1941
16 Ağustos Cuma."Eun Sang erzakları aldı mı?"
Evin içinde yükselen sesle ayaklandı evin en küçüğü.
"Daha gelmedi baba, birazdan burada olur."
Chaeyoung odasından çıkıp mutfağa, babasının yanına ilerledi. Evleri 2 odalı oldukça lüks bir evdi. Çoğu kişinin aksine rahatça yaşıyorlardı, ailenin iki oğlu da askeriyede görev yaparken zorluk içinde yaşamaları biraz tuhaf olurdu sahi.
Radyonun son derece kısık sesi boş odayı doldururken Chaeyoung babasına baktı. Söylenilenleri tam olarak anlayamıyor ancak bazı kelimeleri çıkartabiliyordu.
Soykırım kelimesini duyduğunda yeterince açık değilmiş gibi açılan ağzını kapayıp hızlıca babasının yanına ilerledi.
"Bu ne demek oluyor?"
Babası cevap vermeye tenezzül etmeyip ayağa kalktı ve hızlı adımlarla mutfaktan ayrıldı.
Chaeyoung ne yapacağını bilemezken radyoyu eline aldı ve masaya oturup dinlemeye çalıştı. Evin içerisindeki kargaşadan dolayı dinleyemiyor, üstüne bir de başını ağrıtıyordu. Radyoyu dinleme fikrinden vazgeçip ayağa kalktı ve mutfaktan çıkarak kargaşanın merkezine ilerledi.
"Ben Grisha'nın atölyesine gidiyorum, Sonechka sen de Eun Sang'a bak."
Annesi bir çırpıda üzerine paltosunu geçirip evden çıktığında tüm söyleyecekleri boğazında düğümlenmişti.
"Roza sen evde kal ve gelecek olan askeri bekle. Üniformasında Kore bayrağı olmasına dikkat et. Askerle beraber buradan gideceğiz."
Panik halinde başını sallayıp geriye çekildi ve babasının evi terkedişini izledi. Ne olduğunu az çok kavrayabilse de her şeyi tam olarak çözebilmiş değildi.
Annesinin her zaman tembihlediği gibi bir masanın altına girdi ve ailesinden gelecek sesleri bekledi.
Zamanını bilmediği lakin uzun geçtiğine emin olduğu bir süre boyunca bekledi, en sonunda kapı açıldığında yerinden bir hışımla kalktı. Normalde bunu yapmamalıydı.
Bu kez şanslıydı.
"Park Go-Hyung'un kızı olmalısın, değil mi?"
Bakışlarını giydiği üniformada gezdirdi, gördüğü Kore bayrağıyla rahatlarken omuzlarını düşürdü ve başıyla onayladı.
"Adın ne bakalım?"
"Roza."
"Pekala Roza, aileni beklemeye zamanımız yok. Birazdan burada olacaklar, çabuk."
Asker hiçbir cevaba gerek duymadan kızın elini kavradığı gibi çekti ve evden çıkardı.
Ülkeden çıkmak için fazla zamanları kalmamıştı.
"Hey bırak beni, ailem de gelecek!"
Küçük olan ağlamaya başlarken büyüğü sadece iç çekti. Sokağın sonundaki yük kamyonuna binip kızı tüfeklerin arasına sakladı ve emri verdikten sonra kızın yanına oturdu.
"Bak Roza, ailen artık bizimle değil. Onlar için umut kalmadı ama onlara söz verdiğim şekilde seni koruyacağım anlaştık mı?"
Nefret etti.
Bu kadar zayıf olup bir askerin, hayatını kurtaran bir askerin karşısında ailesi için ağladığından kendinden nefret etti.
Asker havayı yumuşatmak adına zorla da olsa gülümsedi ama bunu kıza yansıtmadı.
"Ben Jeon Jungkook, yüzbaşıyım. Ya sen?"
Chaeyoung askerin bu tutumuna tebessüm etmeye çalışıp bakışlarını askere çıkarttı.
"Ben Park Roza, asker değilim ve bir rütbem de yok."
Tebessümü söylediği şeyle beraber biraz daha büyürken Jungkook başını salladı.
"Anlıyorum asker olmayıp hiçbir rütbesi bulunmayan Roza, duyduğuma göre aramızda 4 yaş varmış."
Chaeyoung bağdaş kurup kuruyan dudaklarını diliyle ıslattı.
"20 yaşında mısın?"
"Kore yaşıyla 22 yaşındayım, Kore'ye gittiğimize göre sana korece bir isim mi versek?"
Chaeyoung ailesini düşünmekten birkaç dakika da olsa kurtulmuş ve kendini Jungkook'a kaptırmıştı.
"Korece isimleri pek bilmem aslında."
"Park Chaeyoung'a ne dersin?"
"Kulağa hoş geliyor..ne demek?"
Yüzbaşı Jeon gülümsedi.
"Övgü demek, eğer ki bu kaçışı başarıp yeni bir hayata atılabilirsen tüm övgüler buna değecektir, Park Chaeyoung."
Yüzbaşı Jeon'un gülümsemesine karşı biraz daha rahatladığını hissederek gülümsedi Chaeyoung.
"O halde hoş geldin Park Chaeyoung."
Dışarıdan gelen seslerle ikilin keyifleri bozuldu ve küçük olan paniğe kapıldı. Yüzbaşı güvende hissetmesi için elini tutup onu geriye doğru ittirdi ve kendi de yanına geçti.
Tüfek kolilerini biraz daha önlerine çektiler ve derince bir nefes aldılar.
"Ses çıkartma ki adını hakket Park Chaeyoung."
Park Roza gitmiş, yerine Park Chaeyoung geçmişti.
Chaeyoung adını çoktan hakketmişti.
______Eski hesabımdan beri düzgün bir şeyler yazmadığımdan betimleme yapmayı unuttuğumu farkettim lakin bunu bir şekilde aşacağım.
Lütfen oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmeyin, hayalet okuyucu olmayın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
marriage in the war
Fanfictionkoreli bir yüzbaşıyla kaçtım ve güney'e yerleştim. her an ölebilirdik, hiçbir şeyin garantisi yoktu. [1942 ve sonrası hayal ürünüdür.] rosékook