Yanımda uyuyordu.
Lee Jeno...
Benim yanımda...
Uyuyordu.
Lee Jeno'nun yüzü kişiliğinin aksine çok güzeldi, kirpikleri upuzundu, kaşları uzun ve incecikti, teni bembeyaz ve oldukça pürüzsüzdü, kendisine sert bir hava vermek ister gibi çene hattı keskindi, dudakları... dudakları çok güzeldi, gülünce çok güzellerdi.
Ben onu izlemeye öyle dalmıştım ve saat üçe kadar gözümü bile kırpmadan Lee Jeno'nun yüzünü izlemişim. Ne kadar bakarsam bakayım yüzü öyle güzeldi ki kendimi daha da fazla izlemek isterken buluyordum, Lee Jeno güzeldi, evet, kişiliğinin aksine, yüzü çok güzeldi.
Ve benim o an fark ettiğim her şey, yüzüme bir tokat misali çarptığında korkuyla sarsıldım. Hiç kimse sevmediği bir adamın yüzünü saatlerce izleme gibi bir gaflete düşmezdi. Fakat ben düşmüştüm, kahretsin ki bunu üzerinden dört saat geçtikten sonra fark ediyordum.
Lee Jeno'yu uzun zamandır tanıyordum, yaklaşık iki yıldır, ama hiçbir zaman onunla göz göze geldiğimde gözlerimi ilk çeken ben olmamıştım. Hayır, bu bir üstünlük yarışması değildi ve kazanmamıştım. Bilâkis, kaybeden bendim, gözlerimi üzerinden kendi irademle çekememiştim.
"Senden nefret ediyorum, Lee Jeno."
Ona bakmamak adına yorganı kafama kadar çekip başımı yastığa gömmüştüm. Her nasıl oluyorsa küçük bir evde yaşayan Jeno'nun yatağı çift kişilikti. Bu yüzden rahatlık pek sıkıntı olmamıştı ve zaten kafasını koyduğu gibi uyumuştu bile.
Yani... sanırım.
"Senden nefret ediyorum çünkü dışarıdan baktığımda hayat kadar tatlı bir yalansın fakat zehirli dudaklarını aradığında bir ölüm kadar soğuk ve acımasız hissettiriyorsun, Jeno. Ve sonra ölümüne bile öyle muhtaç oluyorum ki seni öylece dışarıdan seyrettiğim bir hayatı isteyemiyorum. Biraz gösteriş meraklısı olduğumdan, az ile yetinemiyorum ve hep daha çok, daha çok seni istiyorum. Senin yüzünden bir başkasına bakamıyorum günlerdir, Jeno, gözlerim sadece seni görüyor. Senden nefret ediyorum."
Ona arkamı dönüp gözlerimi kapattım, yorgunluktan alışan gözlerim anında rahatlamıştı ve ben o gece bir kez daha Jeno'ya bakmadım. Kokun sinmiş olan yastığa yüzümü gömdüm sadece, ondan nefret ettim.
Ona karşı bir şeyler hissetmekten nefret ettim.
~~~
Nihayet uyanabildiğimde saat öğleden sonra ikiye geliyordu, yanım boştu, üzerimde Jeno'nun kıyafetleri vardı hâlâ.
Odadan çıkıp yerini bildiğim banyoya girdim, yüzümü yıkadım ve kenarda duran kullanılmamış fırçalardan biriyle dişlerimi fırçaladım. Burada çok vakit geçirmiş olmanın verdiği rahatlıkla girip duşumu bile aldım hatta, Minah'ın bir şey demeyeceğini biliyordum.
Belimdeki havluyla tekrar Jeno'nun odasına girdiğimde tam da üzerini değiştirmekte olduğunu fark etmiştim, bir an boşluğuma gelmişti öyle ki belimdeki havluyu düşürecektim!
"G-Günaydın, Jeno."
Üzerine beyaz tişörtü geçirip kapıya yan bir bakış atıyordu ki üst vücudumun çıplak olduğunu fark etmesiyle kaşları çatıldı, hemen beni içeri çekip kapıyı kapattı, yüzüme hakim olan telaş duygusunu görmek çok zevkliydi açıkçası.
"Delirdin mi sen? Bu kılıkla evde nasıl dolaşıyorsun? Ablam-"
"Vücudumu daha önce onlarca kez görmüş olan ablandan mı bahsediyorsun? Tamam, kıskanıyorsan sorun değil."
"Kardeşin-"
"Jaehyuk'la aynı karnı aynı zaman diliminde paylaştık biz Jeno, o benim vücudumu benden bile iyi bilir."
"O zaman ben varım."
"Senden utanıp ellerimle göğsümü kapatmaya mı çalışmam gerekiyordu? Eğer hoşuna gidecekse yapayım tabii ama söylemeliyim ki çok ilginç fantazilerin var." Ellerimi göğsümde çaprazlayıp utangaç gözlerimle Jeno'ya baktım. "Böyle iyi mi? Dur hatta şöyle yapayım. Ay imdat! Sapık var."
Beni dövmemek için kendini zor tuttuğunu kısılan gözlerinden, yanak içinde gezdirdiği dilinden ve kasılan çenesinden gayet net anlıyordum fakat Na Jaemin'in lügatında aşağıdan almak diye bir sözcük yoktur.
Ah, lügatım bile benim kadar mükemmel, lanet olsun bana. Bu kadar mükemmel olmasaydım tüm bunlar başıma gelmezdi.
"Giyin artık, Jaemin, güzel vücudunu sergilemek istiyor olabilirsin fakat ben o kadar da sabırlı bir genç adam değilim."
Bu cümle tüm atmosferi değiştirmişti.
"Eh, ben giyineyim o zaman."
Eliyle dolabını işaret ederek odadan çıkmadan önce durdu, birkaç gün önceki gibi kulağıma eğildi, su damlalarının ıslattığı omuzumda sıcak nefesini hissedebiliyordum ve bu nedensizce tüylerimi diken diken etmişti.
"Başka bir adamın daha karşısına böyle çıkmış olabileceğin düşüncesi beni sinirden çıldırtmak için gayet yeterli, Na Jaemin."
Yüzümde mükemmel bir sıcaklık hissettiğimde çıkıp gitmişti çoktan, arkasından belimde havluyla bakakalmıştım, yüzüm kıpkırmızıydı ve bu kesinlikle Na Jaemin'e yaraşır bir hareket değildi.
Tanrı aşkına! Benim yanımdayken Leydiler söylediğim sözlerin cezbediciliği yüzünden utanıp kızarırlardı! Ben değil, ben kızarmazdım.
Annemi istiyorum.
Parmağımda oynattığım tüm Leydilerden özür dilerim. Bir daha yapmayacağına söz veriyorum.
Dolabından aldığım ve bir daha asla geri vermeyeceğim kıyafetlerle üstümü giyip çıktım odadan, Jeno salonla birleşik mutfaktaydı, Minah'ı görmemiştim ve küçük kardeşim gerçekten küçük olduğunu kanıtlamak ister gibi televizyonda çıkan saçma şarkılara eşlik ederek tatlı hareketler yapıyordu.
Hiç utanması yoktu gerçekten.
Az önceki olaylardan dolayı Lee Jeno'nun yanına gidemeyeceğimden el mahkûm şarkı söylemeye devam eden Jaehyuk'un yanına gittim, başımı dizlerine yasladım ve uyku pozisyonumu aldım.
Minah ve Jeno'nun evini ele geçirmiş olduğumuz fikri kesinlikle doğruydu.
"Jeno! Bana da çilekli süt verir misin?"
Kardeşimin tatlı bir şekilde sorduğu soruya karşılık Jeno buzdolabından iki tane daha çilekli süt alıp yanımıza geldi, ben ise çilekli sütü gördüğüm anda başımı kardeşimin dizlerinden kaldırmış ve hoodiemin kapüşonunu karamel saçlarımın üzerine çekerek koltuğun onlardan en uzak köşesine sinmiştim. Bir yandan da Lee Jeno'nun sehpanın üzerine koyduğu çilekli süte bakıyordum. Ve o, çilekli süte nasıl baktığımı fark etmiş olacak ki sol kaşını kaldırmış bir şekilde bir benim tiksinti dolu yüzüme, bir de kardeşimin mutlulukla çilekli sütünü içişine bakıyordu. Ve kardeşim beni fark ettiğinde açıklama yapma gereği duymuş gibi konuşmaya başlamıştı.
"Jaemin'in çileğe alerjisi var. Küçükken bir kez bilmeden çilek yemişti ve neredeyse ölecekti, o zamandan beri çileklere hep önyargıyla yaklaşıyor. Zavallı çileklerden ne istiyor anlamıyorum ama onlara bir şans verse gerçekten seveceğine eminim doğrusu."
"Ağzınla söyledin gerizekalı! Alerjim var işte, çilek yersem ölürüm. Öleceğimi bile bile neden bir şans vereyim?"
Jeno'nun gözleri sehpanın üzerindeki çilekli süte daldığında bir an olsun gözlerimi ayıramadım ondan, yüzünde hüzünlü bir gülümsemeyle bakıyordu karton kutuya, neden böyle olduğunu merak ettiğim için sormak üzere dudaklarımı henüz aralamıştım ki kulaklarımı dolduran kısık sesi bana engel oldu.
"Bazen öldüreceğini bile bile bazılarına silah emanet edersin, Na Jaemin, ve sonra onu sana karşı kullanmamalarını dilersin. Eğer kullanırsa yanlış bir seçim yapmışsındır fakat kullanmazsa hayatında daha doğru bir karar daha almamışsındır. Bu yüzden kimseye güvenme Jaemin. Asla seni öldürebilecek çilekli sütü bir başkasının ellerine verme, onu sana karşı kullanmayacak birini bulamazsın sen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Breaker-Heartbreaker
Short Story"İşte böyle bir kalp kıran olunur." {najaemin+leejeno} Dedicated to @aftersateez