1942
22 Eylül Pazartesi.Geldiğimizden beri etrafta büyük bir yoğunluk ve ses vardı. Joo-hyun'u senelerce ellerinde tutmuşlardı ama beni satacaklardı.
Tanrım, köle olarak satılacaktım.
Gözlerim bağlı olmasaydı kaçmak için bir şeyler düşünebilirdim ama etrafla ilgili herhangi bir fikrim yoktu. Sadece insanların önünde daha satışa sunulmamıştım.
Kurban edilmeye hazırlanan bir inek gibi hissediyordum. İnek eti lezzetli olurdu bu yüzden kendi kendi kendime düşünürken bile bir nevi kendimi teselli etmiştim.
"Sıra sende güzellik." Shou arkamda bağladığı ellerimden çekiştirerek beni ayağa kaldırdı ve ittirerek yürütmeye başladı. "İstemiyorum."
"İsteyip istemediğini sormadım."Başımın arkasına vurduğunda inledim. "Aptal!"
Sinirle gözlerime bağladığı şeyi çıkarttı ve eliyle çenemi kavrayıp sıktı. "Susmazsan olacakların sorumlusu değilim, fahişe."
Fahişe mi? Bu lakabı takmak için arkasında saklandığı sebebi merak ediyordum. Satılacak olmam fahişe olduğumu göstermezdi.
"Sensin fahişe!" Bağırarak söylediğim iki kelimenin üzerine diz kapağımı kasıklarına geçirdim ve koşmaya başladım.
Etrafımda bu kadar insan varken ve ayağımda kocaman topuklular varken kaçmam çok zor olabilirdi.
"Yakalayın şunu." Arkamdan gelen bağırışlara kulak asmadım. Koşmaya devam ederken ana kapının önünde beliren korumalar yolumu kesmişti.
Kendi dillerinle bir şeyler söyleyerek beni tehdit ettiklerini düşünüyordum. Korumalardan birisi silahını bana doğru uzattı ve bağırmaya başladı.
Aptal, dilini bile bilmiyorum.
O sırada başından beri yanımda duran şık giyinimli askerler de gelmişti. Ellerim bağlıydı ve yapabileceklerim kısıtlıydı.
Korumalara bir şeyler söyleyip başlarıyla selam verdiler ardından, "Güzellikten anlamıyorsun demek ki." dedi Akira.
Dişlerimi birbirine bastırarak sıktım ve nefesimi tuttum. Ağlarsan iyice küçük duruma düşerdim.
"Bekliyorlar, yürü." Gözlerimi tekrardan bağladılar ve beraberlerinde yürümeye başladım.
Ortam değişikliği olduğu belliydi çünkü ses çok fazlaydı. Gözlerim açıldığında sahnenin tam ortasındaydım.
Önümde elinde kartlar olan bir sürü insan vardı ve hepsi farklı farklı milliyetlerdendi. Asyalı olanı da vardı siyahi olanı da, bu hiç de iyi sayılmazdı.
Satılacak oluşum bile iyi değilken başka ülkeye gidecek olma ihtimalim Jungkook'u ve arkadaşlarımı bir daha göremeyeceğimi gösterirdi.
Adımı bile bilmiyorken beni satmaları çok zor olurdu. "Kore'den Jeon Chaeyoung."
Adımı biliyor olmasına mı şaşırmalıydım yoksa direkt birinin kartını kaldırmasını mı?
"yüz bin dolardan başlatıyorum!" Uluslararası olduğundan ingilizce konuşulması ve dolarla alışveriş yapılması normaldi.
Normal olmayan şey benim gereksiz sakinliğimdi. İlk defa bu kadar çaresiz hissetmiştim sanırım.
Askerlerin elinde kaldığım sürece Jungkook'un beni bulacağına dair inancım tamdı ama şu an inancımın kırıntısı bile kalmamıştı.
Ren konuşmaya devam ederken, "Kendisi yarı Rus yarı Korelidir. Bu kadar güzel bir karışım bulamayacağınıza eminim."
Kartını kaldıran adam, "İki yüz bin dolar." diye bağırdı.
Siyahi bir adam "Beş yüz bin dolar." diyerek kartını kaldırdığında bakışlarımı yere indirdim.
Ağlamak istemiyordum, bunca insanın önünde ağlayamazdım. Hele bir de eşya gibi satışa çıkarılmışken.
"Yedi yüz bin dolar."
"Yedi yüz elli bin dolar."
"Dört milyon dolar." dedi bir kadın.
Herkes hayretle ayağa kalkan kadına doğru dönerken ben de herkes gibi kadına baktım.
"Bu kızda dört milyon edecek ne gördün bilmiyorum ama bir şey gördüysen, altı milyon dolar."
Sahneden atlasam yakalanmama ihtimalim var mıydı? Gerçi, sahne çok yüksekti. Ellerim bağlıyken atlarsam büyük ihtimal başımı yarardım.
Çok da umrumdaydı ya.
Ellerimi arkada tutan Akira'nın eline fazlaca uzamış olan tırnaklarımı geçirdim ve Shou kaşlarını çatmış bakarken arkamı dönüp Akira'ya kafa attım.
Ren yanıma koşup yüzüme sert bir tokat attığında Shou mikrofonu eline alarak konuştu, "Biraz huysuz olabiliyor." devamında da Japonca bir şeyler söyledi arka tarafa.
"Bahsi arttıran yoksa satıyorum."
Kimseden ses çıkmadı. Aptal olmayan insanlar bir kıza altı milyon dolar üzeri vermezdi.
Özellikle hamile bir kıza.
"Satıyorum," Shou son bir kez göz gezdirdi ve bağırdı.
"Sattım!"
______________________
oy ve yorum sınırı yine geçilmedi ama ben dayanamadım bölüm atıyorum.
bölümü okuyan 70-90 kişiden sadece 2-3 kişinin yorum yapması ve 20 kişinin bile anca oy vermesi birazcık kırıcı👉🏻👈🏻
yine de idare edeceğim.
sizi seviyorum💖💖
ŞİMDİ OKUDUĞUN
marriage in the war
Fanfictionkoreli bir yüzbaşıyla kaçtım ve güney'e yerleştim. her an ölebilirdik, hiçbir şeyin garantisi yoktu. [1942 ve sonrası hayal ürünüdür.] rosékook