Bölüm 8

250 80 31
                                    

Sabırsızlık insanı hiçbir zaman doğru yola sürüklememiş. Mutluluğunda, hüzününde sonu hep duvara toslamak olmuş. Sabrın sonu selamettir, diye güzel bir söz var. Hüzünü son bulur, mutluluğu ise sonsuz. O yüzden beklemek  en doğru tercihtir derler. Yavaş dahil gelse beklemek güzeldir ama şunuda bilmeliyiz ki sabırın beklediği gibi adalette bekler. Evet Allah'ın adaleti yavaştır, lakin geldi mi hakikatli gelir..

⚖️

Saat öğle vaktine yaklaşmak üzere iken durakta aldı soluğu Bora. Bahçelievler'in en kalabalık mahallesinde yaşıyordu, bu yüzden gelen otobüsler içi tıka basa dolu olduğu için beklediği durakta pek otobüs durmuyordu ne yazık ki. Sonunda nefes alabilecek kadar dolu olan bir otobüs durduğunda 'Hurra' daldı içine Bora diğer herkes gibi. Metrobüse binmesi gerekiyordu ama metrobüs evine uzaktı, yürüyüp ayaklarına kara sular indirmeyi aklına getirmek bile istemedi. Otobüs Ataköy-Şirinevler durağında durduğunda, otobüsün neredeyse hepsi son durak olmamasına rağmen inmişti. Bahçelievler halkı, ne yazık ki Ahmet Yesevi caddesinden bindikleri bu otobüs hatlarını, çoğunluk olarak bu durakta inerek metrobüse binmek için kullanırdı. Üşengeç insanların yürüyerek 10-15 dakika süren bu yolculuğu otobüse binerek kendini yormaktan kurtarma prosedürü idi bu hatlar.

Bora kendini indiği otobüs kadar tıkış tıkış olan metrobüsün içinde buldu. İstanbul adliyesinin baya bir yolu vardı evine. Lakin içindeki heyecanı bu uzun yola çoktan kör olmuştu. Çağlayan durağından iner inmez mutlu adımlarla çıktı üst geçit merdivenlerini. Meslekte 7. yılıydı ama ilk defa adliyeye bu kadar mutlu hissederek adım attığında stajyerliğinin ilk günü olsa gerekti. Hatta belki de o günden bile daha mutluydu. Nadide Elif'i adliyenin bahçesinde telefonla konuşuyordu. Bora bunu beklemiyordu çünkü anlaştıkları vakitten oldukça erken gelmişti. Hemen yanına yaklaşarak

"Niye bu kadar erken geldiniz ki Nadide Elif hanım?" diye sordu

"Heyecanına yenik düşüp erken geleceğini düşünerekten biz de erken gelelim dedik. Bak gördün mü Ahmet ağabey? Sana katiyen bu hayatta yanılma payını şahsıma vaat etmediğimi söylemiştim."

Nadide Elif, bilmiş bakışlarını Ahmet Bey'in üzerinden çekip Bora'ya baktığında başını yerde görmeyi beklemiyordu. Bir an söylediklerine pişman olsa da geri adım atmayarak sözlerine devam etti.

"Ayrıca hayatımda yanılma payı olmadığı kadar kaybetme lügatımda yok bilesin. Zaten tek bir lügatım var o da para. O yüzden bugün bana kendini kanıtla Bora"

Nadide Elif, Bora'da ilk gelişindeki heyecana dair bir etkileşim göremeyince gaz vermek adına omuzuna dokunarak konuştu.

"Bunu başarabiliriz! Kaybetmek yok Bora!"

Bu sefer ışıl ışıl gözlerle baktı patronuna Bora. "Bunu başarabiliriz!" cümlesi onu oldukça etkilemişti. Açıkçası ilk sohbete karşı biraz kırılsa da son cümleler ilaç gibi gelmişti genç adama.

"Bugün dava nasıl kazanılır göstermek adına ilk iş günümüze böyle başlayalım istedim. Sana vereceğim ilk iş beni gözlemlemek olacak."

"Peki o zaman Nadide Elif Hanım. Ben Baro odasından bir cübbe alıp geleyim."

"Saçmala, günde 100 farklı kişinin üzerine giyip çıkardığı cübbeyi sana giydireceğimi düşünmüyorsun değil mi?"

"Sizin giydirmenizi değil kendim giymeyi düşünüyorum."

Nadide Elif, Bora'nın sözlerini duymazdan gelerek arabasının arka koltuğundan iki cübbe çıkardı. Bora elinde cübbe ile gelen genç kızı görünce aklına direk bir kaç gün öncesinde başka bir adliyede gördüğü avukat ve müdavimleri geldi. Elini şaşkınlıktan açılmış ağzına kapadı ve istemsiz bir "Olamaz." kelimesi dilinden dökülüverdi.

YILDIZLAR KAYARKEN   #Watty2022Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin