Koskoca Şehir ve Işıkları

50 8 19
                                    


Bu hayatta herkese söz hakkı tanınır fakat her söze aynı hak tanınmaz. İtiraf edeyim, ben sözünün hakkı verilenlerdenim. Ufak bir itiraf daha, sözlere hakkını veren de benim.

"Kovuldun!"

Kısa ve net cümlem kendime tanıdığım haklardan sadece bir tanesi. Birinin işine son verme hakkı...

"A-.. Ama ef-.. efendim lütfen izin verin açıklayayım. Ge-.. Gerçi neyi açıklamam gerektiğini bile bilmiyorum ki." Karşımda durmuş aptalca hakkını saçma bir şekilde savunan kadınsa kendime yaptığım haksızlıklardan biri. Gereksiz insanlarla zaman kaybı...

"Büşra Hanım! Bir kelimenin bile yeterli olduğunu biliyorum ama sizin bunu anlamak için yetersiz olduğunuzu unutmuşum." Kurduğum acımasız cümle, sözlerimden taviz vermeyeceğimi anlatmış olucak ki daha fazla bir şey söyleyemedi.

Söylememesi isabet oldu zaten. Hayatımda ve beni ilgilendiren diğer şeylerde hataya yer vermem, aynı şekilde hata yapana da. Bu yüzden yapmam gereken, hatayı kaynağıyla birlikte yok etmek. Gerekeni yapmadığım takdirde karşımda, dokunsam ağlayacak halde duran bu kadın bir kez daha yanlış dosyayı yanlış ekibe gönderebilir. Allah aşkına! Kim muhasebeye gidecek olan, son iki yılın ödeme kayıtlarının olduğu dosya yerine son iki yılın vergi kayıtlarını götürür? "Son iki yıl" dan sonrasına bakmıyor musun? Özellikle ikisinde de önemli bilgiler yazarken ve senin gibi, ilgilenen kişinin dosyanın ismine bakmadığında karıştırılabilecek bilgiler barındırıyorken.

Kadının gözleri dolduğunda kendimi frenleyip sakince konuşmaya çalıştım. Bu işte vicdana yer yoktu ama kovulmanın şokunu yaşayan bu kadını daha fazla yüklenmenin de bir manâsı yoktu.

"Bir hata yaptınız Büşra Hanım. Ben de bu hatanın tekrarlanmaması için önlemimi alıyorum. Muhasebeden çıkışınız verildi. Bugüne kadar şirketimizde yaptıklarınız doğrultusunda gerekli özgeçmiş metniniz yazılıyor. İnsan kaynaklarına gidip gerekli bilgileri ve evrakları alabilirsiniz. Tazminatınız hesabınıza yatmış durumda. Sizin tek yapmanız gereken eşyalarınızı toplayıp binadan ayrılmanız." Fazla sert olmayan sesimle uyarımı yaptıktan sonra bakışlarımı ondan çektim. Bu "Artık gidebilirsin." demekti.

Kadın odamdan çıkınca koltuğumdan kalktım. Ofisimin iki yanını boydan boya çevreleyen camın karşısına geçip dışarıya baktım bir süre.

Akşam olmak üzereydi ve holding binasının yönetim katı herzamanki gibi göz kamaştırıcı bir gün batımına şahit oluyordu. Uzunlu kısalı binalar serpiştirilmiş gibi dururken, karıncalar kadar küçük görünen insanlar bakanın egosunu tatmin ediyordu adeta.

Peki ya egomda hiçbir kıpırtı hissetmememe ne demeli? Burada durmuş, çoğu kişiye göre muazzam kategorisine girecek olan bu manzaraya bakarken tek gördüğüm koskoca şehir ve ışıkları... Birde sindiği kişinin üzerinden hiç çıkmayan is kokusu gibi üzrime yamanan geçmişim. Daha doğrusu beni, aynaya bakarken gördüğüm adama dönüştüren yaşanmışlıklarım.

Aklımdan söküp atamadığım düşüncelerimi derinlerde bir rafa kaldırıp camın önünden ayrıldım. Bu düşünceler benden ayrılmıyordu ama değişmiyordu da. Düşündükçe hırslandığımı ve kalbimi bir mengene gibi sıkan nefretimin arttığını hissediyorum. Ve bu bana güç veriyor. Eh ne de olsa öldürmeyen şey güçlendirir.

Değil mi?

Masamın biraz ilersinde duran mini bardan bir viski bardağı çıkarıp içine birkaç tane buz attım. Üst üste asimetrik açılarda duran buzların üzerine, bardağın yarısına gelmeyecek şekilde viski doldurdum. Holding'te genel olarak içmemeye çalışırım ama bu kadarının da bana bir etkisi olmaz ne de olsa.

Gerçeklerin Aykırı Gölgesi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin