Saatine bakan Paul gözleriyle sessiz bir yer arıyor gibiydi. Arka bahçede büyük ağacın yanında durdu. Telefonla birkaç şey yaptı ve kulağına yaklaştırdı. Ekranda Donna yazıyor. Bir-iki-üç-bört, click. “Alo…” Telefonu Donna’nın annesi Maria açmıştı. Paul sesine biraz ciddiyet eklemeye çalıştı. “Merhaba. Eee ben Paul, birkaç hafta önce sizde kahvaltı yapmıştık.” Her ne kadar detayları hatırlamasa da “Evet” diyebilmişti Maria. Daha otuzlu yaşlarının sonlarında olmasına rağmen eskiden fazlaca kullandığı, uyuşturucu etkisi de olan, ağrıkesiciler yüzünden hafızasında sanki koca bir delik oluşmuş gibiydi, uzun süreli hatırlamakta zorluk yaşıyordu.
Paul cümlenin devamı gelmeyince tekrar söze girdi. “Kızınız Donna’yı parti için almaya gelecektim. Acaba kendisi şu an nerede?”. Belli ki annesi eliyle mikrofonu kapatmaya çalışmıştı ama pek etkili olmuşa benzemiyordu. “Donna!! Telefoon! Nereye gidiyorsun yine!” Yüksek sesle konuştuğu için hepsi duyulmuştu, telefonun diğer ucunda Paul dudağını ısırıyor gülmemek için çabalıyordu.
Telefondaki ses değişti. “Tatlım. Hazırlanıyordum kusura bakma.” Bunu çıkmaya başladıkları günden bu yana çokça tekrarlamıştı. “Elbisemi bulamadım, onun için biraz uzun sürdü. Bil bakalım nerdeydi. Yine Sandra’nın odasında dolaptan çıktı…”
Telefonu birkaç cümleden sonra dinlemeyi bırakmış etraftaki garsonlara yapacağı şeyleri gösteriyordu. Çok fazla geçmeden tekrar telefonu kulağına getirip “Hıhı, evet.” gibi cümleler sıraladı. “Paul sen beni dinlemiyor musun?” diye arada orda olup olmadığını kontrol eden kız arkadaşı konuşmayı bitirmeye hiç niyetli değildi. Paul konuşmasını böldü ve “Pekala, yani şimdi hazırsın öyle değil mi?” dedi. Saatine tekrar bakıp konuştu “Nerdeyse yarım saat kaldı ben yola çıkıyorum geldiğimde prensesim umarım beni kapıda karşılar.” Hiç ümidi yoktu, çünkü bu matematik dersinden yüz almayı istemek gibiydi ona göre.
Ana kapıdan içeriye girdiler. Asıl parti akşam olmasına rağmen kendi çevrelerinde küçük bir kutlama daha yapılacaktı. On beş kişi davetliydi ve son dördü az önce içeri girdi. Karen arka bahçe kapısından yavaşça hareket ederek yanlarına geldi. Yeni aldığı topuklu ayakkabısında rahat etmediği anlaşılıyordu.
Herkese sarıldıktan sonra eliyle yolu gösterdi. “Buradan gideceğiz. Akşam için çok güzel hazırlıklar yaptık. Bayılacaksınız.” Yavaşladı, başını arkaya bakmaya çalışıyor gibi biraz yana çevirdi. “Mary özellikle senin çok seveceğin bir şey var. Gecenin sonuna sakladım.” Yüzünden hiç eksilmeyen tatlı gülümsemesi biraz daha artmıştı. Carl’a ufak bir bakış attıktan sonra “Ee hadi başlayalım arka çimenliğe sağ taraftan geçiliyor.”
Mary dalga geçercesine gülümsedi. “İstersen fazla abartma. Bu evde en az senin kadar biz de kaldığımızı unutma.” Toplu bir kahkaha topluluğundan sonra birkaç arkadaşlarını daha görüp ayakta kısa muhabbetler yapıldı. Gülüşmelerden sonra artık ana binaya gelmişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
4. Duvar
Teen FictionÜniversite çağlarında ufak bir arkadaş grubunun çevresindeki insan sayısı bir anda atması sonucu bütün olaylar patlak veriyor. Yeni tanıştıkları kişiler ve onlara fazla sorgulamadan güvenmeleri olaylar sürüsünü başlatıyor. Kim olduğunu bilmedikleri...