23

1.1K 132 98
                                    

1942
1 Ekim Çarşamba.

olmayan yazma becerilerimin daha da kötüleştiğini hissediyorum...kitabı 25-30 bölüm civarında bırakacağım sanırım, tadında kalsın. aklımda çok güzel kurgular var ama duyguları yansıtamadığımdan yazabilir miyim bilmiyorum. bu konuda görüş belirtmeden geçmeyin lütfen.

ayrıca, fic içinde sizi rahatsız eden bir şey var mı?

yorum sınırı: 30 oy sınırı: 22

Kardeşim Eun-Sang'ın gelişinden dört gün geçmişti. Onun yaşadığına dair hiçbir umudum yokken o asker olup yanıma gelmişti ve bu beni düşündükçe ağlamaya iten bir şeydi.

Eun-Sang'ı gördüğüm anda kendimi tutamayarak deli gibi ağlamaya, hatta öyle ki bağırarak hıçkırmaya başlamıştım. O da benimle aynı duyguları paylaşıyor, iki kardeş sarılarak ağlıyorduk.

Odalar ses yalıtımlı olduğundan dışarı sesimizin gitmeyeceğini biliyordum. Öğrenebildiğim tek tük bilgiden biriydi bu.

"Seni eşine götürmeye geldim." demiş ardından da gülümsemişti.

İki saat vaktimiz vardı ve istediğimiz kadar konuşabilirdik. Odalardaki kameralardan oturarak bunu yapmamız dikkat çekerdi bu yüzden biz de müstehcen bir pozisyon alır şekilde durduk ve üzerimizi örttük.

Abim olduğundan bunu sorun etmiyordum ki onun da etmeyeceğinden emindim. Karşı cins olması bunu asla değiştirmezdi.

Anlattığına göre kaybolduğumda Jungkook ona ulaşmış ve yardım istemişti. Abim de hali hazırda Sovyetler toprakları içerisindeyken beni görecek olmanın verdiği heyecanla görev yerinden ayrılarak yanıma gelmişti.

Müşteri olmayı akıl etmesi yüz yıl düşünsem aklıma gelmeyecek bir şeydi.

Şimdi ise patronun diretmeleri ve kirli olduğumu söylemesinin sonucunda duşumu almıştım. Günlük olarak giymemiz için verilen kıyafetlerden en masum olanlarını seçerek giyindim ve mışıl mışıl uyuyan Erika'nın yanına gittim.

Ona veda etmek istiyordum, sessizce uyandırıp gülümsedim. Uyku sersemi bir yüz ifadesiyle suratıma baktığında dudaklarımı oynattım. "Gidiyorum."

Kaşlarını çatıp konuşacakken elimle susmasını işaret ettim. "Hepimiz buradan kurtulacağız. Askerler bizim için geliyor, lütfen sesini çıkartma."

Yüzünde bir gülümsemenin büyümesine şahit oldum. Bu benim için çok değerli bir şeydi, bana çok yardımcı olan birini gülümsetmek çok değerli bir şeydi.

Her ne kadar benim yaptığım bir şey olmasa da.

Erika olmasa bu dört günü atlatamazdım. Kimse tarafından seçilmemem için kendini ileri sürmüş, iyi hissetmediğime dair türlü türlü bahaneler bulmuştu.

Zaman hiç geçmeyecekmiş gibi, sürekli tetikteydik. Şimdi ise kurtulma vakti gelmişti.

"Kimsenin haberi yok, kalk hadi." demem üzerine hızla kalkmıştı yattığı yerden.

Yüzündeki gülümsemeyi solduramıyor gibiydi.

Aradan birkaç saat geçtiğinde camın ön tarafından bir silah sesi duyuldu. Odadaki kızlar bağırışmaya başlarken Erika yanıma gelip, "Askerler burada." dedi.

Eun-Sang'ın tembihlediği gibi odadan çıktım ve Kızıl Ordu'nun yoğunlukta bulunduğu yere koşmaya başladım.

Silah sesleri yakınlaşmaya başlamışken bir odaya çekilmemle koşuşum son buldu.

marriage in the warHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin