2.BÖLÜM-LAVİNİA

190 23 289
                                    

     Bölümümüzün şarkısı Müzeyyen Senar-Benzemez Kimse Sana(Okuyunca bağlantıyı kuracaksınız. Bölümün o kısmını okurken dinlemenizi tavsiye ederim.) 😁 Keyifli okumalar:)

   Beynimde yankılanan cümle ile hızla arkamı döndüm ve yürümeye başladım. Biraz daha orada kalsaydım eğer, gözlerimdeki ifadeden ne kadar da kırıldığımı anlayacaktı ve belki de ağlamaya başlayacaktım. Ben hiçbir mantığın almayacağı, saçma hareketler yapan biri değildim ki. Neden böyle bir şey yapmıştım? Sakin kabuğumun altındaki cesaret zırhımda delik açıp dışarı fırlamıştı adeta ve rezil olmama neden olmuştu. 

    Tanımadığım bir erkeği takip ettim ve karşılığında ise kaba bir ithama maruz kaldım. O kadar küçülmüş hissediyordum ki boğazımda bir düğüm oluşmuştu. Zihnimde canlanan saçma fikirde can sıkıcıydı. Nasıl bir daha yüzüne bakacaktım?  Utanması gereken ben değildim ki. Tamam garip tavır sergilemiştim. Ama o bir cümlesiyle her şeyi mahvetmişti. 

   Deve kuşu gibi yaşamak hiç bana göre değildi. Sakin olsam da sosyal biriydim ve bu tatili kendime zehir etmeyecektim. Onur ile yok olup eriyen özgüvenimi geri kazanma zamanım gelmişti. Madem kaba biri vardı karşımda, ben de ona göre davranırdım. 

   Kendimi ne kadar bileylesem de onun alaycı bakışları gözlerimin önünden gitmiyordu. Aşağılanmayı kimse hak etmez. Gülse halime ya da kızsa bu kadar üzülmezdim. Sesindeki ima yeniden kulaklarıma dolduğu zaman, göz bebeklerimde buhu hissettim. Otele gelmek üzereydim. Ablam ve annem anlarlarsa Arslan Mert'in helvasını yerdik yarın öğlen namazından sonra.

   Toparlanmak adına derin nefesler alıp verirken köşeyi dönmem ile birine çarptım. Kim olduğuna bakmadan özür dileyip ilerlemeye başladım. Ama "önemli değil" diyen sesi tanıdık gelmişti. Arkamı dönüp baktığımda Caner meraklı gözlerle beni izliyordu.

"Vera, bir problem mi var?"

   Caner ile çarpışmak değil de bana sorduğu soru beni gerçek dünyaya döndürmeye yetmişti. "Problem" "benim neyim vardı ki?" ya da "problem kimdi?" Konuşmak için can atan çenemin arzusunu bastırdım ve gülümsedim.

"Gayet iyiyim. Sadece iyi bir gün değil."

   İnanmayan gözlerle bana bakmaya devam etti. Ela gözlerindeki soru işaretleri köşeye sıkışmama neden olsa da bozuntuya vermedim. Kimseye Arslan Mert meselesinden bahsedemezdim. En kötüsü de onu çekiştirmeye hakkım bile yoktu.

"Öyle olsun bakalım. Kendine dikkat et Ankaralı."

    Kullandığı tabir gülmeme sebep oldu. Ankara özlemim içimde kıpraşırken Caner ile vedalaşıp otele girdim. Kapıda onunla karşılaşmam ruh gibi odaya çıkmamamı engellemişti bir nebze de olsa. En azından oda da ablamın sorgulamasına maruz kalmayacaktım. Gerçi odaya girdiğimde ablam telefonda asistanına bir şeyler anlatıyordu. Burnumun dibine kadar da girse anlamazdı moralimin bozukluğunu.

   Kendimi banyoya atıp ferahlamaya çalıştım. Jakuzinin dibine çöktüğümde artık duygusal zihnim kasılmaktan yorulmuştu ve kendini bıraktı. Yanaklarımdan süzülen sıcak damlalar biraz olsun beni rahatlatmıştı. Dünya var olduğu andan beri tüm canlılar için geçerli olan o naif kuralı düşündüm. Acının hissedilmesi... Acı hissedilmek ister ve haklıdır. Boyutu ve çıkış noktası önemsizdir. Kollarımı bedenime sardım ve gözyaşlarımla gülümsedim. Ne kadar kırılmış olursam olayım, ben bugün kendim için bir adım atmıştım ve bunu inkar etmeyecektim. 

   Hızlıca hazırlandım ve annemlerle akşam yemeğine indik. Güzel bir yemeğin ardından annem ve ablam sahildeki canlı müziği merak edip oraya geçtiler. Ben de telefonuma sarılıp hayatımın erkeğini aradım. Kulağıma dolan sesi otuz iki diş gülümsememe neden olmuştu.

BİHABERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin