14|"her şeyimi nasıl bir başına bırakabilirim bir yerlerde?"

310 36 102
                                    

Günler çok hızlı geçiyordu, ortalık düşündüğümün aksine oldukça durgundu fakat ben mükemmel oluşumun getirdiği zekâ sayesinde bunun kısa süreli bir sessizlik olduğunu biliyordum. Gerçek kaos yaklaşıyordu, yer yerinden oynayacaktı.

Merakla bekliyordum.

Son iki haftadır Jeno benimle kalıyordu, Jaehyuk ve benim yaşadığım evde. Minah sevgilisiyle Japonya'ya gitmişti ve kısa zaman içinde dönecek gibi değildi. Evet, sevgilisiyle gitmişti, hatta bizi tanıştırmak bile istemişti fakat her ne kadar kaostan beslensem de bu benim için fazla olurdu.

Bu arada Jeno'nun ailesiyle tanışıp annesinin gönlünü fethetmeyi başarmıştım. Benim gibi mükemmel biri için bu çocuk oyuncağıydı, gerçi kızıyla olan geçmişimi bilse yine aynı düşünür müydü bilmem.

Düşünmeyeceği kesindi.

"Sevgilim! Beyaz gömleğimi ütüleyeceğini söylemiştin."

Son iki hafta içerisinde Lee Jeno hakkında oldukça fazla şey öğrenmiştim ve bunlardan birisi de kesinlikle ev işi yapamıyor oluşuydu. Kendi kıyafetlerini bile yıkayamadığı için ben kıyafetlerle ilgileniyordum, yemek yapıyordum, Jaehyuk temizlik yapıyordu ve Jeno bulaşıkları yıkıyordu, bir şekilde geçiniyorduk.

Bunun dışında, Jaehyuk resmen Jeno'nun bebeği gibi davranıyordu, Jeno da ona çok fazla yüz veriyordu, kendi çocuğu gibi. Bu beni kıskandırmıyor değildi. Tanrı aşkına, benim gibi bir mükemmelliği bırakıp nasıl densiz erkek kardeşime böyle davranırdı!

Densiz kanı çekiyor olmalı.

"Giyinme odasındaki askıya asmıştım Jeno!"

"Jaemin lacivert eşofmanımı bulamıyorum!"

Bu sefrer erkek kardeşimin sesini duyduğumda kafamı duvarlara vurmamak için zor tuttum kendimi. Bu gencecik yaşımda resmen anne rolü üstlenmiş iki tane bebek bakıyordum!

"Katlayıp dolabına koymuştum, en alt rafa bak."

"Tamam buldum."

Kahvaltı hazırlarken bir ona bir diğerine laf yetiştirmek elbette ki zordu ama bir şekilde hallediyordum. Özellikle bugün çok daha fazla özeniyordum çünkü Johnny Suh kahvaltıya geliyordu.

Bu arada onun kim olduğunu sorarsanız, kuzenimiz. Annemizin küçük erkek kardeşinin oğlu. Annem ve babam İngiltere'de yaşamaya devam ederken onunla birlikte Kore'ye dönmüştük birkaç yıl önce. Şimdiye kadar arkamızı anne babamızdan daha çok toplamıştı o yüzden onun yeri farklıydı.

Kapının çalınma sesi kulaklarımı doldurduğunda kardeşimin neşeli bir şekilde kapıya koşturduğunu duydum, kapıyı açtı, yüksek ihtimalle üstüne atlamıştı.

"Johnny Hyung~ Seni çok özledim!"

Ellerimi önlüğüme silip çıktım, ona doğru gülümseyerek sarıldım. O sırada Jeno odamızdan çıkıp yanımıza gelmiş ve selam vermişti.

Lee Jeno titriyordu, gerilmişti.

Çok komikti!

Kahvaltıya geçtiğimizde düşündüğüm kadar olay çıkmamıştı, Jeno biraz korkutucu bakışlar altında ezilmiş gibiydi fakat bu konuda yapabileceğim bir şey yoktu, tipik Johnny Hyung, hep üzerimize titrer ve bize zararı olabilecek her şeyden korumaya çalışırdı. Bir keresinde beni üzerime atılan çileklerden bile korumuştu. Ilk okuldaki pis veletler çilek alerjim olduğunu öğrendiklerinde uzun bir süre bana çilek yedirmek için uğraşmışlardı. Fakat Johnny Hyung işe el atınca tüm bu sıkıntılarım bitmişti.

Çocukluğumda pek sevilen biri değildim, aynı şimdiki gibi.

Popülerliğimi yitirmiştim, kimseye kur yapmadığımdan dolayı konuşmak istemiyorlardı benimle. Zaten er ya da geç bunun böyle sonlanacağını biliyordum, Jeno yanımda olduğu için çok da takmamıştım.

"Jaemin'in sevgilisisin demek?"

Jeno kendisine sorulan soruya karşılık hızla başını sallayıp kocaman açtığı gözleriyle Hyung'uma bakmıştı. Yanlış bir hareket yapmaktan oldukça korkuyor olmalıydı çünkü karşısındaki adam öyle sıradan biri değildi, kendini öldürebileceğini düşünüyordu.

Eh, doğru düşünüyordu.

"Evet, efendim."

"Jaemin'in tüm zayıf noktalarını biliyor musun, Jeno? Onu korumak konusunda sana gerçekten güvenebilir miyim?"

Güzelce gülümseyerek elindeki yemek çubuklarını bıraktı, birkaç saniye beni süzdü ve gözlerini tekrar karşısındaki adama çevirdi.

"Yetersiz olabileceğim konularda bile elimden gelenin en iyisini yapmaya özen göstereceğim, gücüm yetmeyecek olsa bile onu koruyacağım çünkü biliyorum, o artık benim her şeyim. Her şeyimi nasıl öyle bir başına bırakabilirim bir yerlerde? Dayanamam ki."

Johnny Hyung aldığı cevaptan ötürü mutlu olmuş gibi başını sallayarak yemeğine döndü, belli etmemeye çalışıyor olmasına rağmen hafifçe gülümsediğini fark etmiştim.

"Eee, Hyung, ne oldu bizim iş? Choi ne yaptı?"

Derin bir nefes aldı Jaehyuk'un sorusuna karşı, gözlerini ikimizin de üzerinde gezdirdi sırayla, cevapladı.

"Şimdilik hiçbir şey yapmayıp bana itaat ediyorlar fakat bu demek değil ki bir sorun çıkmayacak. Sonsuza kadar bana boyun eğmeyecekler ve isyan etmeye başladıklarında ne olur bilemem. Jaemin, tehlikedesin, kendine dikkat et."

Başımı sallayarak ona gülümsedim, sevgilimin elini tuttum masanın altından. Ben kendime dikkat edemesem bile onun bana dikkat edeceğinden adım gibi emindim.

Jeno gittikçe daha da korumacı ve sevgi dolu bir adam olmaya başlıyordu. Dışarı çıktığınızda markete kadar bile gitsek elimi hiç bırakmıyordu, her fırsatta benimle flört ediyordu.

Her gece sevgi sözcüklerine boğarak uyutuyordu beni, defterlerimin, kitaplarımın boş köşelerine sürekli şiirler yazıyor, beni ne kadar sevdiğini anlatan şarkılar armağan ediyordu. Bazen karşıma geçip beni sevdiğini söylüyordu onlarca kez, bunu unutmamam gerektiğini anlatıyordu, seni seviyorum, diyordu.

Unutamazdım.

Beni sevdiğini biliyordum.

Johnny Hyung gittikten sonra hazırlanıp çıktık, o günden sonra hep yaptığımız gibi ellerimiz birbirine kenetliydi ve gülüyorduk. İlk dersimden çıktıktan sonra gidip çimenlik alanda bir ağacın altına oturdum, kulaklıklarımı takıp gözlerimi kapattım. Huzurluydum. Gülümsüyordum.

Yarım saat kadar sonra yanımda bir hareketlilik hissedip gözlerimi açtım, Jeno gülerek bana kahve uzatıyordu. Elinden aldım ve birkaç yudum içtim, gülümseyerek ona teşekkür etmiştim. Kahve güzeldi fakat tadı normalinden biraz farklıydı. Nasıl olduğunu söyleyemiyorum ama öyleydi.

Birkaç yudum daha aldıktan sonra boğazımdaki kuruluğu hissettim ve nefes almakta zorlanmaya başladım, midem çok kötüydü kendimi ortalık yere kusmamak için çok zor tutuyordum, gözlerimin önü kararıyordu.

Nefes alamıyordum.

Jeno'nun kilometrelerce ötemden geliyormuş gibi uzak sesini ve bedenime sarınan kollarını hissedebiliyor olmama rağmen en ufak bir tepki veremiyordum. Beynim pelteye dönmüş gibiydi, sanki ölüyordum.

Bu kahvenin içindeki değişik tadı kanıtlıyordu, bir şekilde içine çilek koyulmuştu.

Sanırım Jeno'nun bundan haberi yoktu.

"Jeno... çilek..."

Zorlukla ağzımdan çıkan kelimeyi fark ettiğinde hızla bana verdiği kahveyi içti, tadındaki değişikliği fark ettiğinde bardağı bir kenara bırakıp telefonuna davrandı. Sonrasında bilincim kapanmış olmalıydı, hiçbir şey hatırlayamıyordum.

Breaker-HeartbreakerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin