beyaz duvarların çevrelediği küçük bekleme odası loş bir ışıkla aydınlatılıyordu. içeride dört ayna, iki koltuk, ufak bir sehpa bulunuyordu ve yalnızca bir kişi olmasına rağmen bir sürü abur cubur çöpü vardı. duvarda asılı duran saat öğleden sonra üçü gösteriyordu. kahverengi koltuklardan birine oturmuş ayağıyla telaşla ritim tutan nakahara chuuya, tırnaklarını yemek ile dışarıya çıkıp sinirle "ŞU KAHROLASI DAZAİ NEREDE?!" diye bağırıp bağırmamak arasında bir ikilemdeydi.
diğer koltuğun üzerinde duran kemanına baktı ve içten içe evrene küfretti, böylesine bir şanssızlığa sahip olmak için önceki hayatında ne gibi bir günah işlemiş olabilirdi?! sanki kocaman bir yer altı mafyasının önde gelen patronlarından biriydi ve acımasız bir katildi. sadece kemanını çalmak ve buradan hızla uzaklaşmak istiyordu. bu, bu kadar zor olmamalıydı.
"piyanist ichiyo higuchi'nin enfes 'claude debussy, clair de lune'nunu tebrik ediyor ve alkışlarla arkaya uğurluyoruz. sırada kemanist nakahara chuuya ve piyanist dazai osamu'dan 'camille saint-saëns, introduction and rondo capriccioso, op.28' var! lakin onlardan önce kısa bir ara."
duyuruyu duyduğu an tüyleri diken diken oldu, yerinde put kesildi. dazai daha gelmemişti, prova zamanını kaçırmışlardı ve sıradaki sahne onlarındı. o ise tek başına bekleme odasında oturuyor, ecel terleri döküyor ve arada sırada kemanına korku dolu bakışlarını fırlatıyordu. bundan başka hiçbir şey kötü gidemez, diye düşündü olumlu olmaya çalışarak. kendisini kemanının yedek telleriyle boğmak istiyordu oysa.
"chuuya!" odanın kapısı birden açıldı ve ona seslenen kouyou-san'ın kızıl saçları göründü fakat bu sadece birkaç saniyelikti. uzun boylu kadının görüş alanından birdenbire çıkmasıyla yerine tam yarım saattir beklediği beyin özürlüsü geçti. chuuya damarlarında kan yerine sinir aktığını ve alnındaki damarın dışarıya fırladığını hissedebiliyordu. tam o an hiç utanmadan hırlayabilir veya sinirle diğerinin üstüne atlayıp bir güzel dövebilirdi.
lakin yapmadı. zaten çok fazla zaman kaybetmişlerdi.
"özür dilerim!" dramatik bir tavırla kapıyı sertçe sonuna kadar açtı ve hızlı adımlarla chuuya'nın önüne gelerek diz çöktü dazai. kahverengi saçlarını sol kakülleri arkaya yatacak şekilde şekillendirmişti ve siyah bir takım elbise giymişti. yüzü her zamankinden daha temiz görünüyordu, ela gözleri de hem telaşla hem de heyecanla parıldıyordu. dazai tam şuracıkta kalp krizi geçirecekmiş gibi duruyordu aslında. veya bir ruh hastası.
chuuya zihninde dazai'ı parçalarına ayırıp sokak köpeklerine yem ederken dazai direkt olarak söze girdi ve neden geciktiğini açıklamaya başladı. yarım saat. "üzgünüm, geciktim ama elimde değildi! metroyu kaçırdım ve mori-san evde değildi bu yüzden odasa--" ağzını kapatan eldivenli el ile sözcükleri boğazına dizildi, turuncu saçlı olana büyük gözlerle baktı.
chuuya şimdiden aldığı tüm kararlardan pişman olmaya başlıyordu. neden burada olup dazai'ın zırvalıklarını dinlediğini de bilmiyordu. beyni kendi kendine reset atmıştı sanki, bundan sonra olacaklardan sorumlu hissetmiyordu pek.
"yarım saat geciktin dazai, koskoca yarım saat! prova zamanını kaçırdık, açılışta tek başımaydım ve o jüriler beni gözleriyle yediler. amacım kirli bir şey ima etmek değil, öyle bakmayı kes ama onlar aç kurtlar gibi. sahneye çıkarsak bizi ham edecekler ve başka bir odadan ağlama sesleri de duydum." derin bir nefes aldı. kalp atışları kulaklarındaydı ve hiçbir şeye odaklanamıyordu. eldivenin sarmalamış olduğu ellerinin buz kesildiğini hissetti (odadaki klimanın açık olmasına rağmen). "ya öleceğiz ya da öldüreceğiz, anladın mı? kural bu. ama ben az önce kemanımın yedek telleriyle intihar etmeyi düşündüm. ben."
çığlık çığlığa ağlamak veya sinirlenmek istiyordu, ne olduğu fark etmezdi, yalnızca sesini yükseltse ve içindekileri boşaltsa yeterdi. endişesinin ve korkusunun acısını dazai'dan çıkartması haksızlıktı belki, görünüşe göre geç kalmasının haklı gerekçeleri vardı sonuçta. fakat chuuya şu an mantıklı düşünerek anlayışlı kalamıyordu, kalamazdı. bir yarışmadaydılar, eğer kazanırlarsa finallere çıkabileceklerdi ve o aşırı gergindi. geçen yarışmadaki vurdumduymaz rahatlığından eser yoktu. evet, en ürkütücü olan da buydu.
"chuuya." karşısında duran oğlan kendisine seslendiğinde ne yapacağını bilemez bir şekilde gözlerini ona odakladı. gerçi bunu bile yapamıyordu o an, göz bebekleri sürekli odağını farklı yerlere çeviriyordu. dikkatini toplamak için kendisini zorladı. böyle giderse sahneye dahi çıkamadan her şeyi batıracaktı.
"bana bak." yanaklarını kaplayan iki tane sımsıcak avuç hissettiği an midesinde bir şeyler kavruldu. mavi irisleri ela olanlarla buluştu, kendine sövdü sayamayacağı kadar kez. aşırı güçsüz ve aciz görünüyordu muhtemelen. o böyle biri değildi. chuuya isterse sahneyi kemanının tek bir hareketiyle ateşe verebilirdi. hiçbir laf veya göz onun özgüvenini zedeleyemezdi. isterlerse kibir desinler buna lakin aslında gerçeklerdi.
derin bir nefes aldı.
"provayı kaçırmamız önemli değil, tamam mı? ikimiz de buna aylarımızı verdik. ikimiz de kan ter içinde çabaladık ve buralara kadar geldik. şimdi vazgeçmenin, hayır, vazgeçmeyi düşünmenin bile sırası değil. şayet ki öyle bir şey olursa.." dedi ve suratını diğerinin suratına yaklaştırdı dazai. "seni öldüren kişi ben olurum, bücür. kemanını da kimya laboratuvarında patlatırım, anladın mı beni?"
"öyle bir şey yaparsan seni doğduğuna pişman ederim." dedi chuuya sinirle. onun karşı çıkmasını beklermiş gibi istediğini alarak sevinen dazai, suratına bir sırıtış koydu ve ayaklandı.
"o zaman benimle sahneye çık ve ben de ne yapıp yapmayacağıma karar vereyim, partner."
"anlaştık, çöplük yuvası."
"kırıcısın. bugün için özellikle banyo yapıp kolonya sürdüm."
"fark ettim, iğrenç kokuyorsun."
"kemanına veda et, cüce."
"cüret dahi etme--!!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RETROUVAILLES
Fanfictionthat's okay as long as you can make a promise not to break my little heart or leave me all alone, in the summer [one shot & drabble collection]