9.BÖLÜM-TRAVMA

78 5 119
                                    

Vera

  Baktığım noktadaki kişiye ihtimal veremezken, yanımızdan hızla ayrılan Arslan Mert'le dikkatim dağıldı. Attığı büyük adımların hedefi Caner olduğu için açıkçası çekinmeden edemedim. Çünkü daha geçen gün ders çıkışı yalnız kaldığımızda bana "ona soracak hesabım var" demişti. Onu çok iyi tanımıyor olsam da öfke sorunu yaşayan biri olduğunu biliyordum. Bu yüzden ben de onun arkasından yürümeye başladım.

"Fransız kaldım yahu ben. Neler oluyor? Gel Küba!"

  Yürürken arkamızdan gelen Selen'in söylenmesine bile cevap veremedim. Dünyanın en yavaş yürüyen insanı olmanın en zor yanı birini durdurmaya çalışırken vakit kaybetmekti. O yüzden Arslan Mert, Caner'e saldıracak korkusuyla Selen'i duymazdan gelmek zorundaydım. 

  Yaklaştıkça Caner'i daha net gördüm. Abartmadan söyleyebilirdim ki, en az on kilo vermişti. Yavaş adımlarla ve boş bakışlarla yürürken bizi fark etmemişti bile. Hiç görmeye alışık olmadığım bu hali yavaşlamama neden olmuştu. Ama sonra herkesin odağını bize çevirecek şekilde onun adını söyleyen Arslan Mert, ayaklarımı bu sefer koşmaya formatladı.

"Burada ne işin var!"

  Sanki rüyadan uyanmış gibi silkelenen Caner, birkaç kere gözünü kırpıştırdı. Yok artık dercesine baktığında gülümseye başlayacaktı ki, daha ne olduğunu anlamadan Arslan Mert yakasına yapıştı. Ayırma teşebbüsünde bulunmam gerekiyordu değil mi? Ama ben kaos ve kavgaya gelebilen biri değildim.

  Anında yükselen sesleri ve itişmeleriyle ellerim kulaklarıma gitti. Ona rağmen seslerini çok net duyuyordum. Ama bir süre sonra her zaman olduğu gibi kargaşa sebebiyle sesleri ayırt edemez oldum. O esnada Selen onları ayırmaya çalışıyor, Küba ise deli gibi havlıyordu. Kesileceğini anladığım nefesimle telaşım artarken, midem bulanmaya başladı. Sesler boğuklaşmaya başladığında nadiren bedenime buyur ettiğim öfkeme dur demedim.

"Yeter!"

  Sesimle buğulu gözlerimin arkasından ayrılan ikiliye ve bana korkuyla yaklaşan Selen'e baktım. Bana doğru gelirken aynı zamanda "sakin ol" diyordu. Çünkü sakin olmasam daha da kötüleşeceğimi biliyordu. Ne yazık ki lisede ona zorbalık yaptıkları zaman yardım ettiğimde de bunlar yaşanmıştı. Hatta ben hızımı alamayıp bayılmıştım. 

  Sebebi ise küçükken Nazım'ın kavga ederken kafatasını çatlatmasıydı. Aklıma gelen eski ve kötü anıyla elim direk kafama gitti. Nazım'ın yarasının olduğu yeri kendi kafamda hissediyor gibi olduğumda çapraz taraftaki çöpe ilerleyip içimde ne var ne yok boşalttım. Rahatlamasına rahatlamıştım fakat utanç hissiyle kafamı kaldırmaya cesaretimi bulamıyordum. Yanımda hissettiğim hareketlilik başımı diğer tarafa çevirmeme neden oldu.

"Lavinia, özür dilerim."

  Uzattığı peçeteyi ona bakmadan aldığımda Selen'in uzattığı suya itiraz ettim. Huyumu bildiği için üzerime varmadı. Peçeteyle ağzımı temizledikten sonra bileğimdeki tokayla saçımı bağladım. O sırada Selen, Arslan Mert'i iyi olduğuma ikna etmeye çalışıyordu. Neyse ki ikna olup kargaşada gelen güvenliğe açıklama yapmaya gittiğinde yavaş adımlarla Selen'in arabasına ilerledim. Şu an iki kavgacıya travmalarımı anlatmaya halim yoktu. 

"Yanlış arabaya gidiyorsun."

  Omzuma dolanan kolla kafam karışırken Arslan Mert'in emrivaki tavrına gözlerimi devirdim. Kendi yürüdüğü yöne doğru beni yönlendirdiğinde durdum. Böyle kandimi kaybedişlerimden sonra konuşmamayı tercih ederdim genelde. Ama Yabancı'nın huyunu biliyordum. Zorla konuşturacaktı beni.

"Eve gitmek istiyorum."

  Göz ucuyla Selen'e baktığımda bana küçük bir bakış atıp başını çevirdi. Ardından görüş açıma giren Caner'in mahcup sırıtışını gördüm. Her kargaşada dikkat çeken olmak beni rahatsız ediyordu. Çünkü asıl konu ben değildim. Bu histen kurtulmak ve Caner orada olduğu için burnundan soluyan Arslan Mert'i uzaklaştırmak adına koluna dokunup geleceğimi söyledim.

BİHABERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin