On Dokuzuncu Bölüm

76 19 0
                                    

Turgut'un verdiği yedek anahtarla kapıyı açıp içeriye girdi Cem. Kapıyı ardından kapatıp elindeki anahtarı vestiyere koydu ve tam oturma odasına girecekken birden bir gece lambası yandı. Cem kafasını kaldırdığında karşısında oturan Turgut'u gördü. Panikledi. Turgut ona hiç de hoş bakmıyordu çünkü. Ellerini birbirine kenetleyip birkaç adım gerilemeye başlayınca "Yaklaş." dedi Turgut. Cem olduğu yerde durup öylece dikilince, Turgut "Yaklaş!" diye bağırdı bu sefer.

Cem sinirlenip yanındaki masayı alıp salonun tam ortasına atıp "Bağırma bana!" diye bağırınca Turgut bir hışım yerinden kalkıp Cem'i omuzlarından tutup "Yapma!" diye bağırıp onu sakinleştirmeye çalıştı. Ama Cem onun elinden kurtulup "Dokunma bana!" diye bağırıp tekli koltukların arasındaki sehpaları kavrayıp masayı attığı yere attı. Sehpaları atarken üzerindeki cam gece lambası da yere düşüp parçalandı. Ardından koltuğun kenarındaki büyük Sokrates heykelini yere atıp param parça etti.

Derin derin soluklanmaya başladı Cem. Ayağının altındaki Sokrates heykelinin kafasını tekmeleyip salondan çıkarken "Siktirip gidin lan." deyip kapıyı sert bir şekilde çarpıp gitti. Turgut öylece salonuna bakarken hayretler içinde kaldı. Cem gibi biri nasıl oldu da bu hale gelmişti? Bunu düşünmeden edemedi bir an. Derin bir nefes aldıktan sonra sinirle koltuklardan birine oturup, yüzünü iki elinin aradın alıp bir süre kendini sakinleştirmeye çalıştı. Başarısız olduğunu anlayınca da ellerini yüzünde çekip bacaklarına dayamış olduğu kollarını çenesini koyup salonuna baktı ve ortalığı nasıl toplayacağını düşündü.

Dizlerinden destek alıp oturduğu yerden kalkıp mutfağa gidip siyah bir çöp poşeti alıp o çok sevdiği Sokrates heykelinin parçalarını poşete koydu. Ardından salonun tam ortasındaki sehpalara ve masaya baktığında masanın üç bacağı ve sehpaların da tamamının parçalandığını gördü.

"Bütün eşyalarımın içine sıçmış orospu çocuğu." diye sinirle mırıldandı Turgut.

Masayı salonun bir köşesine ters çevirip koyup üzerine de sehpaları attı. Son olaraksa kırılmış gece lambasının parçalarını da çöp poşetine bir fırça ve kürek yardımıyla koyup tozları da aldıktan sonra çöp poşetini daire kapısının önüne koyup kapıyı kapattı.

Koridorun ışığını yakıp Cem'in odasına doğru ilerlemeye başladı. Cem'in odasının önüne gelip kapıyı açtığında Cem'i pencere kenarına oturup öylece dışarıyı izlediğini gördü. Kapı açılma sesini duyan Cem olduğu yerden sıçradı ve Turgut'la göz göze geldi bir an. Hemen oturduğu yerden kalkıp korku içinde beklemeye başladı. Turgut'un ne diyeceğini ya da ne yapacağını gerçekten de merak ediyordu.

"Vay be. Demin ortalığı birbirine katan Cem gitmiş yerine eve yeni gelen Cem gelmiş."

Sonra gülerek devam etti. "Ne o hıyar. İlk buluşman kötü mü geçti. Kız kesin seni ekmiştir. Gerçi o kızda öyle bir akıl yoktur ama neyse."

Cem yatağa oturup yüzünü iki elinin arasına alıp "Biz öpüştük abi." dedi. "Hem de birkaç kere. Onu her öptükçe aklımı kaybediyor gibi oldum. Gerçek miydi hayal miydi bir türlü anlayamadım. Etraftaysa anlayamadığım bir koku... Sanki her yer ölüm kokuyordu."

Turgut, Cem'in yanına oturup "Lan oğlum niye kızı öpünce etraf ölüm koksun. Allahımın psikopatı." dedi.

"Sanki biri ölüp ölüp diriliyor gibiydi. Tam buramdan hissettim." deyip göğsünün sol tarafını gösterdi.

"O yüzden mi delirdin?" dediğinde Turgut, hızlıca "Ben iyiyim-" dediğinde Turgut sözünü kesip "Sinir krizi geçirdin. Delirdin resmen Cem, gözün döndü. Buluşmanın da iyi geçtiğini söylüyorsun. Ki zaten bu tek bir nedene bağlı olacak bir şey değildi. Aniden geldiler. Sanki bir şey seni ele geçirmiş gibi. Demin salonumun içine sıçtın. 500 kilogramlık heykeli kırdın lan." deyip kırılan heykeli için yavaş yavaş sinirlenmeye başladı.

İşte Benim GeleceğimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin