20. BÖLÜM - "Mızrak"

142K 7.4K 27.4K
                                    

Merhaba güzel ballarım, yeni bölüm ile karşınızdayım. Sizleri, her birinizi çok özledim, okumaya geçmeden önce hatırlatmak isterim ki gerçekten beni destekleyen ve her an yanımda olarak varlığını en içten hissettiren okuyucularıma en içten dileklerimle teşekkür ederim, sizi daima seveceğim, iyi ki varsınız. 🖤

Lütfen bol bol yorum yapıp, aşağıdaki yıldız butonuna basmayı unutmayın.

Yarın akşam yeni bölümden paylaşacağım kesiti ve spoiyi okumak için instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın. Sizleri çok seviyorum. İnstagram; @lorianalm

LM

Geçen saniyelerin ne lüzumu vardı, bilmiyordum. Sahiden de zaman ilaç mıydı çaresizliğimize, sarar mıydı bir türlü kabuk bağlamayan yaralarımızı, ısıtır mıydı soluk gülüşlerimizi ya da şefkatla kucaklar mıydı, umutsuzluğa kapılan ruhumuzu?

Belki de hepimiz en kötü anlarımızda birileri tarafından böyle kandırılmış olabilirdik, ölümün vahşi kıyılarında ıstırap içinde o acıdan bu acıya savrulurken kendimizi böyle teselli ediyor da olabilirdik ama geçmiyordu. Ne yaparsan yap, zaman hiçbir şeye ilaç olmuyor, kanayan ruhumuza kanatan uyuşturucadan başka hiçbir dakika panzehir olmuyordu...

Yağmur taneleri Tanrı'nın üzerimize yağdırdığı bir lanet gibi sert bir şekilde bedenimize düşerken, sırılsıklam olmuş bir şekilde Kızıltuğ'a doğru baktım. Saniyelerdir kendine gelmeye çalışıyor, kendi etrafında dönüp duruyordu. Saçlarının arasına daldırdığı parmakları titriyor, belirgin bir şekilde boynunda beliren damarları seğiriyordu.

Aybars kimdi bilmiyordum ama Kızıltuğ'un onu çok yakından tanıdığına dair yemin edebilirdim çünkü daha önce Kızıltuğ'u asla bu denli dumura uğramış bir şekilde görmemiştim. Ne yapacağını bilmiyordu ve köşeye sıkışmış hissediyordu kendini. Bunu anlamam için ekstra bir çaba sarf etmeme gerek yoktu, gözlerinde yatan çaresizliği nerede görsem bilirdim. O çaresizlik insanın kanına tıpkı bir zehir gibi karışır, bedeni değil de ruhunu ölüme sürüklerdi. Belki de şu an ölümün kıyısındaydı ve birileri tarafından kurtarılmayı bekliyordu.

Sahi, bu merhametsiz canavarı bu hâle getiren Aybars, kimsin sen?

Kızıltuğ ani bir hamleyle bedenini bana döndü ve hızla yanıma gelerek bileğimden tutup beni ayağa kaldırdı. Şaşkındım, oldukça ürpertici görünüyordu ve bu durumun içinde olmak beni fazlasıyla korkutuyordu.

"Başka ne hatırlıyorsun?" diye sordu, kan çanağına dönmüş olan gözlerini gözlerime doğrultarak. Tereddüt içerisindeydim ve kalbim hunharca çarpıyordu. Kızıltuğ'un nefesi titriyordu, Aybars her kimse onu çok iyi tanıyor, hatırladığım her şeyi deli gibi merak ediyordu. İyi ama neden?

"Konuşsana lan!" diye kükredi, bileğimi kuvvetli parmaklarının arasında sıkarken. "Şimdi de sağır taklidi mi yapıyorsun ha?"

Titreyen bacaklarımı sabit tutmaya çalışırken tereddütle başımı olumsuz anlamda salladım. "Hiç..." diye fısıldadım, göz pınarlarıma kadar inen yaşları serbest bırakırken. "Hiçbir şey hatırlamıyorum."

Kızıltuğ boşta olan eliyle çenemi kavrayıp, canımı acıtmak istercesine sert bir şekilde bedenimi kendine doğru çekti. "Sana başka ne hatırlıyorsun diye sordum!" ıslanan saçlarından yayılan ve tuhaf bir şekilde tanıdık olan keskin bir koku burnumu doldururken, ellerim sert göğsüne tutundu. "Ben başka hiçbir şey hatırlamıyorum!" diye bağırdım, ruhumun iniltisini bastırmaya çalışarak. "Tek hatırladığım şey beynimin içinde yankılanan Aybars diye bir herifin adı!" Biliyordum, tamamen yalan söylüyordum ama başka çarem yoktu. Hatırladığım tüm anıları ona anlatınca bana ne yapacağını ya da beni nasıl bir durumun içine sürükleyeceğini bilmiyordum.

SOĞUK TUTKU +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin