11|"sorumluluk al, na jaemin, ya benimle ölmelisin, ya benimle yaşamalısın."

325 36 95
                                    

Oradaki işimiz bittikten hemen sonra tek başıma eve dönüyordum. Jaehyuk'u orada bırakmıştım çünkü onun da benimle tehlikeye girmesini istemezdim, zaten Johnny Hyung'un adamları birkaç adım geride olacaktı, bir sorun çıkmazsa işin altından kolayca kalkabilirdik.

Barın yakınlarından geçiyorken pek de iyi huylu olmayan bakışların üzerimde dönüp durduğunu fark etmiştim, yemi yutmuşlardı.

Adımlarımı hızlandırıp karanlık bir arasokağa saptım, gelen hızlı ayak sesleri gerçekten peşimde olduklarını gösteriyordu, damarlarımdaki adrenalini tavan yapmaya başladığını hissettiğim o an, koşmaya başladıkları zamandı. Deli gibi koşuyor ve tanıdık sokakları geçip duruyordum, gerilmiştim. Bu adamlar öyle yabana atılacak tipler değildi ve benim gibi bir beyefendiyi bile öldürmek eminim ki onlar için zor olmayacaktı.

Korkunun beni gittikçe ele geçirdiğini hissettiğim o an, ardıma bakıyorken köşeyi dönmüş ve bileğimden tutan güçlü bir el ile iki binanın arasında kalmış küçük bir boşluğa çekilmiştim.

Ölme vaktim gelmiş olmalıydı.

En azından şimdiye kadar oynadığım tüm Leydilerden özür dilemek isterdim fakat bunu yapabilecekmiş gibi görünmüyordum.

Adamların geçip giden ve birbirlerine bağıran seslerini duyduktan sonra sımsıkı kapattığım gözlerimi biraz olsun aralamış, karşımdaki neredeyse bana yaslanmış olan bedene bakmıştım.

Öyle çok yabancı bir beden değildi, aksine, saatlerce izlediğim sarı saçları nerede görsem tanırdım.

Lee Jeno, o buradaydı. Az çok görebildiğim silüeti her zamanki gibi kusursuzdu, sarı saçları kaşlarına kadar dökülmüş, gözleri sanırım uykusuzluktan şiş biraz, yüzü ay ışığının yetersiz ışığında bile parıl parıl. Lee Jeno... konu ona geldi ya, söyleyebileceğim tüm kelimeleri yitirmiş gibiyim.

"Ateşle oynuyorsun resmen, Jaemin. Böyle tehlikeli bir şeyi nasıl yapabildin? Eğer Jaehyuk arayıp söylemeseydi muhtemelen cesedin çıkardı buradan."

Elini dudaklarımın üzerinden çekmesine rağmen hâlâ çok yakındık, nefesini dudaklarımda hissedebiliyordum. Şampuanının güzel kokusu beni sakinleştiriyor gibiydi.

"Bana bir şey olmazdı. Sen neden geldin, ölsem sadece ben ölürdüm fakat bu durumda ikimiz de ölebiliriz!"

Sesim kısık fakat güçlüydü. Aslında biraz sinirlenmiştim çünkü üzerine vazife olmayan konularda hayatını riske atıyordu resmen. Lee Jeno çok düşüncesizdi, geride bırakacağı hiçbir şeyi düşünmüyordu.

"Ölmek öyle büyük bir mesele değil, Jaemin, hatta öyle ki seninle ölmeyi sensiz yaşamaya tercih ederdim. Baksana şu yaptığına, kendine beni öyle bağladın ki bir anda, senden uzakta aldığım her nefes bile günah oluyor artık bana. Sorumluluk almalısın, Na Jaemin, ya benimle ölmelisin, ya benimle yaşamalısın."

Gülümsedi, alnını alnıma yaslayarak ellerini yüzümün iki yanına dayadı. Gece soğuktu, buz gibiydi, üzerimdeki incecik gömleğe rağmen onun sıcaklığı yüzünden üşüyemiyordum bile.

"Seni ölüme sürükleyebilmemi nasıl beklersin, Lee Jeno, sonrasında ikimiz de bir şey hissetmeyecek olsak bile, bir anlığına tüm bu pişmanlığı kendim göğüslememi nasıl beklersin? Ölmek senin için çok da büyük bir mesele olmayabilir fakat ben seninle uzun yıllar yaşamayı istiyor olmalıyım ki, ölümümüzü düşünmek bile beni tir tir titretebiliyor. O zaman sen sorumluluk al, Lee Jeno, sorumluluk al ve ölme."

Titriyor olduğumu fark etmiş olmalı ki üzerindeki ceketi çıkartıp omuzlarıma bıraktı, bunu yaparken iyice boynuna gömülmem gerekmişti, ikimizi bir eden bu duvarlar yüzünden.

Lee Jeno'ya karşı hissettiğim bu şey öyle basit bir heves değildi, biliyordum. Bu... Bu sevgiydi, onu seviyor olmalıydım. Ona ne zaman böyle düşmüştüm bilmiyordum fakat bir şeyi biliyordum: Onsuz bir gelecek planlamıyordum ben.

"Lee Jeno..."

Hemen arkamdaki duvara yasladığı dirseğiyle görünmemi iyice engellemiş ve kısık sesiyle konuşmamı söylemişti.

"Ben seni seviyor gibiyim. Affet, daha önce söyleyemedim sana, her ne kadar kendime karşı dürüst olsam da iki yılımı nefret ederek geçirdiğim birini hemen sevebileceğimi düşünmedim hiç. Ben en başından beri hatalıydım, Jeno, ben senden hiç nefret etmedim. Bunu istemedim bile, gözlerimi üzerinden hiç çekemedim. Gözlerimi üzerinden çekememekten nefret ettim ben sadece, üzerimde bıraktığın etkiyi çok yanlış anladım, senden nefret ediyorum sandım, ama ben hep senden biraz olsun hoşlanıyordum. Kalbimin fark etmediğim derinliklerini ben daha fark etmeden ele geçirmiştin sen, bilmeden seninle ilgili çok şeyi ezberliyordum. Her gün saat ikiden dörde kadar kütüphanede kitap okuduğunu, en ücra köşedeki masada yalnız başına oturduğunu, okula ilk geldiğin vakit mutlaka bir kutu çilekli süt içtiğini, eve giderken marketin orada beyaz tüylü bir kediyi beslediğini biliyordum. Ve inan ki bunları aklımda tutmak için hiç çaba sarf etmedim. Seninle ilgili her şeyi en başından biliyor gibiydim."

Gülümsedi fakat bir şey demedi, sıcak nefesini gittikçe daha yakınımda hissettim sadece, sonra o çok beğendiğim dudaklarını kendi dudaklarımın üzerinde... nazikçe alt dudağımı öperken bile gülümsediğini hissettim, yanağıma yasladığı eliyle kapadım gözlerimi.

Ben orada bitmiştim.

Onun beni böyle nazikçe öpüyor oluşu hem çok hoşuma gidiyor, hem de öyle canımı yakıyordu ki ben bile ne hissettiğimi anlayamamıştım. Canım yanmıştı çünkü bunu daha erken yaşayabilecekken, kendi salaklığım yüzünden iki yıl beklemiştim. Boşuna gönül eğlendirmiştim, sadece ona güzel güzel konuşmak yerine herkese söylemiştim cümlelerimi. Ben çok şey kaçırmıştım, çok kelime heba etmiştim arkamda, söylediğim her cümlede birinin kalbini kırmıştım.

Akıllanmıştım.

Dakikalar boyunca süren öpüşmemiz onun hiç istemeyerek geri çekilmesiyle sonlandığında ben hâlâ biraz dahası için yalvarıyordum bakışlarımla. Her ne kadar mükemmelliğimle övünsem ve çok özel olduğumu söylesem de daha önce hiç bu kadar özel hissetmemiştim, hiç bir yere ait hissetmemiştim. Bu andan önce yaşadığım her ilişki, tüm öpüşmeler, baktığım tüm gözler öylesine samimiyetsiz, öylesine gereksiz gelmişti ki hepsini bir anda geçmişimden silebilmeyi dilerdim.

O an fark etmiştim ki; başka hiçbir beden onun gibi hissettirmemişti.

İşte onu sevdiğimi bana kanıtlayan en büyük şeydi bu.

Lee Jeno... O diğerlerinden çok farklıydı.

Alnını alnıma tekrar yaslayıp gülümsedi, olduğumuz bu sıkışmalıktan oldukça memnun gibiydi hareketleri. Ben de memnundum, öyle ki sonsuza kadar onunla böyle kalsam ses çıkarmazdım.

Sonsuza kadar beni böyle öpecekse her şeyi gözden çıkarabilirdim.

"Seni seviyorum Na Jaemin."

Breaker-HeartbreakerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin