"Oo, hadi hile yok!"
"Siz aptal mısınız? Oynamak istemediğim halde, zorla, oturttunuz beni, şimdi de gelmiş, zorla, sorguya çekiyorsunuz. Bu mu cidden sizin oyundan anladığınız?"
Jeongin en sonunda dayanamayıp patladığında diğerleri göz devirmişti. Sırf Jeongin'in koluna ne olduğunu öğrenmek için Changbin ortaya oyun işini atmıştı. Tabii Felix de hemen bir şişe bulmuş ve getirmişti. Şişenin ucu Jeongin'e gelene kadar, nasıl tartışma konuları çıkmıştı, üf yanii!
Birbirlerine çoğu yerde sinirlenseler de, özellikle Seungmin yanmıştı, amaçlarını bozmamak için çok çabalıyorlardı ve şu an Jeongin'in patlaması da hiç iyi olmamıştı.
"Ya biz niye uğraşıyoruz ki?"
Seungmin en küçüklerden olsa da umursamazca omuz silkti ve oturduğu yerde geriye doğru yaslandı. Zaten az önce öğrenilenlerden sonra hyunglarından dayak yiyecekti. Bir de pozisyonu pek önemli değildi artık.
"İlacını içirelim, olsun bitsin?"
Hyunglarının delici bakışları altında, gerilerek cevap verdi ve düz pozisyon aldı tekrar. Pozisyon önemli :))
"Hayır!"
Jeongin başını iki yana sallayarak ayağa fırladığında diğerleri de yüzlerindeki gülümsemelerle ayağa kalkmışlardı.
"Oğlum anlat o zaman? Biz de zorla hiçbir şey yok sonuçta. İlaç konusu hariç tabii!"
Jeongin üzerine üzerine yürüyen büyüklerine baktı. Kafasını usulca arkaya çevirdiğinde kapıya uzak olduğunu fark etti ve tekrar önüne döndü. Kaçışı zordu, o ilacı da içmek istemiyordu.
"Bir şartla söylerim!"
Ellerini öne doğru uzatıp üzerine yürüyenleri durdurdu.
"Eğer ilaç içmeye zorlamazsanız her şeyi anlatırım."
Aslında bu antlaşma saçmaydı. Yani, şimdi de ilacı içirip kurtulabilirlerdi ama unutulan bir şeyi eklemek istiyorum hanımlar, beyler; KARŞINIZDA YANG JEONGIN VAR??
Jeongin, gözlerini aynı çizmeli kedi gibi yaptığında Minho yutkunamadı. Jeongin'e kıyamazdı zaten o ve şu an attığı bakışlarla, düşünemiyordu bile. Gözlerini kaçırdı ve geriye döndü.
"Doğruları anlatsan iyi olur!"
Herkes, bu defa koltuklara geçip oturduğunda Jeongin içten içe sevinçliydi. İlaç yoktu?
Diğerleri Jeongin'e şeytan gözüyle bakarken o, umursamadan tekli koltuğa geçip oturdu.
"Okuldan erken çıktığım gün Eunwoo'yla karşılaştım."
Minho da dahil herkesi bir sinir esir aldığında Jeongin, çok oyalanmanın iyi olmayacağını anlamıştı.
"Sakin bir yere geçip konuşmak istedi. Ben, başta istemedim ama sonra dedim, ne olacak? İşte geçtik bir yere ama ayağım takıldı bir anda. Yerde de kırık soju şişleri vardı, göremedim."
Olanları birazcık(!) değiştirerek anlattığında çocuklar inanmasa da bir şey dememişlerdi.
"Ne konuştunuz peki?"
Hyunjin'in meraklı çıkan sesiyle omuz silkti Jeongin.
"Sevgisinin gerçek olmadığını söyledim."
Odadakilerin kaşları aynı anda çatılırken, sabahtan beri aynı hareketleri yaptıkları için buna da göz yumdu Jeongin. Yine de onların deli olduğunu, düşündüğü gerçeğini değiştiremeyiz.
"O ne dedi peki?"
"Bir şey demedi. Ben dinlemeden eve geldim."
Chan başını sallayıp ayağa kalktı. Diğerleri de onun peşinden kalktığında herkes, olayı öğrendikleri için rahatlamıştı.
O an Seungmin, işin kendinden gittiğini anlayıp gülümsüyordu ki Jeongin onun bu halini gördü. Yüzünde alaylı bir gülümseme oluştuğunda boğazını temizledi. Diğerleri odadan çıkarken ona döndüğünde yüzünü normal tutmaya çalışarak konuştu.
"O değil de hyunglar, Seungmin cidden ne pislikmiş dimi? Yani, baksanıza hepinizi ayakta uyutmuş çocuk!"
Herkesin beynine az önce konuşulanlar dolduğunda bir anda hepsi Seungmin'in üzerine atlamıştı.
"Lan o kızla ciddi konuşuyordum ben!"
"Sakladığım tüm abur cuburların üzerine nasıl konarsın sen ya!?"
"Onlar en sevdiğim oyunlardı Kim Seungmin!"
Ve daha nice sözlerle Seungmin'e saldırdıklarında Jeongin sanki rahatladığını hissetmişti. Oldu olası Seungmin'le hep didişirlerdi zaten. Kedi köpek gibi dalaşırlardı birbirlerine. Hele Seungmin, onu gidip Minho'lara ispiyonladığında sinirden deliye dönerdi Jeongin.
Yani kısacası, hak etmişti¿
___
Sabah erkenden ayağa kalktı Jeongin. Dün yeterince uyuduğu için bugün çok uyuyamamıştı zaten. Okul kıyafetlerini ve içine de siyah bir tişört giyip odadan çıktı. Salona indiğinde teyzesi ve bir çalışan kahvaltıyı hazırlıyordu.
"Erkencisin? Minho hala uyuyor mu?"
Hafifçe başını salladı.
"Minho'yu da uyandır da kahvaltımızı yapalım o zaman hep beraber, hadi."
Ardından teyzesi, en nefret ettiği şeyi yapıp saçlarını dağıttığında hiçbir şey demeden onaylamıştı. Teyzesi zaten hep ona böyle davranırdı. Jeongin'in ona kızmayışından yararlanır ve hep sinirlerini bozan şeyler yapardı.
Anlayacağınız, analı oğullu Jeongin'in dert kaynağıydı.
Jeongin de sinirle saçını dağıtıp kapı çalma zahmetine dahi girmeden Minho'nun odasına dalmıştı. Minho, kolu yastığın altında yüz üstü yatarken Jeongin acımadı. Komidinin üzerinde duran bardağı aldı ve yavaş yavaş Minho'nun üzerinde gezdirdi. Minho başta tepki vermese de vücudunun içine iyice giren suyla daha sonra sıçramıştı.
"Lan!"
Jeongin hiç tepki vermedi ve aniden yataktan kalkan hyungunu izlemeye devam etti.
"N'apıyorsun oğlum sen? Manyak mısın, delirdin mi? Bir insan böyle mi uyandırılır!?"
Jeongin onu dinliyormuş gibi yapıp başını sallasa da aslında pek umursamıyordu. Minho sözünü bitirdikten sonra bardağı tekrar yerine koydu.
"Seni uyandırmaya çalıştım ama sen uyanmadın. Su dökeceğimi de söylemiştim?"
Sanki bunları cidden yapmış gibi üste çıktığında Minho'nun kaşları çatılmıştı. Hiç bunları hatırlamıyordu. Uykusunun ağır olduğunu biliyordu ama bu kadarını beklemiyordu. Jeongin ise hyungunu ağına düşürmenin de verdiği zaferle gülümsüyordu.
"Annen çağırıyor. Çabuk hazırlansan iyi edersin hyung. Seni beklemeden de okula gidebilirim?"
Minho dolabına doğru ilerlerken küçüğünü umursamamıştı. Eğer dediklerini yaparsa Jeongin'i rahat bırakmayacağını ikisi de biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bir küçük hyung meselesi // -hyunin
Historia Cortabir hyung serüveni, iddialaşmalarla geçen bir dönem ve onun getirdiği tatlı bir aşk?