Kabus gibi gün

43 5 4
                                    

Saat 02.00

Yemekten sonra daha da ağırlık basmıştı bana . Gözlerim kapanmaya başlamıştı. Yine de uyumamaya çalışıyordum. Sonuçta bir kaç saattir tanıyordum onu beni kandırıyordu belkide. Herşeye rağmen ona kalbim güveniyordu. Arabaya bindiğimizden beri ikimizde sessiz kalmıştık. Bir ara bana baktı.
"Kendine işkence ediyorsun bana güven.. Sana asla zarar vermem." Dedi.
Ona güvenmek zorundaydım zaten çünkü artık dayanamaz hale gelmiştim. Hemen uykuya daldım.

Uyandığımda bir kulübedeydim. Nasıl gelmiştim o kulübeye. Hava aydınlanmıştı. Ve Jackson ortalıklarda yoktu. Yan masada bir not buldum.

"Lori seni korumam gerektiğini biliyorsun değil mi? Sen uyurken bazı şeyler oldu şuan bunu sana açıklayamayacağım.. Seni korumak için bu kulübeye bırakıp gitmek zorundayım.. Sadece 1 buçuk saatlik yolun var. Git ve annene kavuş bir an önce.. Araban kulübenin yanında anahtarları çekmeceye bıraktım.. Kendine dikkat et.."

Ne olmuştu ki ben uyurken üstelik hiç bir şey duymamıştım. Bu kadar ağır uyumuş olamazdım. Pek önemsemedim ve anahtarları alıp yola koyuldum.

1 buçuk saat geçti fakat ben hala yollardaydım. İşin garibi bu yollar bana tanıdıkta gelmemişti. Heralde farkında olmadan yanlış yola sapmış olmalıydım.Açık havaya sis karışmaya başlamıştı. Telefonum çaldı.
Arayan annemdi.
"Canım nerede kaldın merak ettim ?"
"Yolumu bulamıyorum sislendi her yer ama merak etme anne bir kaç saate kadar evde olmuş olurum."
"Nasıl sis? Nere.."
"Alo! Anne orada mısın ?" Kahretsin telefon kapanmıştı. Tekrar aramaya çalışsamda telefonum çekmiyordu. Her yeri sis kaplamıştı. Bu şekilde yoluma devam edemezdim. Arabayı kenara çektim. Nasıl olsa sis birazdan azalırdı. Etrafta hiç başka araba yoktu. Ve burası çok soğuktu. Klimayı çalıştırdım. Ama bir türlü içerisi ısınmıyordu. Birden radyo kendi kendine açıldı. Şiddetli bir cızıldamayla birlikte biri konuşuyordu sanki. Dinlemeye başladım ama hiç bir şey anlamıyordum. Radyoyu kapattım ve üzerime bir battaniye alıp arabadan indim. Neresiydi ki burası. Sonra bir fısıltı duydum ileriden geliyordu.

"Gel.."
"Kim var orada ?" Dedim.
Tekrar "gel" dedi.
Oraya yavaş yavaş adım atmaya başladım. Önümü göremiyordum. Biraz yürüdükten sonra araba hiç görünmez olmuştu. Yürümeye devam ettim. Sis çok yoğundu böyle devam edemezdim. Geri dönmeye karar verdim. Arabaya doğru yürümeye başladım. Arabaya bindiğimde sis yavaş yavaş azalmaya başladı. Önümü görür hale geldiğimde arabayı çalıştırıp yoluma devam etmeye başladım. Yolda bir kasabaya rastladım. Çok sessiz ve sakindi. Ama ben çok acıkmıştım bir markete girip bir şeyler almam lazımdı. Hemen arabayı park edip markete doğru yürümeye başladım.

"Aklın varsa girme!"

Aynen marketin girişinde böyle yazıyordu. Çocukların işi olmalı. İçeri girdim her yer sinek doluydu. Yerlerde dökülmüş içecekler ve kapları vardı. Neyse ben alacağımı alıp gideyim diyip alacağım seyleri sepete koydum. Fakat kasada kimse bulunmuyordu.

"Kimse var mı ?"
Depodan ses gelmeye başladı. Beni duymuyordu galiba yanına gitmeliyim diye düşündüm. İçerisi karanlıktı. Işığı bulmaya çalıştım. Işığı açtım ve çığlığı orada kopardım . Adam asılmış ve gözleri çıkmış haldeydi. Hemen kendimi dışarı attım. Titriyordum. Karşıdaki evden de biri sanki bana bakıyordu. Sonra birden kayboldu. Burası hangi cehennemdi böyle. Çok korkuyordum. Gözlerimi kapadım. Hani beni koruyacaktın diye düşündüm çünkü hepsi o ruh yüzünden olmuştu. Sonra kolumdan biri tuttu. Arkamı döndüm ve bu Jacksondı.
"Ne işin var burada?"

RuhaniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin