Aklımda görkemli bir anahtarlık
Açılan hiçbir kapı yok
Üstümde yorganlar ve uçuşan halılar
Arkamda devrik bir krallık
Geride kaldı rujların tadı
Günaydın Serap nerede uyandın
Sen uykumuzu alıp götüreli beri
Çöllerin ortasında güneşlere boyandım
Aklımda görkemli bir anahtarlık
Açılan hiçbir kapı yok
Üstümde yorganlar ve uçuşan halılar
Arkamda devrik bir krallık
Geride kaldı rujların tadı
Günaydın Serap nerede uyandın
Sen uykumuzu alıp
Yüzlere bakıyorum, dinliyorum
Bir gece ben yokmuşum da korkmuşun
Eve dönünce boynuma sarılışın
Güvendiğim tek şey sensin ve kapının kilidi
Sevmedin mi beni
Hoşçakal kadar
Sevmedin mi beni
Hoşçakal kadar"Şarkı bitince yatakta soldan sağa döndüm. Düşünmekten kafaları yememe az kalmıştı. Hoşçakal demeyi sevdiğimi de nereden çıkarmıştı hiç anlamıyordum. Şu şarkının sözlerine bak diye geçirdim içimden. Keşke bana hiç böyle şarkılar yazmasaydı...
Son görüşmemizden beri 3 gün geçmişti. Bu süreçte Alican'ın ağzını ne kadar ararsam arayayım bana Hakan'ın o günkü karşılaşmamızdan ona bahsetmediğini onun da bunu soramayacağını söyledi. Ona biraz zaman tanımam gerektiğini, bazı şeyleri sindirmeye ihtiyacı olduğunu tahmin edebiliyordum. Ama benim de sabrımın bir sınırı vardı. Yapacağım şeyin biraz taciz olduğunun farkındaydım ama onu geri kazanmak için başka şansım yoktu. Alican'ın ufacık yardımıyla telefonuna sızmayı başarmıştım. Yani nerede olduğunu biliyordum. Birkaç 'tesadüfen' karşılaşmanın kimseye bir zararı olmazdı....
Sahilde koşturuyor olmalıydı. Onun gittiği yönün tersinden karşısına çıkacaktım. Hızlı bir tempoyla yürümeye başladım. Telefondan arada kontrol edip ne kadar yaklaştığına bakıyordum. Adımları bana yaklaştıkça kalbim hızla atmaya başladı. Zaten yok gibi yapmaya çalıştığım makyajım için o kadar özenmiştim ki spora değil gezmeye gitsem yeriydi. Aramızda 300 metre kadar bir mesafe kalınca telefona bakmayı bırakıp gözlerimi dört açtım.
Sonunda görüş alanıma girdiğinde onu süzmeye başladım. Siyah bol basketçi şortu, beyaz tişörtü, siyah şapkası vardı. Kulağında kulaklık, ter içinde koşuyordu. Fazla dikkat çekmemek için olsa gerek gayet sıradan görünüyordu ama işte benim kalbimdeki serçeye anlatsındı onu. Daha şimdiden kanatlarını açıp gerinmeye başlamıştı. Aramızda az bir mesafe gelince bakışları beni buldu. Şaşkınlıkla bir anda koşmayı bıraktı. Ben ise ona doğru tempolu bir şekilde yürümeyi sürdürdüm. Hafifçe gülümsedim. Hayalet görmüş gibi yüzüme baktı."Selam,"
Bana cevap vermedi.
"Bir şey demeyecek misin?"
Bir anda kendini toparlayıp duruşunu dikleştirdi.
"Sen böyle olur olmadık yerlerde karşıma mı çıkacaksın benim? Ben geçen günkü karşılaşmamız kabus sanmıştım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Menajerimin Sorunu Ne?
RomanceDünya çapında ün yakalamaya baslamış bir rock grubunun menajerinin hikayesi. Peki bu menajerin bu grupla sorunu ne? Bir aşkın intikama, bir intikamin aşka dönüşmesinin hikayesi...