Jeno'ya hiçbir şey soramadım çünkü kilitlenip kalmış gibiydim. Dudaklarım aralık ve gözlerim sonuna kadar açık bir şekilde onu izliyordum, onun yüzünde ise rahatlamış gibi küçük bir gülüş vardı, benden bir cevap bekliyordu. İyi ya da kötü bir şeyler söylememi istiyordu.
"Sen şimdi bana... aşıksın... mı?"
Şaşkınlıktan konuşmayı bırak nefes almayı bile unutmuştum, saniyelerdir nefes almıyordum ve farkında değildim.
"Bu kötü bir şey mi?"
Tek kaşını kaldırıp kuşkuyla sorduğunda gergince güldüm. Kötü bir şey değildi, öyle düşünmesini istemiyordum. Neden bilmiyordum.
"Yok, hayır, kötü değil de... biraz şaşırtıcı?"
Gülümsedi, beklentiyle bakıyordu bana. Ağzımdan çıkacak cümleleri bekliyordu, ben ise ne demem gerektiğini hiç bilmiyordum.
Lee Jeno'ya iş yüzünden yakınlaşmıştım, ona iş yüzünden güzel güzel cümleler söylemiştim, çaresizlikten o gece yanında yatmıştım fakat onu hiçbir etki altında kalmadan saatlerce izlemiştim. İçimden geldiği için...
"Jeno ben bilmiyorum."
Dürüst olacaktım, duygularım konusunda yalan söylemeyecektim, her zaman olduğu gibi mükemmelliğime leke sürecek hiçbir davranışta bulunmayacaktım.
"Kafam karmakarışık ve tüm duygularımın, bütün yaşanmışlıklarımın ayrı ayrı her yere saçılmış oluşu beynimin içini kocaman bir enkâza çeviriyor ve ne hissetmem gerektiğini, ne yapmam gerektiğini hiç bilemiyorum. Bilmelisin ki sana karşı boş değilim fakat bunun aşk mı yoksa gelip geçici bir heves mi olduğunu anlayamıyorum. Eğer bana biraz zaman verirsen-"
İşaret parmağını dudaklarıma bastırarak 'sshht' tarzı bir ses çıkardığında susmuş ve yerlerde gezinen gözlerimi ona çevirmiştim, yüzündeki yumuşacık ifadeden dolayı duygularımın karman çorman oluşunu pek bir yadırgamadığını anlamıştım.
Sanırım iki yıl boyunca Leydileri üzdüğü için Lee Jeno'dan nefret etmekle çok büyük bir hata yapmıştım, aslında eğer onlara yüz verdikten sonra gelip bana beni sevdiğini söylese, işte o zaman gerçekten nefret edilesi bir varlık olurdu.
Ben artık Lee Jeno'dan istesem de nefret edemezdim, çoktan ona düşmeye başlamıştım bile.
"Bana sadece şunu söyle Jaemin: O gün o kızı bana getirirken ne hissettin?"
Aklıma dolan anılarla kaşlarım çatıldı, engelleyemediğim bir sinir duygusu beni ele geçirmeye başladığından çoktan yumruklarımı sıkıyordum.
O kızı sevmiyordum.
"Onu öldürmek istedim."
Güldü, şimdi yüzünde güller açıyordu. Öyle mutluydu ki bir an cevabımı gözden geçirmeden edemedim ve bunun karşılığında bana kalan tek şey yanaklarımı bile kızartacak türden bir utançtı.
"Gidelim o zaman."
Bence de gitmeliydik, hatta ben yalnız gitmeliydim çünkü intihar ederken kimse tarafından rahatsız edilmek istemiyordum.
Beni bir kitapçıya soktu, alması gereken bir kitap olduğunu söyleyip kayboldu, ben de öyle kitaplarda göz gezdiriyordum ki köşede duran "Perfection" isimli bir kitap görmemle elim anında ona gitti, kalın kapağını araladım, sayfalarındaki yazılarda göz gezdirdim ve ilk cümlesini okudum.
"Mükemmellik nedir?"
Ne olacak, Na Jaemin tabii ki. Ne kolay bir soruydu bu böyle.
Fakat kitabın buna karşılık verdiği cevap düşündüğümden oldukça farklıydı ve bu bir miktar sinirlerimi bozmuştu.
"Hiçbirimiz mükemmel değiliz fakat mükemmel olma düşüncesiyle kendimizi yiyip bitiriyoruz neredeyse. Ben bu mükemmellik algısının insanoğlu üzerinde neden böylesine büyük bir etkisi olduğunu hâlâ anlamış değilim, hiçbir varlığın mükemmel olmadığı dünya üzerinde neden herkesin mükemmel olma arzusu içinde de olduğunu da anlamıyorum. Bence mükemmel olmayın, zaten olamıyorsunuz, siz sadece kendiniz olun. Bu yeterli, dahasına ihtiyacınız olmayacak, gerçekten.
Arada kalmayın, gerçekten içinizden ne geliyorsa onu yapın, hislerinizi saklayarak kalbinizi birilerinin mezarı hâline getirmeyin. Bilirsiniz, mezarlıklar ıssız olur, peki ya öyleyse neden her birimiz bir şeyleri içimize gömmeye çalışıyor ve orayı bir daha kimsenin uğramayacağı tenha bir alana çeviriyoruz?
Içinizde yaşattığınız her şey sizi siz yapar fakat siz mükemmel olma uğruna onları gömmeye çalışıyorsunuz, vazgeçiniz, mükemmel olmak iyi değil. Gerçekten olmak istediğiniz kişi olun, sevebilirsiniz, sevmek bir kusurdur fakat bunu öyle gözünüzde büyütmeyin. Mükemmel olmayın, mutlu olun."
Kaşlarım çatılmıştı. Ben kesinlikle mükemmel olma arzusunda biri değildim, zaten mükemmeldim. Sevmeyi hiçbir zaman kusur olarak görmemiştim, ama kimseyi sevmemiştim. Daha önce hiç arada kalmamıştım çünkü beni arada bırakacak kadar güçlü iki duyguya yenik düşmemiştim. Ben mükemmeldim çünkü kendimi seviyordum, içimdeki hiçbir duyguyu gömmeye çalışmıyordum oraya, ben kendimi bile bile hissizleştirmiyordum.
Eğer diğer herkes de benim gibiyse bu kitabın yazılış amacı neydi?
Yanımdaki hareketlenmeden ötürü Lee Jeno'nun geldiğini anlamıştım. Başımı çevirmedim fakat bir ifadesiz yüzüme, bir de kitabın kapağına baktığının farkındaydım.
"Perfection demek... O kitabın seni çekeceğini biliyordum. Sana onun hakkında komik bir şey söyleyeyim mi? Onu abim yazmıştı."
Gözlerimi ona çevirdim, abisinin yazmış olması şaşırtıcı değildi aslında, Jeno da Edebiyat okuyordu, hatta bazı derslerimiz ortaktı ve onun yazdığı her şey öğrenciler arasında çok popülerdi. Abisinin bir yazar olması o kadar da garip bir durum değildi.
"Kitabın kapağında kocaman bir Perfection yazıyor ama ilk sayfadan başlamış mükemmelliği gömmeye. Ne yapıyor anlamıyorum."
Burukça gülümsedi.
"Abim oldu olası mükemmelliğe takıntılıydı, yaptığı her şeyin mükemmel olmasını isterdi, mükemmel olmayı isterdi. Sevmeyi de kocaman bir kusur olarak görürdü ve sırf bu korkusu yüzünden o kişiye açmadı kendini, sevdiği kişi yakın bir arkadaşıydı ve bu kitabı yazmadan hemen önce ona düğün davetiyesi gönderdi. Hata yaptığını o an anlamıştı, bu kitapla birlikte vazgeçmek istedi, başardı gibi. Ben de bu yüzden mükemmelliğe kafayı takmış olan kimseyi sevmem, Jaemin, sonumun abiminki gibi olacağını düşünüyorum çünkü."
Ama ben mükemmeldim.
"Peki ya ben? Ben mükemmel değil miyim gözünde?"
Beklentiyle bakıyordum, ona karşı içimde filizlenecek olan her bir duygu dudaklarının arasından çıkacak olan cümlelere bağlıydı. Ben mükemmelliğe kafayı takmış sayılamazdım ama bana öyle olmadığımı söylemesi canımı yakardı, öyle olduğumu söylerse ise kendiyle çelişirdi.
Lee Jeno'nun aşkı iki dudağının arasındaydı.
"Senin tek kusurun kusursuz oluşun, Na Jaemin. İki yıldır gelip geçtiğin her yerde mükemmel oluşunu anlatmanı yüzlerce kez dinledim, ilk başta çok itici geliyor olsa bile sonradan fark ettim ki bu kendini olmak üzere soktuğun herhangi bir kalıp değildi, mükemmel olmak için kafanda belirlediğin standartlara göre yaşamıyordun, gerçekten olduğun kişiyi mükemmel olarak tanımlıyordun ve bu gördüğüm en güzel şey. Çoğu insan mükemmelliği kusurlarını sevmedikleri için ister ve sen kendini her şeyinle sevdiğinden, gerçekten kusur olabilecek hiçbir şeyin yok senin. Ben bunu seviyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Breaker-Heartbreaker
Short Story"İşte böyle bir kalp kıran olunur." {najaemin+leejeno} Dedicated to @aftersateez