Sen bu karanlık ömrümün içine bir sevinç ışığı gibi, kurumaya yüz tutan ekinlere can veren bir nisan yağmuru gibi birdenbire geldin...
~Sabahattin Ali
___________________♡♡___________________Benim annem ve babam neden yoktu? Neden beni bırakmışlardı? Her şey neden böyleydi?
Kalbimdeki yara geçmiyordu. Her zaman içime mıh gibi oturuyordu.
Bu sonbahardan da bir türlü kurtulamıyordum.
Bir ormanda ağaçlar ve yaprakların arasındaydım. Her yer kurumuş yapraklarla doluydu. Turuncu, kırmızı, gri, siyah karışımı bir sürü yapraklar...
Yapraklarım dökülüyordu. Yere yavaş yavaş düşüyor ve diğer kurumuş yaprakların arasına karışıyorlardı. Sadece bir tane yaprak kalmıştı dalımda. Sonra hafif esen rüzgâr o son kalan yaprağımı da düşürmüştü. Yere yavaş yavaş düştü ve diğer kurumuş yaprakların arasına karıştı. Sonra biri geldi ve köklerim canlanmaya, dallarım yeşermeye, yapraklarım yeniden açmaya başladı. Peki o gelen kimdi? Kalbimdeki yaraları sarmaya beni yeniden ayağa kaldırmayı başaran kimdi? Evet yüzünü net bir şekilde görebiliyordum. Bana yaklaştı ve elimi tutarak;" Toprağına su vermeye, seni ayağa kaldırmaya geldim. Artık sonbahar bitti. İlkbahar geldi kalbine. Birbirimizden hiç ayrılmayacağız. Sen bana emanetsin."
Kan ter içerisinde uyandım. Nefes nefese kalmıştı. Kalbim neden böyle hızlı hızlı atıyordu? Çok değişikti. Elimi alınma koydum. Çok sıcak ve hattâ yanıyordu.
Hızlıca tuvalete gittim. Hâlâ gördüğüm rüyanın etkisindeydim. Yüzüme soğuk suyu çarptım. Tenimde hissediğim soğukluk beni biraz ürkütmüştü. Aynadan kendime baktım. Su damlacıkları yüzümden akıyor ve düşüyordu. Korkmuştum. O adamı çok net bir şekilde görmüştüm. Aklımdan yüzünü bir türlü çıkaramıyordum.
"Sen bana emanetsin" demişti. Acaba neyi kastediyordu? Belki annem ve babamı bulmama yardımcı olabilirdi. Ama o adamı nereden bulabilirdim ki? Hiç bir fikrim yoktu.
Tuvaletten çıkıp odamın penceresini açtım. Sabahın yeni saatlerindeki serin havayı içime çekerek rahatlamaya çalışıyordum. Ama olmuyordu. Elim titriyor, kalbim hâlâ hızlı atıyor ve sesini duyuyordum.
Odamdan çıkıp karşı taraftaki Zeynep'in odasına gitmeye çalıştım. Başım dönüyordu. Sanki her şey üzerime doğru geliyordu. Duvardan tutunarak Zeynep'in odaya zor bela girdim. Zeynep uyuyordu. Biraz ağlamaklı bir ses tonuyla;-Zeynep, Zeynep uyan.
Zeynep hemen kalkmıştı. Beni birden odasında görünce şaşırdı. Zeynep'e sıkıca sarıldım. Bana delirmişim gibi bakıyordu.
-Hayat ne oldu sana? Hayat bana bak. Canım iyi misin?
Saçımı okşayarak beni kendisinden ayırdı.
-Zeynep bir rüya gördüm. Çok değişik bir rüyaydı. Korkuyorum. Başım dönüyor.
Zeynep beni kendi yatağına yatırdı. Kendisinde sol yanıma oturdu. Ateşime bakıyordu ve masadaki bardağa su dolduruyordu. Sonra Arya Zeynep'e seslenerek odaya geldi. Bizi böyle görünce o da benim diğer yanıma oturdu. Sonra;
-Zeynep, Hayat ne oldu?
Arya bize boş gözlerle bakıyordu. Zeynep şu suyu iç diyerek su dolu bardağı bana uzattı. Suyu içerek rüyayı anlatmaya başladım. Beni can kulağı ile dinliyorlardı. Rüyamda gördüğüm renk renk yaprakları, ağaçları, o adamı hepsini ayrıntılarıyla anlattım. İkiside şaşırmış görünüyordu. Sonra Arya;
-Hayat rüyayı kafana takma. Zaten adı üstünde rüya. O adamı da unutmaya çalış. Olur mu? Canım kardeşim.
Sonra Zeynep'te;
-Aynen Arya doğru söylüyor. Şuan nasılsın? Başın ağrıyorsa ağrı kesici getiriyim mi?
Zeynep ve Arya'yı üzmek istemiyordum. Hemen;

ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYAT
Fiksi RemajaHayatım bir sonbahar gibiydi. Uçsuz bucaksız sonu gelmeyen bir sonbahar. Yapraklarım... Onlar birer birer dökülmüşlerdi, geri gelmemek üzere. Artık kupkuruydum.Beni hayatta tutan tek şey ise kurumak üzere olan köklerimdi. ------------------◇...