Hayat size çok renksiz gelebilir ama şunu unutmayın ki yağmur, sel olsa bile gökkuşağı gelmekten vazgeçmez.🌈🌈🌈
Hidayet Hanım, elindeki hazır evrak çantasıyla birlikte merdivenlerin önünde, Nadide'nin aşağı inmesini bekliyordu. Yeni günün konseptini aşırı merak ediyordu aynı zamanda. 'Deli kız acaba bugün hangi mottoyla şaşırtacak bizi acaba?' diye kıkırdayarak içinden konuşuverdi. Tam o sırada Nadide Elif, makyajının son rötuşlarını da tamamlayarak odasından çıkıp, merdivenlerin başında kendisini bekleyen kadına şov yaparcasına indi yanına. Hidayet Hanım, ağzı açık bir şekilde simsiyahlara bürünmüş genç kıza şok edici bakışlarını attı ve ''Böyle mi gideceksin adliyeye?'' dedi.
Nadide Elif, üzerini baştan aşağı süzüp, kaşlarını havaya kaldırarak ''Evet nesi var ki?'' diye sordu.
''Nesi yok ki? Cenazeye gider gibi siyahlara bürünüp, sevgilisi başka bir kadınla evlendiği için düğününde boy göstermeye giden evde kızlara benzemişsin."
Nadide Elif, sol elini yüzüne kapayıp Hidayet Hanımın benzetmesine tepki gösterdi.
''Hidayet abla bugünün konsepti Hanımağa, Hanımağa.''
''Hanımağa mı? O ne alaka?''
''Müvekkilin karşısına aldığı kişi mafyada ondan. Hem de büyük bir aşireti temsil ediyor. Müvekkilime korkmaması adına, mafyalara karşı hanımağa bir avukata sahip olduğunu göstermeye çalışıyorum. O yüzden bugün konseptim Hanımağa profili.''
''Mafyayı karşısına alan neci peki? Sen ucuza dava almazsın ki.''
''Ucuz bir dava olduğunu kim söyledi? Davacı vekiliyim Hidayet Sultan. Müvekkil ön ödemeyi neredeyse tazminat kadar ödedi ayrıca tazminattan yüzde yirmilik bir pay alacağım. Sen ona göre hesap et işte.''
Hidayet Hanım, hipnoz edilmiş gibi parmaklarıyla ödemenin ne kadar olduğunu bile bilmediği halde saymaya başladı. Nadide Elif, eliyle sayım yapan Hidayet Hanıma başını eğerek baktı ve evrak çantasını versin diye iki elini de ona uzattı. Hidayet Hanım, kendine geldiğinde 'Aman ben Ne yapıyorum?' diye düşünerek elindeki çantayı Nadide Elif'in kollarının arasına bıraktı. Nadide Elif, elindeki çantanın içindeki evraklarını ve bilgisayarını kontrol ettikten sonra Hidayet Hanıma öpücükler atarak evden çıktı. Bahçe kapısının önünde Nadide Elif'i bekleyen Ahmet Bey, elindeki izmariti hızlıca söndürüp, kendisine doğru gelen gen kızın binmesi için arabanın arka kapısını açtı. Kendisi de hemen sürücü koltuğuna oturdu. Üzerine sinen sigara kokusundan kurtulmak için torpidodan parfümünü alıp sıktı. Arka koltukta oturan Nadide Elif'in kızgın bakışlarından da kaçamamıştı.
"Bakıyorum da dediklerimi hiç dikkate almıyorsun Ahmet ağabey." dedi hoşnutsuz bir sesle.
"Öyle birden de bırakılmıyor be güzel kızım."
"Bana mahcup olma Ahmet ağabey, lütfen! Ben senin sağlığını düşünüyorum.'' Dolu gözlerini dikiz aynasından kendisine bakan şoförü ile buluşturarak konuştu tekrardan. "Ben sahipsiz biriyim, bir ailem olaydı eğer beraberce uzun ve sağlıklı yaşamak isterdim. Sen de bir evin direğisin be Ahmet ağabey, çocuklarının senin sağlığından ötürü gözyaşı dökmesine müsaade etme ne olursun."
"Doğru söylüyorsun kızım. Azar azar bırakmaya çalışacağım inşallah."
Nadide Elif, elini alnına vurup başını salladı olumsuzca.
"Seninle bu konuda hiçbir zaman anlaşamayacağız Ahmet ağabey."
Ahmet Bey, utanarak düşürdü omuzlarını. Bu yolculuk uzun hissettirecekti belli ki. Nadide Elif'e de kıyamıyordu ki, karşı atak cevap olarak "Benim hayatım sana ne?" diyebilsin. Hatta hak bile veriyordu. Çünkü Nadide Elif, her şeyi çok ince düşünüyordu yaşamışlıklarından ötürü. O kadar naif düşüncelere sahipti ki, işe ilk başladığında; kendisine çalışan değil aile aradığını, söylemişti bu genç kız ona. Onun yalnız hayatının yapbozunun kaybolan parçalarını bulup tamamlamaya ihtiyacı vardı, kendisinin de işe. Bu yüzden zevkle kabul etmişti bu işi. Bu yüzden, onun kızgın karşılıklarına susmakla yetinebildi sadece.