"Bunun yine neyi var?"Tüm grup bahçede sessizce oturup elindeki kitabını okuyan Jeongin'i camdan izlerken Chan, özellikle Seungmin'e hitaben sormuştu. Onların yanında bir şey olmadıysa sınıfta bir şeylerin olması daha muhtemeldi.
"Bilmiyorum hyung. Sadece sınıftaki kızlar şu sıralar fazlasıyla garip Jeongin'e karşı."
"Nasıl yani?"
Minho da endişesini gizlemeye çalışarak sormuştu. Jeongin onun küçük kardeşiydi ve onun için endişelenmek, ona bir şey olacak hissi canını fazlasıyla sıkıyordu. Halbuki daha birkaç gün öncesine kadar her şey gayet iyiydi.
"Bilmiyorum ki? Arkasından konuşurlarken duyuyorum. Sorduğumda da geçiştiriyorlar beni."
Jeongin her ne kadar Seungmin'le anlaşamadığını ve onu sevmediğini savunsa da Seungmin onun büyüğüydü ve tıpkı diğerleri gibi onun için endişeleniyordu.
"Seungmin, Kang Yesul kim?"
Seungmin, Hyunjin'in sorusuyla şaşırsa da omuz silkmekte yetindi.
"Anlaşılması zor bir kız. Onu sevdiği için yanında olan kimse yok."
"Nasıl yani?"
Seungmin derin bir nefes aldı ve hala Jeongin'de olan bakışlarını Hyunjin'e çekti.
"Şöyle ki, parası ve gücü olmasa kimse yüzüne bakmaz."
Para ve güç?
"Nasıl yani? Ailesi önemli insanlar mı?"
Seungmin Hyunjin'e inanamazcasına bakıp güldü.
"Hyung o kız başkan Kang'ın kızı."
Hyunjin çatılan kaşlarına engel olamamıştı Seungmin'in sözleriyle. Demek rahatlığının sebebi buydu o kızın, diye düşünmeden edememişti.
"Hangi başkanın?"
Bu kez soran da Felix'di. Kore'nin eğitim şekli ve şu mevki farklarına uyum sağlamada fazlasıyla güçlük çekiyordu haklı olarak.
"Okulun."
"E ne olmuş yani?"
Yine anlamazca sorduğunda Changbin kolunu omzuna dolamıştı küçük yarinin. Daha öğrenecek çok şeyi vardı.
"Ben sana anlatırım tatlı şey."
Changbin bir de üstüne Felix'in yanağından bir makas aldığında Felix yüzünü buruşturup Changbin'den ayrılmıştı ama arkasını döndüğü anda da yüzündeki gülümsemeyi daha fazla içinde gizleyememişti. Changbin'in yeri onda çok başkaydı. Tıpkı kendisinin yerinin Changbin'de çok başka olduğu gibi. Sadece Felix korkuyordu.
Changbin okulda fazlaca ün salmıştı. Yavşaklıkta yani...Tamam biraz(?) da yakışıklıydı.
Felix düşüncelerine karşılık başını iki yana salladı ve derin bir nefes aldı. Şu an meseleleri çok başkaydı.
"Sen neden soruyorsun birden bu kızı?"
Minho çatık kaşlarıyla küçüğüne sorarken gergindi. Hyunjin'in kızı bir anda merak etmesi normal değildi ve şu an tek düşündüğü Jeongin'di. Yani her meseleyi ona çekebilecek kafadaydı.
"Hiç, öylesine."
Kimse Hyunjin'e inanmasa da Hyunjin gülümsedi ve yanlarından uzaklaştı. O kızın başlarına bela olacağını en başında hissetmişti Hyunjin. Ama artık emindi.
Ve Jeongin'in canının yanmasından fazlasıyla korkuyordu. Ona karşı içinde, tarifi zor şeyler hissediyordu. Yine de hyunguydu(?) onun sonuçta. Jeongin'i korumak, onu düşünmek ve onun için endişelenmek onun en doğal hakkıydı?
Hyunjin düşüncelerinden kaçmak istercesine koştu ve hızla Jeongin'in omzuna kolunu attı. Jeongin o sırada elinde olan ve fazlaca odaklandığı kitabını kapatıp hızla Hyunjin'in başına vurmuştu.
nE?
"Niye yaptın şimdi bunu?"
Hiçbir şey anlamamıştı Hyunjin. Bir anda niye sopa yemişti ki şimdi??
"Artık fark edin diye kitap aldım ama hala okuyamıyorum sizin yüzünüzden. Yeter artık."
Hyunjin zopa(✔️) yeme nedenini öğrendiğinde gülümsemişti. Jeongin'i sinir etmek onu, anlamsızca mutlu ediyordu.
"Ben geldim, benimle ilgilen o zaman sen de."
allah allah bir anda hava mı ısındı ne??
"Hyung?"
Hyunjin dudaklarını öne doğru büzdü ve gözlerini Jeongin'in gözlerinden ayırmazken biraz daha yaklaştı küçüğüne.
"Hm?"
Jeongin bir anda gelen yutkunma ihtiyacını görmezden gelemedi ve yutkundu. Daha sonra Hyunjin'i kendinden hafifçe uzaklaştırdı.
"Rahat bırak beni."
Ama çok nazlısın ki????
———
"Sevgilim ol."
Jeongin bir kez daha sinirine engel olmak istercesine güldü. O gün yine boş olan son dersleri sayesinde erken çıkmışlardı ve bu kız bir anda Jeongin'i sıkıştırmıştı. Öyle ki Seungmin bile onları yalnız bırakmıştı. Aralarındaki meseleyi bilmediği için bir art niyet aramamıştı işin içinde.
"Sen yüzsüz müsün?"
bu da soru mu?
"Bunun yüzsüzlükle alakası ne?"
Jeongin başını hafifçe yukarı kaldırdı ve sabır diledi. İnsanlar böyleyken sabırlı olması ve saldırmayıp öylece dikilmesi gerçekten çok zordu onun için.
"Seni istemediğimi söyledim. Reddettim, bağırdım? İstenmediğin yerde ve seni istemeyen birinin yanındasın?"
Kız, karşısında onunla böylesine kötü bir üslupla konuşan Jeongin'e karşılık şaşırmıştı. Bu yüzden söyleyecek bir şey bulamamıştı.
"Bu yüzsüzlük değil de ne?"
"Sen benim kim olduğumu bilmiyorsun herhalde? Benimle böyle konuşamazsın, tamam mı?"
Jeongin yana döndü ve bir elini saçına daldırıp çekerken konuştu.
"Özgür bir ülkedeyiz ve senin kim olduğun beni zerre ilgilendirmiyor."
Daha sonra Jeongin kıza tiksinerek bakmış ve arkasını dönüp yürümeye başlamıştı. Kang Yesul arkasında sinirden delirirken hızla bir ayağını kaldırıp yere vurdu.
"Ya Yang Jeongin!"
Jeongin duysa da umursamamıştı kızı. Fazlasıyla canını sıkmıştı tavırları ve kendini fazlasıyla zor tutmuştu.
"Bu yaptığına çok pişman olacaksın!"
Kız, Jeongin oradan iyice uzaklaşsa da bağırmıştı tekrar. Bu kez Jeongin duymamıştı. Kang Yesul'ün sesi boş sokakta yankılanmakla kalmıştı sadece.
Ama maalesef her şey burada bitmemişti.
———
pislik bölümlere hoş geldiniz
belki de gelmediniz
idk
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bir küçük hyung meselesi // -hyunin
Historia Cortabir hyung serüveni, iddialaşmalarla geçen bir dönem ve onun getirdiği tatlı bir aşk?