■Bölüm On Îki

9.1K 321 2
                                    

𝓥𝓮 𝓫𝓮𝓷 𝓪𝓻𝓽𝓲𝓴..

En çaresiz hissettiğimiz anlarda uzaklaşabilmek olabildiğince güzel bir seçenek gibi gelir kişiye, hatta en iyisinden. Oysa hiçbiri bırakmaz yakamızı. Biz nereye onlar oraya.. Diyeceğim o ki; gidemeyiz, öylece kalırız.

Kendi nefesi hariç tüm sesler susmuştu sanki. Ciğerlerine daha iyi oksijen gitmesi için kafasını kaldırdı.

Bu kadar kötü olamaz diye düşündü.
Kubilay bel altı vurmuştu. Oysa biliyordu zaafını, Ceylan kartlarını açık oynayacaktı.

Kubilay adamlarını kafasıyla işaret verdi. Adamlardan ikisi Ceylan ve Engin'in ellerini çözdüler, üç adam da sırasıyla odayı terk ettiler kapı sesi insanın kulağını tırmalıyordu.

Engin'in acı çektiği, inlemelerinden belli oluyordu yarı baygın halde duruyordu.

Ceylan tam başardığını düşündüğü anda adamın soğuk duvarlarına çarpmıştı. Ayağa kalktı dimdik durmaya çalışıyordu.

"Sen sen bunu nasıl yaptın, bu kadar mı küçüldün. " sesi sonlara doğru kısılmıştı Ceylan'ın.

Kubilay eli cebinde öylece bakıyordu. Güzel kadının sinirleneceğini, bağırıp etrafı yıkacağını düşünmüştü. Öyle olmamıştı. Sitemdi bu..

" Ahh Mes.. Engin'i aynı bataklığa düşmesinden kurtardım. Ben olmasam ruhun bile duymayacaktı. Teşekkür borçlusun bana." Dedi.

Kadın gülümsedi " Teşekkür hee" dedi. Adama yaklaştı cilve yapar gibi kafasını sağ yatırdı. Adam kadını süzdü.. Tarif edemeyeceği kadar tenini özlemişti.
Kadın adamın hiç beklemediği anda yüzüne yumruk geçirdi. Kubilay sendeleyip yere düştü. Ceylan elini hızla sallayarak arkaya doğru yürüdü fena halde eli acımıştı. Elini yanağına götürüp kahkaha atmaya başladı. Ceylan adama yaklaşıp,

" Al sana teşekkür" dedi.

Elinin acısını umursamayarak Engin'in yanına gidip, koluna girdi. Yavaşca kaldırdı. Ağırlığının bir kısmını kendine yasladı. Engin kendini zorlayarak yürümeye başladılar. Kubilay yerde oturmuş hâla gülüyordu. Kubilay'a bakmıyordu bile tek istediği buradan defolup gitmekti.
Düz holde yürüyorlardı adamların hiç biri yollarını kesmiyordu. Depodan çıktıklarında soğuk hava yüzlerine çarptı. Aklına dank etti, buraya taksiyle gelmişti, bu saatte buradan taksi geçmezdi ki. Taksi bulmak umuduyla yalpalaya yalpalaya caddeye çıkmaya çalışıyorlardı. Engin tamamen bitikti. Arada fısıltı halinde "Özür dilerim" diyordu. Kafası düşüyor, Ceylan kaldırıyordu. Kaplumbağa hızıyla ilerliyorlardı. Son çare olarak,
Engin'i kaldırama oturtturmuş yoldan geçen tek tük arabaları durdurmaya çalışıyordu.Çabası boşunaydı. Umudunu yitirmiş halde Engin'in yanına oturdu.Engin'in ağızından çıkan her şey anlamsız iniltilerden başka bir şey değildi. Kadının gözünden bir damla yaş aktı. Hırsla sildi göz yaşını, o sildikçe sicim gibi akıyordu kendisine inat.
"Hepsi bana ait kırıklar, sadece benim sevdiklerim beni paramparça etti. Ben kaç kez daha küstüreceğim avuçlarıma alamadığım yıldızları" diye fısıldadı kadın. Bir kurtarıcı olan "belki" dahi devre dışı kalmıştı kadın için. Zembereği boşalmış zaman meleği de kendini duyurmaktadır tabii. Ne kadar zaman geçti bilmiyordu. Saat evden çıktığında gece yarısını çoktan gecmişti.Gece bu kadar koyu olmaktan vazgeçmemeye yemin eder gibiydi.
Bir anda önünde duran arabadan yüzüne gelen yoğun ışık gözlerini kamaştırmıştı, siyah silüete baktı, gözlerini kırpıştırdı. Gözleri aydınlığa alışınca karşısında uzun boylu, geniş omuzlu, dik duruşlu, iri göğüslü, geniş suratlı, iri gözlü, kahverengi saçlı, her daim siyah bir kumaş takım elbise giyen muhakkak yelek giyen Pamir'i gördü. Omuzlarından aşağı sarkan, bir külhanbeyi gibi, dolaşan adama baktı.

Bu karşılaşmanın ileride başına gelecek olayların olması için olanak sağlayacağının farkında olmadan yardım istedi.

Milyârderin VekiliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin