ON ALTINCI BÖLÜN

76 24 12
                                    

Tam bir saattir yürüyordum ve artık yağmur yavaş yavaş bastırmaya başladı.

Dinlediğim müziğe odaklanmaya çalıştım ama bir türlü beceremedim.

Arkamda iki tane araba farı beni takip ederken insanın dinlediği müziğe odaklanmak değil de korkması daha doğru olurdu. Ben de salak gibi dinlediğim şeye odaklanmaya çalışıyordum.

Hızlıca ne yapacağımı düşünmeye başladım.

Koşsam arabası vardı ve anında yakalardı. O zaman ikinci ve benim yapmayı en çok istediğim yönteme sıra gelmişti. Ah saçmalama hayır, tabi ki de tanımadığım birisinin arabasına binmekten söz etmiyorum.

Yol kenarındaki en büyük taşlardan birini alıp kafasına indirip onu bayıltmaktan söz ediyorum ve sonrasındaysa en sevdiğim, pardon en istediğim kısım o taşları küçük parçalar haline getirip kulaklarının içine sokmaktı.

Böylelikle bu sapık artık her kimse gününü görmüş olurdu. Kaldırımda göz gezdirip bir taş gördüm. İşimi görebileceğini düşünüp o taşa doğru yaklaştım ve tam yanında diz çöküp ayakkabı bağcığımı bağlıyormuş gibi yaptım.

Tam o sırada arabanın durduğunu hissettim. Birisi bana yaklaşıyordu. Hemen vakit kaybetmeden taşı elime alıp arkamdakinin kim olduğuna bile bakmadan -çünkü buna gerek görmedim- kafasına geçirdim.

"Aaahh!"

Kafası kanamaya başlamıştı. Ama bu beni hiç ilgilendirmezdi. Gecenin bir vakti beni takip eden ipsiz sapsız birine acıyacak değildim herhalde.

Savunmasız bir haldeyken bunu fırsat bilip karnına bir tekme attım ve yere düştü. Pantolonunun arkası sılırsıklam olmuştu.

Ayağa kalkmaya çalışırken hemencecik telefonumu alıp yerdeki çocuğun fotoğrafını çekmeye başladım.

"Birde buradan çek istersen. Sol profilim çok güzeldir."

Çekmeye devam ederken "Fazla konuşma. Birini sapıkça takip etmenin cezasının ne olduğundan haberin var mı?" dedim sinirle. Şakaya gelecek bir halde değildim. Gecenin bir vakti hem beni sapıkça takip edip beni korkutmuştu bir de ukalalık yapıyordu.

"Bir bok yapamazsın."

Telefonu yüzümden indirip "Nedenmiş?" diye sordum alaylı bir tavırla.

"Çünkü sana hiçbir şey yapmadım. Ama sen ben daha bir şey yapmadan saldırdın. Kafama taş atıp karnına tekme attın. Gidip darp raporu alması gereken de şikayetçi olması gereken de benim. Bu yüzden benim senin fotoğrafını çekmem gerekir."

Sinirle yumruk yapmış olduğum elimi ona doğru savurup "Sen deminki yediğin dayağa doymadın herhalde." dedim dişlerimi sıkarak.

"Yeterince doydum merak etme. Üstelik bir darp raporu alacak kadar." deyip sırıtmaya başladı.

"Sıçarım senin darp raporuna." diye bağırdığımda "Öyle laflar senin ağzına hiç yakışmıyor." dedi.

"Hangi lafların ağzıma yakışıp yakışmayacağına ben karar veririm. Sana düşmedi."

İllallah edercesine "Sen ne kadar inatçı bir kızsın ya. Düşmanımın başına senin gibi gelmesin." dedi.

Dediklerini duymazlıktan gelip "Neden beni takip ediyordun? Sapıklık yapmak için falan mı?" diye sordum.

Yerden destek alıp ayağa kalktı ve poposunu silkelemeye başladı ben de kollarımı göğsümde bağlayıp soruma cevap vermesini bekledim.

Poposunu ve bacaklarını silkeledikten sonra bana bakıp "Tabi ki de hayır." dedi.

İşte Benim GeleceğimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin