Hayat zaman zaman bizleri duygu denizinde acılar içinde yüzdürebilir, birgün tatlı bir elin uzanıp çekip kurtaracağından habersiz..
^^^^^^^^^^^^^^^
Hiddetle ayağa kalktı. Ne yapacağı konusunda kararsız kalmıştı. Yardım etmeli miydi?
"Nasıl kurtarabilirim ki ben seni?" diyebildi şaşkınlık ve korku dolu sesiyle. Yerde yatan adamdan ses çıkmadı. Nadide Elif "Yine sızdı mı acaba?" diyip eğilerek göz ucuyla baktı. Sızmak ne kelime adam soğuk yerde uyumuş horluyordu bile. "Al işte benim gireceğim depresyonumda bu kadar olur! Ne diye gelip bu sarhoşu başıma yük ettim ki?" Yere eğilerek sızan adamı kaldırmaya çalıştı. Bir kaç denemenin ardından güç bela omuzlarından kaldırabilmişti sonunda. Adamın üzerindeki alkol kokusunu alınca öğürüyor gibi yaptı Nadide Elif. "Bu ne iğrenç bir kokudur öyle? İnsanlar bunun kokusuna nasıl tahammül edebiliyor? Kokusu böyleyse tadını hiç hayal edemiyorum!" Sırtındaki yarım bedene çığırıp "Az yardımcı olsana sen de be! Refleksen bari yürüsün ayakların!" Genç kız ne kadar çabalasada konuşmalarına karşılık alamıyordu. Millet bahçesinden çıktığında sırtındaki adama tekrar yükseldi. " Utan utan! Tepenin aşağısında şehitler anıtı var. İnsan böyle bir yerde içip sızar mı?" Omzundaki adamı sinirle yere attı. "Günahın boynuna olsun kal o zaman yerde öylece!" diyip hızla yürüdü. Yere sert bir şekilde düşen adam tekrar ayıldı. Başını yukarı çevirdiğinde arkasını dönmüş ve hızlıca yürüyen genç kızı gördü. Sarhoşluğun verdiği aptallıkla arkasından emekledi yavaş yavaş. Nadide Elif vicdanen dönüp arkasına baktığında yerde yavaş yavaş emekleyen adamı görünce "Ayy!" diye bir çığlık daha attı korkudan."Nereden aldım başıma bu belayı of!" diyerek yakınıp olduğu yerde durdu ve bebek gibi yerde emekleyen adamın kendisine doğru gelmesini bekledi. Ağlak bir şekilde gözlerini kapayıp başını sağa ve sola yatırdı. Ellerini yumruk yapıp bir "Of!" daha dedi. Adam ayaklarının dibinde bitince küçük bir çocuğu kucağına alır gibi omuzlarından tekrar kaldırdı. Genç adam, kadından güç alarak ayağa kalkıp yürümeye çalıştı. Nadide Elif pes etmişti artık, mecbur adamı eve götürecekti. Ama şöyle bir sorun vardı; Bu adamı evin içine nasıl sokacaktı? Evinin demir kapısını gıcırdatmadan yavaşça açtı. Girişin ışıkları halen açıktı. "Demek ki Zafer üst kata çıkmamış." dedi gözleri ile süzerken. Gözlerini bu sefer kapayıp Allah'a yakalanmamak için dua etti. "Bir dirhemlik özgüvenim kaldı onu da bugün ayaklarımın altına alma Allahım." Yavaş yavaş içeri girdiğinde aklına arka bahçedeki sera geldi. Bu sera Nadide Elif'in küçük bir amazon ormanıydı. Canı her sıkıldığında bu küçük amazon ormanında inzivaya çekilirdi. Sırtındaki yükü dürte dürte seraya doğru yürüdüler. Adamı camekanlı bu küçük ormanında döşediği orta masanın sandalyesine oturtup masayla sıkıştırdı. Yığılıp düşmeyeceğine emin olduktan sonra alel acele eve doğru koştu. Dış kapısını anahtarı ile açtıktan sonra titrek ve bir o kadar da sessizcene odasına çıktı. Odasından içeri girdiği gibi kapısını bir hışımla kapatarak, tırnaklarını yiye yiye bir oraya bir buraya döndü durdu.
"Dışarısı çok serin ya soğuktan ölürse?"
"Kötü mü yaptım buraya kadar taşımakla? Keşke hastaneye götürseydim niye peşime getirdim ki?"
"Yorgan falan mı götürsem?"
Nadide Elif kendi kendine konuşup aynı zamanda düşüne dururken birden aklına Zafer'in kıyafetleri geldi. "Aslında üzerini kalın giydirip üstüne yorgan örtsem?"
"Evet, yoksa bu şekilde iyilik yapayım derken adamı canından edeceğim."
Odasından çıkıp merdivenlerin başından aşağıya baktı. Bir şeyler göremesede bir hareketlilik seziyordu. Zafer odasına çıkmadan hemen çatı katındaki odasına çıkıp, kalın kıyafetler almalıydı. Gizlice Zafer'in odasına daldı ve göz kararı dolabından kalın bir kazak ve mont alıp hızla çıktı. Merdivenlerden aşağı inerken söylenmeden de duramadı. "Kendi evimde kendimi hırsız gibi hissediyordum resmen."
Merdivenlerde bir hareketlilik sezince Zafer'in ayaklandığını anladı ve yarıladığı merdivenden hızla inerek odasına girdi. Elindeki kıyafetleri yatağına atıp yorganıylada üzerini örttü. Zafer, ablasının odasının önüne gelince kapısını tıkladı. Nadide Elif elini ağzına kapatarak sessizce bir "Hih!" dedi. Korkudan nefesini tuttu. Zafer kapının dışından "Abla ben yatıyorum haberin olsun." diyip gidince Nadide Elif, uzuncana tuttuğu nefesi geri verdi. Üst katın kapı kapama sesini duyunca yatağının üzerindeki kıyafetleri üzerlerine kapattığı yorgan ve yastık ile beraber kucaklayıp Zafer'i kolaçan dahi edemeden seri bir hızla aşağı indi. Mutfak kapısından arka bahçeye çıkıp bir merdivende orada indikten sonra kendisini kış bahçesinde buldu. Adam bıraktığı gibi aynı pozisyonda, başı masada yatıyordu.. Yanına yaklaşıp üzerinde incecik gömlekten başka bir şeyi olmayan adama kardeşinin kazağını sert bir şekilde kafasından geçirerek kızarak giydirdi. "Ne var yani koskoca adamsın işte! Şişede durduğu gibi durmayan bir zıkkımı içerek niye kendini bu hallere düşüyorsun? Sen dua et karşına ben çıktım, bir organ mafyasına rastlasaydın vay haline, uyandığında başını musalla taşına vururdun da neyse ben yine vicdanımın ekmeğini yiyeceğim sayende." Sızmaktan uyuklamış adama montuda giydirip daha yumuşak yatsın diye yastığı masanın üzerine koyup üstüne başını koydu, yetmedi yorganıda sırtına attı genç adamın. Yere düşen 'tık' sesi ile bakışlarını düşen cisime odakladı. Derin bir nefes alıp yere düşen cismi bir iki kontrol ettikten sonra hemen karşısına oturdu. Elini yanağına koyup düşündü. Hırlı mı hırsız mı olduğunu bilmediği adamı ne diye evine almıştı ki? Asıl önemli olan kimseler görmeden nasıl göndereceğiydi? Daha fazla duramadı serada ve eve doğru yürüdü dualar eşliğinde. "Sabah ola hayrola." diyerek kendini salondaki koltuğa atıp uzandı.