jeongguk 21, taehyung 22
- - - - - - - - - -
taehyung yavaşça kapıyı açıp, eve girdi. saat gece yarısını geçiyordu ve jeongguk genelde bu saatlerde çoktan uyumuş olurdu. bu yüzden direkt odasına gidecekti. tabii odasında jungkook'u hıçkırırken duymasaydı.
taehyung kendine itiraf etmekte zorlansa da, jeongguk onun zaafıydı. o kırılırsa, o üzülürse ondan daha çok takardı bunları kafasına. fakat bu sefer onu çok bunaltmıştı jungkook. vereceği tepkiyi kestirememişti, dikkat etmemişti laflarına.
evden gitmek istediği falan yoktu, jeongguk'u yalnız bırakmayacaktı tabii ki. anlık siniriyle yazdıklarının gerçek düşünceleriyle hiçbir alakası yoktu. şimdi bunu jungkook'a da açıklamalıydı.
odaya sessizce girmiş, ardından da kapıyı kapatmıştı. odadaki genç çocuk, üzgün hissettiğinde her zaman yaptığı gibi kafasına kadar çektiği pikeyi iki eliyle sımsıkı tutuyordu. taehyung onu soktuğu bu durum karşısında şimdiden vicdan azabı çekmeye başlamıştı.
"gguk."
ismi seslenilen genç, birkaç saniye hıçkırıklarını durdurmayı başarmıştı ama bir süre sonra daha da hızlanmış ve taehyung'a cevap vermemişti.
"hadi ama, bak bana."
jeongguk yatağın içinde kıpırdanmış, taehyung'a dönmüştü. sulanmış şişik gözlerini kırpıştırıyordu. taehyung elini, jeongguk'un kızarmış yanağına çıkarıp, okşadı.
"özür dilerim. çok üzgünüm. ben öyle şeyler söylemek istemedim."
"ama dedin."
jeongguk burnunu çekmiş, yattığı yerde dikleşmişti.
"çok sıktın beni. o yüzden, anlık sinirle yazdım."
"seni sıkmadım ben. merak ediyordum sadece."
sinirle cevap vermişti jeongguk. hala neden azarlanan kişinin kendisi olduğunu anlayamamıştı. onu bunaltacak veya sıkacak hareketleri yoktu ki. herkes sevdiği kişileri merak ederdi sonuçta.
"beni sıkmadan benden haber alabilirsin ama güzelim. benim seni terslediğim veya seni yok saydığım yok ki. bakkala bile gitsem ne zaman geleceksin diye mesaj atıyorsun. üzerime çok titriyorsun anlıyorum seni, ama bilmiyorum. bu beni biraz bunalttı galiba."
derin bir nefes verip konuşmasını bitirdi taehyung. jeongguk ise kafasını sallamış, anladığını belirten mırıltılar çıkarmıştı.
"bundan sonra sormayacağım o zaman hyung. seni sıkmayacağım."
jeongguk kollarını taehyung'un beline sarmış, kafasını da göğsüne yaslanmıştı. taehyung da bunu beklermiş gibi bir elini jungkook'un saçlarına daldırmış, diğerini ise beline yerleştirmişti.
"hayır. gerek yok buna gguk, olduğun gibi davran. özür dilerim, öyle tepki vermemeliydim sana. beni merak edebilirsin, ben de seni merak ediyorum. çok normal bunlar. tepkim fazla gereksizdi. sadece biriken şeylerin patlaması gibi düşün."
jeongguk daha sıkı sarıldığında taehyung kıkırdamış ve küçüğünün kıvırcık saçlarına öpücük kondurmuştu.
"hyung evden gitmeyeceksin değil mi?"
"hayır. gitmeyeceğim tabii ki. seni tek bırakır mıyım ben? ne çabuk unuttun sözümüzü?"
jeongguk kaşlarını çatıp, büzmüştü pembe dudaklarını.
"unutan sendin. evden gitmek istediğini söyledin."
"yok öyle bir şey. sinirli halimi sana yansıttım sadece tamam mı?"
ikili kıkırdayıp, yataklarında iyice mayışınca taehyung da pikenin altına girdi. jeongguk ise yarı uyanık bir şekilde mırıldanıp, kollarını sıkıca sardı taehyung'un beline.
"taehyung. gitmiyorsun değil mi?"
"gitmiyorum, buradayım güzelim. iyi geceler."
taehyung küçüğünün saçlarına tekrardan ufak bir öpücük kondurduktan sonra, kendisi de gözlerini yummuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
childhood
Fanfictionbüyüsek de çocuğuz, çocukluğumuzla büyürüz. - ilk 150220, son 190521