Bölüm Şarkısı: Sertab Erener-Farzet
⁕⁕⁕
yalnızlığımdan çıkıp gideceğim
ne sensiz kalırsam korkusu
ne kitaplarda okuyup altını çizdiklerim
ne alkol tutabilecek beni
ne ölüm telaşı
⁕⁕⁕
Gözlerimi açtığımda odamda olmadığımı fark ettim. Hep kitaplarda olur ya, beyaz bir tavana bakar halde uyanırsın ve bir bakmışsın ki hastanedesin. Anladınız mı, hah tam ondan işte.
Başım deli gibi zonkluyordu, kendimi yenilenmiş hissediyordum. Kolumda canımı acıtan bir serum bağlıydı. İğnenin girdiği yer morarmıştı, şaşırmamıştım. Kan aldırırken de böyle olurdu hep, tenim hassastı ve bembeyaz olduğu için en ufak yaralar bile göze çarpıyordu.
Etrafıma bakındım ve gördüğüm manzara gülümsememe neden oldu. Bir kanepede Hazal, Bade ve Ceren yan yana uyuyordu. Diğer kanepede ise Kaya, Kaan ve Fırat.
Elimde bir baskı hissettiğimde kafamı oraya çevirdim ve Berkay'ın da oturduğu sandalyede elime başını koymuş uyuduğunu fark ettim. Elimi başının altından çekip saçlarının arasına daldırdım. Ben saçlarını okşarken o da usulca gözlerini açmıştı.
Uyandığımı görünce önce bir afalladı. Birkaç saniye öylece gözlerini gözlerimin üstünde tuttu. Ben de fırsattan istifade maviliklerinde boğuldum yeniden. Beni çeken bir şey vardı derinlerde. Masum ama tehlikeli bir şey.
Şaşkınlığını üzerinden atamamıştı, gerçekliğime inanmak istercesine kollarını doladı zayıf düşmüş bedenime. Benim ellerim de hemen boynunda yerini buldu. O kollarımın arasındayken girdiğim her savaşı kazanabilirmiş gibi hissettim.
Uzun bir süre öyle kaldık. Sanki ayrılınca yok olacakmışım gibi sıkı sıkıya sarılıyordu bana, hiç olmadığım kadar güçlü hissettiren bu adam.
Yavaşça bedenimden ayrıldıktan sonra bir elini yanağımda gezdirdi. "Korkuttun beni." Sanki ölümcül bir hastalığa yakalanmışım da aylarca komada kalmışım gibi bakıyordu.
Sadece bayılmıştım. En son üşüdüğümü ve soğuk terler akıttığımı hatırlıyordum. Ateşli bir hastalığa yakalanmış olmalıydım. Grip gibi. Hey hey, grip mi? Bulaşıcı hastalık.
Ve Berkay bana sarılmıştı. Bir anda beynimde şimşekler çakmasıyla onu üzerimden ittirdim. Berkay ise bana neler olduğunu anlamaya çalışır gibi gözlerini üzerimde gezdiriyordu.
"Berkay bu bulaşıcı bir şey olabilir. Uzak dur." dememle kaşlarını çattı ve yüzünden anlık bir şaşkınlık geçti.
Daha sonra bu şaşkınlığının yerini koskocaman bir gülümseme aldı. "Sen beni mi düşündün?" dediğinde gözlerimi kaçırdım.
"Hayır, sonra hasta olunca beni suçlarsın sen. Üstüme kalmasın yani." diye geveledim.
Kaşlarını kaldırdı. Beden dili bana "Emin misin?" diyordu sanki. Ben de buna karşılık omuzlarımı silktim, bu halime gülümsedi. Bu aralar bunu çok sık yapar olmuştu, ne güzel gülüyordu.
Ona karşılık ben de belli belirsiz gülümsedim ve dudaklarımı aralayıp "Su verir misin?" dedim. Başını salladı ve bana Kaya'nın yanındaki küçük sehpadan bir şişe su verdi. Birkaç yudum su içtikten sonra gerçekten kendime geldiğimi hissettim.
Berkay da elimdeki şişeyi geri yerine koyup "Ben doktoru çağırayım." diyerek odadan çıktı.
Kapıyı kapatmasıyla çıkan sese herkes uyandı tek tek. Beni görmeleriyle Berkay gibi şaşkınlık ve mutluluk karışımı tepkiler verdiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Küçük Aşk Meselesi (Ara Verildi-Düzenleniyor)
Novela JuvenilEce... Müzikle insanlara ulaşabilen, kendi ayakları üstünde durmak zorunda kalmış ve erken büyümüş ancak içindeki küçük kızdan hiç kopamamış bir kadın. Berkay... Hayallerinin peşinden koşarak sevdiği işi, sevdiği insanlarla yapan, çizerek ve okuyara...